Linen tradutor Turco
637 parallel translation
Bring up some clean sheets out of the linen closet.
Çamaşır dolabından temiz çarşaf getiriver.
- Where's the linen go?
– Çarşaflar nerede?
They know how to wash linen
Çamaşır nasıI yıkanır iyi biliyorlar.
Nice to have clean white linen
Çarşafların temiz ve beyaz olması ne hoş.
Here is your linen
Çamaşırlarınız burada.
Now here's a perfectly plain linen handkerchief.
İşte pamuklu bir mendil.
And some clean linen.
Ve biraz temiz bez.
I often think of those days we worked in the linen shop.
Çamaşırcıda çalıştığımız o günleri sık sık düşünüyorum.
And as for that linen on the beds, it's so coarse, I scratched all night.
Yatak çarşaflarına gelince, öyle kaba ki gece boyu kaşındım.
You come along and wash your dirty linen in public.
Gelip herkesin ortasında kirli çamaşırlarını yıkıyorsun.
And yet you won't even have to change the initials on your linen.
Hal böyleyken çarşaf takımlarındaki harfleri değiştirmek zorunda da kalmayacaksın.
A pretty scene, half the island crowding into the courtroom... to watch our dirty linen get a public scrubbing.
Adanın yarısının doldurduğu mahkemede kirli çamaşırlarımızın saçılması hoş bir görüntü olacak.
We've forgotten the linen cupboard.
Keten yüklüğü unuttuk. Hadi.
But I won't wash dirty linen here.
Ama burda kirli çamaşırları ortaya dökmeyeceğim.
I take it that the supply of linen at this institution is inexhaustible!
Bu hastanedeki keten stokları bayağı sağlam galiba.
Soiled linen, sweater, soap, and a razor wrapped in a towel with S.S. Cristobal written across it.
Soğuk keten, kazak, sabun ve jilet havluya sarılmış... - S.S. işaretleri görülüyor. - Evet.
He showed me some exquisite linen.
Bana enfes bir bez gösterdi.
Ss I walked out on the streets of Laredo I walked out on Laredo one day I spied a cow puncher wrapped up in white linen wrapped in white linen as cold as the clay beat the drum slowly and play the fife lowly play the dead March as you carry me along take me out to the prairie and lay the sod over me
Sokaklarında yürüdüğüm Laredo'dan günün birinde ardıma bakmadan ayrıldım Bir kovboya gözüm takıldı konulmuş beyaz örtünün içine sarmalanmış buz gibi soğuk kefene Beni uğurlarken ölüm marşıyla davulları ağır çalın, düdüklere yavaş basın Beni kırlara götürüp gömün, üzerimi çimle örtün Bu yalnız ve günahkar kovboyun...
They're linen and cotton.
Keten ve pamuktandır.
Those linen cheeks of thine are counsellors to fear.
Şu yanaklara bakın : korku danışmanı gibi.
- A white linen suit.
- Beyaz keten.
White linen?
Yalnız mıydı?
He's in his late 20s, wearing a white linen suit.
27-28 yaşlarında beyaz keten elbise giyiyor.
It's more like freshly laundered linen handkerchiefs... like a brand-new automobile.
Yeni yıkanmış mendil gibi, yepyeni bir araba gibi.
We're all cut-throats under this fancy linen, Mr. Snedrig.
Biz bu süslü kumaşların altında boğazı-kesikleriz, bay Snedrig.
We shall only need to vary the intermediates to make a substitute for... Wool, cotton, linen - Whatever you please.
Yün, pamuk, ketenin yerini alacak ara ürünleri çeşitlendirmemiz gerekecek.
It couldn't be. Her linen is clean.
Sen olamazsın, onun çamaşırları temiz.
Madame was from a good farming family and saw her trade as no different to a milliner's or linen maid's
Madam, iyi bir çiftçi ailesinden geliyordu ve bir milyonerle de odacıyla da aynı şekilde ticaret yaptığını görmüşlerdi.
And I have that china, and linen, and 50 pounds in gold my father left me and my mother's rings, brooches, my grandmother's veil, her silver comb...
Bu Çin porseleni ve danteller de. Babamın bana bıraktığı 50 altını unutmayalım. Ve annemin yüzükleri, broşları, büyükannemin perdeleri, gümüş tarağı.
A collection of furnishings, linen, and pewter goes with the sister of Will Danaher.
Bir mobilya takımı, perdeler ve danteller, Will Daneher'den kız kardeşine verilmiştir.
Maybe I've been trying too hard to keep our dirty family linen... from being washed in public.
Aile içindeki kirli çamaşırlar açığa çıkmasın diye belki de çok çabalamışımdır.
And that linen kimono she used to wear in summer?
Peki ya yazları giydiği keten kimonosu?
I quite gave up looking to see for ships, in time my linen clothes rotted, my cats all ran wild.
Gemi gözetlemekten tamamen vazgeçtim, keten elbiselerim bile çürüdü, kedilerim vahşileşti.
I must get linen for a bandage.
Bandaj için bir keten lazım.
Mrs. Wiley, we need all the sheets, tablecloths, all the household linen.
Bayan Wiley, bütün çarşaflara, masa örtülerine ve havlulara ihtiyacımız var.
The linen which a bride brings with her.
Gelinin giderken yanında götürdüğü çamaşır vesaire işte.
- I know. Just the best linen, the best silver...
Yalnızca en iyi ipek örtüler, en iyi gümüşler, tabak...
Fine linen and armor shall be their burial garments.
İnce keten ve zırh, onların defnedilme kıyafetleri olacak.
Like altar linen, eh?
Sunak örtüsü gibi, değil mi?
So if it was the same person, she didn't have to change her initials... on her linen and silver.
İkisi aynı kadın ise, adının baş harfleri değiştirme gereği duymamıştır.
What are you doing in Lizzie's linen chest?
Lizzie'nin sandığını niye karıştırıyorsun?
We are not dressed in gold and fine linen.
Altın ve ince kumaşlar kuşanmayız.
And they adorned themselves in rich apparel and costly array, with veils of blue and purple and scarlet, and fine twined linen wrought in Egypt.
Zengin ve pahalı giysilerle kendilerini donattılar, mavi, mor, kırmızı örtüler ve Mısır'da dokunmuş ince kumaşlarla.
Look at the lovely linen, all spun by Maria.
Bezin kalitesine bak, Maria dokudu.
Some clean linen.
Biraz temiz çamaşır.
We should postpone your delivery so that you can do all our linen.
Doğumunu ertelemeliyiz böylece bütün nevresimlerimizi de yapabilirsin.
Pressure will build up, and they'll have to wash the dirty linen.
Baskı gelir ve kirli çamaşırları yıkamak zorunda kalırlar.
I'll go up and get some clean linen to make up your bed.
Yukarıya çıkıp yatağına sermek için temiz çarşaf getireceğim.
You robbed me while I was upstairs getting linen for your bed.
Yatağına çarşaf almak için gittiğimde paramı çaldın.
They don't have surgical linen.
Onların cerrahi ketenleri yok.
They don't have linen.
Ketenleri yok.