Making the world a better place tradutor Turco
69 parallel translation
I believe my taking on a job as a a civilian here, is a small contribution to making the world a better place.
Burada bir civil olarak çalışmamın Dünyayı daha iyi, daha yaşanabilir... bir yer yapmaya, birazcık da olsa katkı sağlayacağına inanıyorum.
To us, for making a difference for putting aside our differences and for making the world a better place.
Bize! Bir şeyleri değiştirdiğimiz... aramızdaki farklılıkları göz ardı ettiğimiz... ve dünyayı güzelleştirdiğimiz için.
How proud I should be that he was out there... making the world a better place.
O burada oldukça... dünya daha iyi bir yer olamaz.
They accuse me of getting rich at the expense of others, while I spend all my time making the world a better place.
Ben zamanımı, dünyayı daha iyi yer yapmak için harcarken diğerleri onların üzerinden zengin olduğumu düşünüyorlar.
MELANIE'S OUT THERE, MAKING THE WORLD A BETTER PLACE,
Melanie dışarıda, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye çalışıyor.
Spend every day lying to myself about making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer haline getirdiğim yalanını söyledim kendime her gün.
You can't spend all your time making the world a better place. Girl's gotta eat.
Tüm zamanını dünyayı güzelleştirmeye harcayamazsın.
Can we truly say that... we are making the world a better place, each and every day?
Her geçen gün dünyayı daha iyi bir yer yaptığımızı samimi olarak söyleyebilir miyiz?
I care about real things. Like making the world a better place for my kids and my kids'kids.
Gerçek şeylere önem veriyorum, dünyayı daha yaşanır bir yer yapmak gibi, çocoklarım için, çocoklarımı çocukları için.
Making the world a better place for love.
Dünyayı sevgi dolu bir yer haline getiriyoruz.
Cops, nurses- - making the world a better place.
hangi takımmış o? polisler, hemşireler... dünyayı daha güzel bir yer yapmak için çalışmak.
Yeah, well, okay- - I'm sorry if I care about making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalıştığım için üzgünüm.
He's just jealous because he has to clean plaque all day long while I'm making the world a better place.
Beni kıskanıyor çünkü bütün gün diş kiri temizliyor o ben dünyayı güzel bir yer yaparken.
Like somehow by doing my job I was making the world a better place.
İşimi yaparak dünyaya katkı yaptığımı sanıyordum.
Making the world a better place.
Dünya'yı daha iyi bir yer yapmak.
We're making the world a better place. How?
- Dünyayı daha iyi bir yer haline getiriyoruz.
Making the world a better place? Personal fulfillment?
Dünyayı daha iyi bir hale getirmek, kişisel tatmin..
Dear 60-year-old Marshall. By now you should be working somewhere That's making the world a better place,
Sevgili, altmış yaşındaki Marshall o zamana kadar dünyayı daha iyi hâle getirecek bir şirkette çalışıyorsundur.
I'm sick of him getting all the credit when I'm the one making the world a better place.
Ben dünyayı daha iyi bir hale getirmeye çalışırken herkesin ona itibar etmesinden bıktım.
- I'm making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir hale getirmek için dolaşıyorum!
He works from the shadows deciding who to take down, convinced he's making the world a better place, implying a certain moral superiority over his victims.
Karanlıkta çalışıp, kimi devireceğine karar veriyor, kendisini dünyayı daha yaşanır bir hale getirdiği ile ikna ediyor. Kurbanları üzerinde, kesin derecede bir ahlaki üstünlük kuruyor.
Making the world a better place through steak.
Biftekler sayesinde dünyayı daha güzel bir yer yapıyordum.
And let's just hope that when you sign off on this place, we can all get back to making the world a better place.
Ama umalım da... Siz buradan ayrıldığınızda hepimiz, Dünya'yı daha iyi hale getirme çabalarımıza devam edebilelim.
Mr. Finch and Mr. Wright, hand over that client list by noon tomorrow, and, Mr. Rosen, that woman's bail is coming do to something that wouldn't make Donald trump feel extravagant, and let's all get back to making the world a better place.
Bay Finch ve Bay Wright, listeyi yarın öğlene kadar getirin. Ve siz Bay Rosen, Donald Trump'a fazla gelmeyecek bir kefalet bedeli belirleyin ve gelin hep beraber bu dünyayı yaşanabilir kılalım.
