Nadir tradutor Turco
4,698 parallel translation
Loss of balance, loss of speech, paralysis, loss of sensation are very rare complications, but I can assure you
Denge kaybı, konuşma kaybı, felçli kalma, his kaybı. Bunlar çok nadir görülen komplikasyonlar. Ama sizi temin ederim ki bu ameliyatı yüzlerce kez yaptım.
The spinal tap shows that Skylar has a rare encephalitis caused by measles.
Omurilik sıvısına göre oğlunuzda kızamıktan kaynaklanan nadir bir beyin iltihabı var.
import tariffs on industrial manufactured goods, and export quotas on rare earth elements.
Endüstriyel mamullere ithalat vergisi ve nadir toprak elementlerine ihracat kotası.
A rare earth refinery solves this crisis permanently.
Nadir toprak rafinerisi bu krizi kesin olarak çözer.
Gabriel possesses a rare genetic mutation that allowed us to implant a microchip in his brain.
Gabriel'da bulunan nadir genetik mutasyon bir mikroçipi beynine yerleştirmemize izin verdi.
Gabriel possesses a rare genetic mutation that allowed us to implant a microchip in his brain.
Gabriel çok nadir görülen bir genetik mutasyon geçirdi ve bu da onun beynine bir mikroçip takmamızı sağladı.
She's one of the few people I actually trust in my life right now.
O şu anda hayatımda güvenebileceğim nadir insanlardan biri.
But when you happen to see a rare yellow warbler up in the tree, you can't help yourself.
Ama ağacın tepesinde nadir görülen bir çalı bülbülü gördüğünüzde kendinizi tutamazsınız.
My father told me, when you're surfing... he's only felt this rarely, but there are moments when you feel like you become one with the sea.
Babam, sörf yaparken çok nadir de olsa kendini denizle bütünleşmiş gibi hissettiğini söyledi.
Rare to get it, hard to keep it.
Sahip olmak nadir, elinde tutmak zordur.
It requires the rare gift of perfect pitch to play properly.
Düzgün bir şekilde çalmak için, nadir bir kusursuz ses aralığı kabiliyeti gerektirir.
Among gourmands, the ortolan bunting is considered a rare but debauched delicacy.
Gurmanlar arasında, bayağı kirazkuşu nadir görülen fakat uçarı bir lezzet olarak görülür.
I gave you a rare gift.
Sana nadir bir hediye verdim.
Hailey, oboists area rare commodity these days.
Hailey, obuacılar bu günlerde nadir bulunur.
That rare Ceylon tea we got you for your birthday.
Bu nadir Seylan çayı biz doğum günü için aldım.
It's like rare cool meat.
Bu nadir bulunan taze et gibi.
The idol had eyes made out of rare diamonds.
Heykelin nadir elmaslardan yapılmış gözleri vardı.
The idol had eyes made out of rare diamonds.
Heykelin, nadir elmaslardan yapılmış gözleri vardı.
Peter, do you want us to scan all the rare-book research?
Peter, bütün nadir eser araştırmalarını taramamızı mı istiyorsun?
The idol had eyes made out of rare diamonds.
Heykelin gözleri nadir elmaslardan yapılmıştı.
That's not uncommon, is it?
- Bu nadir bir şey değil, değil mi?
It's a very rare film.
Nadir bulunan bir film.
Also, he speaks of you with what is a rare degree...
Ayrıca senden bahsederken onun için nadir olan bir ses tonu kullanıyor.
It doesn't take much.
Ağlaması çok nadir bir şey değil.
This disease is rare, insidious, and up until now prognosis was anything but hopeful.
Bu hastalık nadir görüldüğü gibi... sinsi olup, hakkında umut vaadeden bir tahmin yürütülememektedir.
Even you have no right to monopolize a guest as fascinating as captain Alden, for whom I have a rare gift, a cigar of tobacco from Guyana with some Brandy.
Sizin bile Yüzbaşı Alden kadar etkileyici bir konuğu elinizde tutmaya hakkınız yok. Zira kendisine nadir bir hediyem var. Guyana'dan yanında Brandy ile bir tütün purosu.
It's not uncommon.
Nadir bir durum değil.
They drink it for the camphorated opium it contains so they're able to sleep on those rare occasions when they actually do.
İhtiva ettiği kafurlu afyon sebebiyle içerler. Böylece çektikleri o nadir durumlarda uyuyabilirler.
It's PETA-friendly but barely.
Bu PETA-arkadaş canlısı ama nadir.
Lizzy, someone is using a unique and deadly pathogen.
Lizzy, birileri çok nadir ve ölümcül bir patojen kullanıyor.
I rarely enter someone's home for the first time without bringing a gift, and there's a wonderful little produce stand around the corner.
Birinin evine hediye almadan çok nadir giderim ve köşebaşındaki meyveler çok güzel duruyordu.
Is it true you and Abed Nadir have an elaborate doomsday escape plan to be used in the event of zombie attacks?
Siz ve Abed Nadir'in, zombi saldırısına karşı hazırlanmış detaylı bir kıyamet günü kaçış planınız olduğu doğru mu?
- Mr. Nadir, state your name.
- Bay Nadir, isminiz.
- Abed Nadir.
- Abed Nadir.
You and Abed have a specialised, exclusive handshake you refuse to do...
Sizinle Abed Nadir arasında diğer arkadaşlarınızla yapmak istemediğiniz özel bir tokalaşma şekli mi var?
Abed Nadir. Did you know that you are insane and nothing you said made any sense to me? " - Yep.
Abed Nadir, deli olduğunu ve söylediğin hiçbir şeyin bana bir şey ifade etmediğini biliyor musun?
- I'm standing here with Abed Nadir who has chosen to give his best friend, Troy the very special going-away present of declaring a school-wide game of Hot Lava.
Yanımda en yakın arkadaşı Troy'a veda hediyesi olarak okul çapında "Yakıcı Lavlar" oyunu düzenleyeceğini bildiren Abed Nadir var.
It's very rare.
Nadir bulunan bir şeydir.
They are a rare and fascinating species.
Çok nadir ve büyüleyici bir cinstir.
This air you're breathing is rare air.
Soluduğun bu hava nadir bir hava.
Track the parts, rare ingredients...
- Nadir parçaları takip edersek... - Boom.
Abigail... Abbie was a girl of rare charm, a most lively...
Abigail, Abbie nadir bulunan bir çekiciliği vardı.
I thought you were meant to be one of those rare honest ones.
Senin nadir dürüst politikacılardan olacağını düşünmüştüm.
And I'm powerless to help.
Ve ben yardım edemiyorum. Bu nadir değildir
- The Magical Place 100 % premium-grade Chitauri metal, as rare as it gets.
% 100 değerli sınıf Chitauri metali nadir bulunan cinsten.
Just allow me these rare moments of self-pity, okay?
Bu nadir kendime acıma zamanlarımı yaşamama izin ver işte, tamam mı?
The components are rare and expensive.
Bileşenler nadir bulunan ve pahalı cinsten.
The device... the components are incredibly rare and expensive, nothing either of them could find on the open market themselves.
O cihazın bileşenleri son derece nadir ve pahalı. Kendi başlarına ikisi de piyasadan bulamazlar.
If the parts are that rare, we can trace the purchases.
Parçalar o kadar nadir bulunuyorsa satışın izini sürebiliriz.
And smart... that's rare.
Zeka da nadir bulunan bir şeydir.
- Mr. Nadir.
- Bay Nadir.