Majestic tradutor Turco
573 parallel translation
Proud, majestic, haughty... seemingly eternal at the ages!
Muhteşem, görkemli, mağrur, asırlar geçse de ölümsüz gözüken!
Noble, rich and majestic!
# Asil, zengin ve heybetli
Neva's majestic perfluctation, Her bankment's granite carapace.
Neva'nın görkemli dalgalanışını, onun kıyısındaki sert kabuğunu seviyorum.
He starts growing to his full, majestic height as he catches his first deep breath.
Artık hareket etmeye hazırdır. İlk derin soluğunu alır.
It doth amaze me a man of such a feeble temper should so get the start of the majestic world and bear the palm alone.
Aklım duracak şaşkınlıktan. Öylesine zayıf yürekli bir insan nasıl oluyor da koca dünyanın başına geçip zafer çelenkleri takıyor bir başına!
There's a good film at the Majestic.
Majestic'de çok güzel bir film var.
Majestic ears!
Görkemli kulaklar!
Harm one hair of that majestic head and I throw myself from the highest turret!
Bu görkemli başın teline zarar verin kendimi en yüksek kuleden atarım!
A butler pours you a glass of Royal Crown Whiskey, and with your natural majestic charm you say a few words and drink.
Uşak bardağınıza Royal Crown Viski koyuyor. Natürel majestik cazibenizle iki laf edip içiyorsunuz.
Now remember King, give it that majestic stuff.
Kral, haşmetli olun.
- After all, you were first on the Majestic.
- Ne de olsa Majestic'te birinci kaptandın.
The Majestic, I think it was.
- Yanılmıyorsam Majestic'teydi.
I was in the old Majestic when the same thing happened.
Majestic'te de aynı şey olmuştu.
It's the Majestic on 44th Street.
44.Cadde'deki Majestic'te.
♪ Sam crossed the majestic mountains
"Sam Majestik dağlarını geçti"
For centuries, men of genius had sought to emulate the majestic flight of God's creatures.
Yüzyıllar boyunca insanoğlunun dahi beyinleri... Tanrı'nın görkemli uçan yaratıklarına öykünme peşinde koştu.
Everything is floating on Beethoven's majestic music.
Herşey, Beethoven'in, görkemli müziğinde yüzüyor.
Let's see now, as I recall, your father took me to see it at the old Majestic.
Bir düşüneyim, hatırladığım kadarıyla, baban Eski Majestik te bu filmi izlemeye götürmüştü beni.
How I prayed for a call to a great majestic cathedral in some wealthy diocese.
Zengin bir yerdeki büyük bir katedralde olmak için dua etmiştim.
The Majestic Hotel is at one end. That's where I'll be staying.
Benim kalacağım Majestic Hotel ise sonda.
"Urgent... call Charles at Majestic Hotel."
Majestic Hotel'i arayıp Bay Charles ile görüşün. "
- Majestic self-amortizing canals
Kendi parasını çıkaran kanallar
Who is like Thee, O Father in Heaven majestic in holiness, terrible in glorious deeds doing wonders?
Var mı senin gibisi ilahlar arasında ya Rab. Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybetli amellerinde korkunç, harikalar yaratan var mı?
Philip, you remember. We saw it at the Majestic.
Majestic sinemasında izlemiştik.
- Are you sure it was the Majestic?
- Majestic olduğuna emin misin?
Hotel Majestic.
Majestic oteli. - Oh...
How peaceful and yet how majestic.
Ne kadar huzurlu. Ve ne kadar görkemli.
Where are you staying? Majestic?
Majestic'te mi kalıyorsun?
They have filled our colony with majestic industrial complexes like churches.
Kiliseler gibi, görkemli endüstriyel binalarla doldurdular kolonimizi.
You're proud, majestic and fierce enough.
Gururlu, etkileyici ve yırtıcısınız.
The police there emanated an air of greatness... comma... a majestic firmness... and profound feeling... such as to... impress the coarsest... coarsest of minds... full stop... What's all this?
Doğru mu bu?
"a majestic firmness and profound feeling... " such as to impress the coarsest of minds. "
Karşı konulamaz güzelliği ve haşmetli görüntüsüyle, en sıradan insanı bile etkiliyordu.
Your twitching flicks will never be able to replace the majestic plasticity of a live body.
Senin canlı vücudunun esnekliği, sinemayı değiştirmeye yetmeyecek.
but there is still nothing to match the huge sweep the majestic power of what is surely his greatest work :
Ama en büyük eserinin muhteşem gücüyle hiçbiri kıyas götürmez :
They're very majestic, very impressive mountains.
Bunlar çok heybetli, çok etkileyici dağlar.
I think it is called the Majestic.
Sanırım adı Majestic.
Majestic Hotel, three stars, a knife and a fork.
Majestic Otel, üç yıldızlı ve restoranlı.
Then the mountains were heard rising out of the waters and they were majestic, instantly.
Ardından suların arasından dağlar yükselmeye başladı. Bunlar devasa sağlardı.
or did I feel that your two hands were handling my majestic body?
Gerçekten iki elinin benim kraliyet bedenimi mıncıkladığını mı hissettim?
In the night of the crime you've been seen prowling on the coast side near the Majestic.
Olay gecesi etrafta sinsice dolaşıyormuşsunuz.
Yes, I have seen the count Karlstein yesterday evening. He doesn't go to the Majestic very often.
Kont Karlstein'ı dün gece gördüm.
You've been seen in the Majestic, some minutes before the crime. You can't deny that. What have you done there?
Cinayetten birkaç dakika önce Şatoda bulunduğunuzu inkar edemezsiniz.
He spend the night in the Majestic with me. The count is my lover.
O geceyi şatoda benimle geçirdi.
You are a policeman, you should know that the Majestic isn't just a cabaret but also an hour hotel. Good, but would you repeat that in front of the judges?
Siz müfettişsiniz, bilirsiniz ki şato sadece bir meyhane değildir aynı zamanda bir oteldir.
Fellow men, this court is bunged-up, done in bruised, bounced, bloodied and its majestic dignity is sorely bent.
Dostlarım, bu mahkeme örselendi berelendi, kana bulandı ve saygınlığı ayaklar altına alındı.
" The majestic Christ who commands you!
" Sana emreden İsa'nın ta kendisidir!
If we don't get to the Majestic, they'll give our rooms away.
Majestic'e gitmezek, odalarımızı boşaltırlar.
You'll be at the Majestic?
Majestic'te olacak mısın?
His face is handsome, regal, majestic, loveable, a cuddly face.
Güzel, harika görkemli, sevimli cana yakın bir yüzü var.
Majestic, that's what it is.
Muhteşem.
We were not for the spectacle in the Majestic.
Şatodaydık, gösteri için değil tabii.