So from now on, I'm gonna just stop complaining and focus on making the world a better place, one Russian at a time.
Şu andan itibaren, şikayet etmeyi bırakıp dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye odaklanacağım. Her seferinde bir Rus ile.
Making the world a better place?
Dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğinizi...
No, we also bonded over having both been raised by our grandmothers, and we also swore that we'd both remain committed to making the world a better place for our having been in it.
Hayır, ayrıca ikimiz de büyük annelerimiz tarafından büyütülmüşüz ve ikimiz de içinde bulunduğumuz sürece komisyona bağlı kalacağımıza dair yemin ettik birbirimize.
Shouldn't you be hobnobbing with the president, making the world a better place?
Dünyayı daha güzel bir yere dönüştürmek için başkanla takılman gerekmiyor mu?
Making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer yapmak için.
You're actually making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yere dönüştürüyorsun hatta.
I started this company when I was a boy, with a dream of making the world a better place.
Bu şirketi daha çocukken dünyayı daha iyi bir yer yapma hayaliyle kurdum.
A saint is a human being we celebrate for their commitment and dedication to other human beings, for the sacrifices that they make, for their hard work in making the world a better place for those around us and for those who will follow them.
Azizler, diğer insanlara olan bağlılıkları ve adanmışlıkları için onlar uğruna yaptıkları fedakârlıklar için hem çevremizdeki hem de onların izinden gidecek insanlar için dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek uğruna gösterdikleri çabalar için minnettar olduğumuz insanlardır.
But most importantly we're making the world a better place.
"Ama en önemlisi, dünyayı daha iyi bir yer haline getiriyoruz."
Making the world a better place, through minimal message oriented transport layers.
İnsan odaklı bakış açısıyla dünyayı daha iyi bir yere getirmektir.
Making the world a better place through cross-platform business facing cloud...
Dünyayı daha iyi bir yer yapmak. Çapraz platform bulut bilişim yazılımlarıyla.
Making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer yapmak. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak.
Making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer yapmak. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak. Dünyayı daha iyi bir yer yapmak.
- Making the world a better place. - Sir?
- Dünyayı daha iyi bir yer yapmak.
- Making the world a better place.
Tüm gece içerideydi.
Making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer yapmak.
We're making the world a better place, through Paxos algorithms for consensus protocols.
Konsensus protokollerde paxos algoritması ile dünyayı daha iyi bir yer haline getiriyoruz.
And we're making the world a better place through software-defined data centers for cloud computing.
Bulut hesaplama için tanımlı veri merkezleri yazılımı ile dünyayı daha iyi bir hale getiriyoruz.
HumanHeater is a microwave technology that can heat the surface of a person's skin instead, potentially saving millions in heating costs and helping the environment, thereby making the world a better place.
Isınma masraflarından milyonlar tasarruf eder ve çevreye zarar vermez. Böylece dünyayı daha iyi bir yer haline getirir.
They thought they were making the world a better place.
Dünyayı daha iyi bir yer yaptıklarını düşünüyorlardı.
He's interested in making the world a better place.
Dünyayı daha güzel bir yer haline getirmeye çalışıyor.
Those people that took you in, they're not making the world a better place.
Seni yanına alan o insanlar dünyayı daha iyi bir yer haline getirmiyorlar.
Not just to dream about a better world, but to make the world a better place. but making it a better world.
Sadece daha iyi bir dünya hayali değil, dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çalışmaktır.
It's all part of making the world A better place, daphne.
Hepsi dünyayı daha iyi bir yer haline getirebilmek için Daphne.
I have spent my life making things That bring joy and happiness, To make the world a better place.
Hayatımı, dünyayı daha güzel hale getirmek için mutluluk ve neşe verici şeyler yapmakla geçirdim.
How strange it is and the cost, but you're working towards making this world a better place, and you're not alone.
Ne kadar tuhaf olsa da, bedelleri olsa da bu dünyayı daha iyi bir yer yapmak için uğraşıyorsun. Yalnız değilsin.
You should be out there in the real world making it a better place.
Dışarıda, gerçek dünyada olmalı, dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmelisin.