Less tradutor Turco
35,801 parallel translation
"I am a less successful version of Tobey Maguire."
"Tobey Maguire'ın bir diş daha başarısız versiyonuyum."
When General Santa Anna and his 4,000 troops kill 180 men in less than an hour.
General Santa Anna ve 4,000 adamı bir saatte 180 adamı öldürecekler.
Mr. President, the F-18s have less than 10 minutes before they have to consider refueling.
Sayın Başkan F-18'ler yakıt ikmalinden önce 10 dakikadan az zamanları olacak.
But hide-and-seek is way less fun when getting caught can get you killed.
Ama saklambaç oynamak seni öldürmek isteyen birilerinden kaçmaktan kadar eğlenceli değil.
Wexler's men have sabotaged the train and split, so now we're on a runaway that's gonna crash into Frankfurt in less than 20 minutes.
Wexler'ın adamları treni sabote edip defolup gittiler, biz de 20 dakika içinde Frankfurt istasyonuna çarpacak olan trenden kurtulmayı deniyoruz.
But I don't have miles of track, so I'm gonna do something a lot less safe.
Ama yeterli vaktim yok, bu yüzden güvenli olmayan bir yol deneyeceğim.
Flight leaves in less than an hour.
1 saat içinde uçuş yapacak.
I don't know, less than a year ago at a barbecue.
Bilmem, barbekü partisinde. Bir yıl olmadı.
In less than a minute?
1 dakikadan kısa sürede?
The only thing that's maintained its value this entire time is the broach, and I can't afford to invest in anything less.
Bütün bu zaman boyunca devam eden tek şey broşun değeri ve benim daha azına yatıracak param yok.
Maybe if he had been less so, he would still be alive.
Belki de bu yönü daha az olsaydı hâlâ hayatta olabilirdi.
No,'cause she couldn't care less.
Hayır, çünkü beni takmıyor.
With its revolutionary U-shape and increased surface area, allow for 50 % more condiments and 100 % less mess.
Devrim yaratan U şekli ve artırılmış yüzey alanıyla % 50 daha fazla malzeme alır ve % 100 daha temizdir.
Aspects of the study may benefit personal desires of mine, but the fact remains, according to this at least, if I was doing less laundry and less dishes, we would be having more sex.
Arastirma sonuçlari kisisel zevklerime hitap ediyor olabilir ama buna göre söyle bir gerçek var ki daha az çamasir ve bulasik yikasam daha çok sevisirdik.
She's happier, but less likely to want to have sex.
Daha mutlu ama daha az sevismek istiyor.
- But you're saying that the women said that they are less likely to want to fuck the guy if they're making more money.
- Ama diyorsun ki daha fazla kazanan kadinlar daha az düzüsmek istiyorlarmis.
We're not gonna think you're any less cool, all right?
Havali olmadigini düsünmeyiz.
So when you tell people you can eat all you can have steak some include dairy but that's sounds good because it sounds less restrictive.
Bu yüzden istediğiniz kadar ıstakoz, biftek ve yumurta yiyebilirsiniz derseniz süt ürünleri içersin ya da içermesin insanların hoşuna gider çünkü daha az sınırlayıcı görünür.
Costs less than five bucks a year or vitamin B12 fortified foods everyday.
Yılda beş dolardan aza mal oluyor. Ya da her gün B12 açısından zenginleştirilmiş gıdalardan alınacak.
We have a world hunger issue with a little less than a billion people on earth suffering from hunger with about 350 children dying from hunger each hour.
Açlık sorunumuz var, dünyada yaklaşık bir milyar insan açlık çekiyor ve saatte 350 çocuk açlıktan ölüyor.
Or whether it's even organic or not. It's much less of a footprint to eat something that was grown 1500 miles away than it is to eat that was an animal product by your next door neighbor.
2500 kilometre ötede yetiştirilmiş bitkisel bir gıdada yan komşunuzun kesilmiş hayvansal ürününe kıyasla daha az ayak izi vardır.
and so there's still but from an environmental standpoint raising grass-fed beef is less sustainable than factory-fed animals because it's so land intensive.
Yani hala bir insanlık sorunun mevcut ama çevresel açıdan, hatta birçok açıdan, sığırların otla beslenerek yetiştirilmesi fabrikada beslenmesi kadar sürdürülebilir bir uygulama değil. Bunun nedeni de yoğun arazi kullanımı gerektirmesi.
Well, that didn't make his life worth any less, did it?
Bu, onun hayatını daha değersiz yapmaz, değil mi?
- a little less...
-... izin ver.
Edie, when I'm on my death bed, do you think I'm gonna look back and go, "Oh, I wish I'd have had less soup?"
Edie, ölüm döşeğinde olucağım zaman, geçmişi düşünüp "Keşke daha az çorba içseydim mi?" diye düşünecek misin?
The more sober I get, the less beating up an exact replica of my ex feels okay.
Ne kadar çok içki içersem, eski eşim daha iyi hissettirsin diye tam bir kopyasını daha az döverim.
- I was gonna say "less sad."
- Daha az üzgünsün diyecektim.
I won't. We have less than 24 hours.
- 24 saatten az vaktimiz var.
It's just something we made up to feel less pathetic.
Daha az acınası hissedelim diye uydurduğumuz bir şey.
- I can barely get her in much less you.
Onu sen olmadan da içeri sokabilirim.
Matter of fact, he's gotta be less than 200 miles from here right now.
İşin aslı o, şimdi buradan 320 kilometre uzakta.
It sounds insane even saying it, much less you doing it.
Söylemesi bile çılgınca ama yine de sen bunu yapıyorsun.
We'll be dead in less than a minute - if we go in there guns blazing. - Yeah?
- Ateş ederek içeri girersek biz de bir dakika içinde ölebiliriz.
Constantin Rostov, also know as Alexander Kirk, fled with Elizabeth in a private seaplane that departed from Playa Larga... mm, less than an hour ago, due west.
Constantin Rostov, Alexander Kirk olarak da biliniyor, Playa Larga'dan, bir saatten az bir süre önce batıya doğru giden... bir deniz uçağıyla Elizabeth'i alarak kaçtı.
This'll be quick, as I have no time and less patience.
Bu hızlı olacak çünkü vaktim ve sabrım kalmadı.
No more, no less.
Ne fazla ne eksik.
Magnesium is more abundant, less reactive... and cheaper to produce than lithium.
Magnezyum'un bulunması daha kolay, daha kararlı ve üretimi lityumdan daha ucuz.
We have less than a minute.
1 dakikadan az kaldı.
Heck, less than an hour.
Bir saatten bile az ulan.
It's no less than you deserve after causing all this.
Tüm bunlara sebep olduktan sonra bundan azını hak etmiyorsun.
There are less guards here.
Burada daha az nöbetçi var.
Well, that went just as planned, more or less.
Bu tam da planladığımız gibi gitti, yani az çok.
Very good. Now, based upon this battle, I calculate that you have less than a one percent chance of staging a successful rebellion against the Empire, so this is where we must part ways.
Şimdi bu savaşa dayanarak yaptığım hesaplamalara göre İmparatorluk'a karşı yaptığınız bu isyanın yüzde birden daha az olumlu sonuçlanma olasılığı var o yüzden burada yollarımızı ayırmak zorundayız.
And mind you, she is less upset about him than she is ashamed of her father.
Ve şunu bil ki, onunla ayrılmasına sinirinden çok... babasından dolayı utancı var.
Does that make you less of a man?
Bu seni daha az erkek mi yapar?
his case. He probably looks less cleaned up than he does in the picture, but...
Muhtemelen resimdekinden daha az temizdir ama- -
- Less than 12 hours later, the men escaped by creating a disturbance in their cell.
Üstünden 12 saat bile geçmeden hücrede taşkınlık çıkararak kaçtılar. Öpüşmeye başladılar. Ki bana göre hava hoş...
Oh, please, that's so much less sexual than the stuff that you and Nick do on a regular basis.
Bu sen ve Nick'in düzenli olarak yaptığı şeylerden çok daha az seksüel bir şey.
Well, less... you can't drive until you run out, you'd have to look for a petrol station.
Daha az. Benzinin bitene kadar süremezsin. Benzinci araman lazım.
Can you think of anybody on God's green Earth less able to do this kind of thing than him?
Tanrı'nın bu güzel dünyasında bu işe ondan daha az uygun birini düşünebiliyor musun?
People have been killed for a lot less.
Çok daha azı için öldürülenler var.