Let me tell you this tradutor Turco
696 parallel translation
And let me tell you this :
Ayrıca müsaadenle şunu da söyleyeyim :
But let me tell you this, Warren Haggerty.
Sana söylüyorum Warren Haggerty.
So let me tell you this story.
Sana bir hikaye anlatayım.
Let me tell you this : an actor cannot improve if he gets too much praise too soon
Sana şunu söyleyeyim eğer bir oyuncu çok fazla övgü alırsa, kendini geliştiremez.
But let me tell you this, young man, that in the Boer War or in Somaliland, this sort of inefficiency wouldn't have been tolerated for a second.
Sana sadece şu kadarını söyleyeyim genç adam, ne Boer Savaşında ne de Somaliland'de bu tür acizliklere bir saniye bile müsamaha gösterilmezdi. Bir saniye bile!
But let me tell you this, Jan.
Ama bırak sana anlatayım, Jan.
Well, let me tell you this, Mr. Harrington :
Size söyleyeyim :
And let me tell you this, here and now, this case you're trying to build up against yourself was pretty thin.
Size şunu söyleyeyim, burada ve şu anda, kendine karşı kurgulamağa çalıştığın bu dava oldukça zayıftı.
I don't know about you and your father but let me tell you this :
Sen ve baban arasında ne geçtiğini bilemem, ama sana bir şey söyleyeyim :
Most people, you know, think cricket is solely for the Australians and the English but let me tell you this Shahbandar the West Indians are playing better than we are at the moment.
Çoğu insan kriketin sadece İngilizlere ve Avustralyalılara özgü olduğunu sanıyor ama size şunu söyleyeyim, Bay Shahbandar Batı Hintliler bugünlerde kriketi bizden daha iyi oynuyorlar.
- Let me tell you this!
- Bırak da lafımı bitireyim!
Let me tell you this, boys.
Size şunu diyeyim, çocuklar.
Now, let me tell you this. Politics is not child's play.
Şunu bilin ki, politika bir çocuk oyuncağı değildir.
Let me tell you this.
Size şunu söyleyeyim.
Ida, let me tell you this.
Ida, sana diyeceklerim var.
- Then let me tell you this. Lord Owari controls a fief of 619,000 bushels.
Öyleyse, Efendi Owari'nin 619.000 koku bulunan tımarlı askeri olduğunu söyleyeyim.
Look, maybe I'm not the biggest fan of Paul Hanlon, but let me tell you this...
Belki Paul Hanlon'a hayranlık beslemem ama size şunu söyleyeyim...
You have the right to remain silent, but let me tell you this.
Sessiz kalma hakkın var, ama şunu söylememe izin ver.
Walter, I've had 26 years of this and let me tell you, I'm getting...
Yirmi altı yıldır aynı şey Walter ve ben...
I'm not a mind reader, but let me tell you if this girl employs any more tricks trying to blackmail my son- -
Ben medyum değilim ama sizi uyarıyorum. Siz veya bu kız oğlumu tehdit ederse...
Touching this vision here, it is an honest ghost, that let me tell you.
Gördüğümüz hayalete gelince, ecinni falan değil, o kadarını söyleyeyim size.
You better tell us where he is! Let me handle this.
- Bize yerini söylesen iyi edersin!
Tell this muzzler to let go of me and I'll show you.
Bu ayı herife söyle beni bıraksın, sana göstereyim.
And let me tell you, this ridiculous...
Size söyleyeyim, bu saçmalık...
- Will you let me tell this in my own way?
- Kendi yorumumla anlatmama izin verecek misin?
You know, Nickie, if you would let me tell people by people, I mean women who painted this, I could sell it and plenty more.
İnsanlar, özellikle de kadınlar bu resmi kimin yaptığını bilirse, onu ve daha birçoğunu satabilirim.
Let me tell you I strongly suspect some Foreign Office hocus-pocus in all this.
İngiliz Dışişleri bir dolap mı çeviriyor yoksa?
Daddy-O, let me tell you about an outsider I know who is out of this world, on the highest cloud. He's gone, but gone.
