Napkins tradutor Turco
683 parallel translation
And two napkins.
Ve iki peçete.
I used to drink beer in this inn when you lads were in napkins.
Bana baksanıza siz! Gençler, siz kundaktayken ben bu handa oturup bira içerdim.
Even napkins.
Hatta peçete.
- I only steal cocktail napkins.
- Sadece kokteyl peçetelerini çalarım.
- And clean napkins!
- Hatta temiz peçete.
Please bring wet napkins.
Islak havlu getir misin.
Let but the commons hear this testament, which, pardon me, I do not mean to read, and they would go and kiss dead Caesar's wounds, and dip their napkins in his sacred blood, yea, beg a hair of him for memory, and, dying, mention it within their wills,
Bunları halka okusam, ki hoşgörün, hiç okumak niyetinde değilim. Bir okusam bunları, halk doğru gider yaralarını öperdi ölmüş Sezar'ın. Mendillerini boyardı kutsal kanına.
Animal, where are the napkins?
Hayvan, peçeteler nerede?
Not those napkins for the Lorllieux.
Bu peçeteler Lorilleux için değil.
- And napkins.
- Ve peçeteler.
The napkins finally arrived.
Peçeteler nihayet geldi.
Uh, little fancy napkins.
Süslü, küçük peçeteler.
Paper cups, napkins, picnic stuff.
Kağıt bardaklar, mendiller, piknik malzemeleri.
In my kitchen, third drawer, under the good silver, are napkins.
Mutfağıma git. Üçüncü çekmece. Gümüşlerin altında peçeteler var.
With the no napkins.
Üstelik peçetesi de yok.
- You bought some napkins.
- Peçete almışsınız.
You girls take the napkins and the plates.
Hadi kızlar peçeteleri ve tabakları alın.
Αh, pass me those napkins on that ΙittΙe tabΙe.
Şu peçeteleri masaya getirsene.
Anne, Christine and Jenny. Find the knives, forks and napkins.
Christine ve Jenny, siz de bıçak, çatal ve peçete bulun.
That'll be a good trick. Napkins.
Tam da lâzım şey : peçete!
I talk about bringing you to a house with flowerpots in the window... and napkins on the table.
Ben de sana penceresinde saksılar, masanın üzerinde örtüsü olan bir evde... yaşamaktan bahsediyorum.
He was driving us crazy with his napkins and his ashtrays.
O peçeteleriyle ve kül tablalarıyla bizi deli ediyordu.
Paper plates, lots of napkins.
Abartmasınlar.
Mémère doesn't like the napkins to get mixed up
Ninen peçetelerin dağınık olmasından hoşlanmaz.
Pépère, show François what you do with napkins
Dede François'ya peçete ile yaptığın numarayı göstersene.
I'm afraid this afternoon, you will need bigger napkins.
Öğleden sonra daha büyük peçetelere ihtiyacınız olacak.
and here are the napkins for that not soiling the clothes.
Ve bunlar da önlükleriniz, üstünüz kirlenmesin diye.
I bought flowers and dumb things like dishtowels, paper napkins but I forgot coffee.
Çiçek, kurulama bezi ve kâğıt peçete gibi abuk subuk şeyler aldım ama kahveyi unuttum.
You need any dishtowels or paper napkins?
Kurulama bezi ya da kâğıt peçete lazım mı?
Come in time, wear napkins enough about you.
Buraya tam zamanında geldin. Umarım biraz mendil getirmişsindir.
Napkins.
Peçeteler.
- l've got stuff on napkins, matchbooks- - l'm writing in the bathroom while she's getting coffee.
- Notları peçeteler, kibrit kutuları üzerine yazdım. O kahve getirirken ben tuvalette yazıyordum.
Soap, bleach, toilet paper, napkins.
Sabun, çamaşır suyu, tuvalet kağıdı, peçeteler.
Cloths, toilet paper, napkins... Soap, detergent, deodorant, talc.
Elbise, tuvalet kağıdı, peçete... sabun, deterjan, deodorant, pudra.
Your... waiter,... and now some paper napkins, and...
Hem de garsonunuz. Şimdi de biraz kâğıt peçete, ve...
Hot dogs, beans, napkins... oh wine!
Sosis, fasulye, peçete... Vay be şarap!
No paper napkins.
Kağıt peçete olmaz.
A salesman came by this morning with these new napkins.
Evet, Sam. Bu sabah, bu peçetelerle bir satıcı uğradı.
- Seen these awful napkins?
- Şu berbat peçeteleri gördün mü?
Gee, then he's seen the napkins.
Tüh, o zaman peçeteleri görmüş demektir.
We just need salad things, milk, paper napkins.
Salata malzemesi, süt ve kağıt peçete lazım.
Napkins, tablecloths, bridesmaids maid of honor, the whole bit. Anyway, Eddie objected.
Bu arada Eddie itiraz etti.
- Why are there no napkins?
- Neden hiç peçete yok?
Don't forget the napkins.
Peçeteleri unutma.
Napkins.
Aaaa! Peçeteler! .
L forgot to order the napkins.
Peçeteleri söylemeyi unuttum.
Hell, I got napkins.
Dur yaw, bende peçete var.
Hill's got this weird file on her, it's full of napkins and hair and photographs.
Hill onunla ilgili bir dosya tutuyor. Adet bezleri, saçları, resimleriyle dolu.
We take the napkins, too?
Biz de peçeteleri alabilir miyiz? Hayır meleğim.
- And napkins with bunnies on them.
- Ayıcıklı peçete bile.
We was just... looking for some cocktail napkins.
Biz de tam peçete arıyorduk.