Babalık, izin ver de sana tanıdığım bu dünyanın dışında, bulutların en yükseğindeki birinden söz edeyim.
This is a surprise, let me tell you.
Bu bir mucize, bırakın da anlatayım.
Let me tell you something, and you'd better dwell on this.
Size bir şey söyleyeceğim, bunu düşünseniz iyi olur.
Let me tell you what this is about
Mevzunun ne olduğunu anlatayım.
Well, let me tell you. This is still our house and our back yard and our children, and when we build a swimming pool, it will be built with our money.
Burası hala bizim evimiz ve bizim bahçemiz ve bizim çocuklarımız ve bir yüzme havuzu yaptıracağımız zaman bizim paramızla yaptırılacak.
Let me tell you something that makes nonsense out of this whole thing.
Bu anlattıklarınızın tümü saçma sapan fikirler buna izin vermeyeceğim.
But let me tell you, this is your last chance.
Ama sana şunu diyeyim, bu senin son şansın.
Well, let me tell you that you have never seen a compact car... until you see what I'm going to do with this.
Pekala, sana söyleyeyim ki bununla ne yapacağımı görene kadar... asla sıkı bir araba görmemişsindir.
Let me tell you something, this is New York City, and any girl who goes walking alone at night in the park is not romantic, she's crazy.
Burası New York ve parkta tek başına yürüyen kızlar romantik değil delidir. Burada konuşamayız.
I never meant to tell you this, but I can't let her die for me.
Bunu sana asla anlatmamam gerekiyordu. Ama benim için ölmesine izin veremem.
- I'll tell you later. But right now let me tell you this...
Ama şimdi size şunu söyleyeyim...
Now, let me tell you about Big Joe Abernathy. This boy was big.
şimdi, sana büyük Joe Abernathy hakkında şunu söyleyim ki bu çocuk büyüdü.
we are in the vanguard of this holy battle, we are the heroes, martyrs. Let me tell you Without false modesty.
Biz bu savaşın öncü kahramanlarıyız,... belki de şehitleri.
All right, but let me tell you, it's going to be hell living in this house.
- Dinlemiyorum. Pekâlâ, ama bu evde yaşamak cehennemde yaşamaya benzeyecek.
Now, you may think that this is harsh, but let me tell you that our management consultants actually queried the necessity for us to employ a pantomime horse at all.
Bunu acımasız bulabilirsiniz, ama şunu belirteyim ki yönetim danışmanlarımız bir pantomim atı çalıştırmamızın gerekliliğinden kuşku duyuyorlar.
This son of a bitch, let me tell you one thing about this bastard.
Minik bir tabanca mı?
Let me tell you something about this, "inconvenient" gentleman of yours.
Sana "rahatsız edici" beyefendi hakkında birşeyler söyleyim.
Now, let me tell you about this little operation that I'm involved in here.
Şimdi, sana burada bulaştığım şu küçük operasyonu anlatayım.
Doc, let me just tell you this.
Doktor, size şunu söyleyeyim.
Yes, that's right, Ron, but let me tell you something. You see, the video crew isn't here on this trip.
- Evet Ron ama sana bir şey diyeyim gördüğün gibi bu yolculukta hiçbir kameraman yok.
Well, let me tell you, I wouldn't wear this outfit to a dog fight.
Tamam, şöyle söyleyeyim, ben böyle bir giysiyi sokak kavgası yapacak olsam bile giymem.
Let me tell you about last night and this morning.
Size dün geceyi ve bu sabahı anlatayım.
Tell me, Professor, why did you let yourself be mixed up in all this?
Anlat bana Profesör, neden bütün bunların arasında kaybolmanıza izin veriyorsunuz.
I know all this, my sister, and I tell it you to spare you the trouble of saying it to me for my love will not let me listen to anything and I pray you to spare me your remonstrances.
Çünkü bu duygular bizi derin uçurumlara sürükler. Kız kardeşim, bütün bunları söylemem sizi söyleme zahmetinden kurtarmak için. Bilin ki aşkım hiçbir söz dinlemek istemiyor.