Naïveté tradutor Turco
100 parallel translation
Your naïveté brings tears to my eyes.
Saflığın gözlerimi yaşartıyor doğrusu.
I think signing a nuclear disarmament pact with the Soviet Union is at best an act of naïveté and at worst an insupportable negligence.
Bence, Sovyetler Birliği ile bir nükleer silahsızlanma anlaşması imzalamak... iyi bir şey olabilir, ancak çok toy bir hareket ve en kötü ihtimalle büyük bir gaflet.
You're ambitious, self-contained... moderate to conservative in politics, and despite your naïveté...
Hırslısın, kendine hakim... Siyasi olarak ılımlı ile muhafazakar arasındasın, ve bilinçsizliğine rağmen... bir potansiyel seziyorum, hemen farkedilen birşey.
I mean, really, the naïveté.
Yani, gerçekten, bu saflık derecesi.
- And I am shocked by your naïveté.
- Ben de saflığın karşısında hayrete düştüm.
This book is a testament to my naïveté.
Bu kitap benim deneyimsizliğimin bir kanıtı...
Your kind of gentlemanly naiveté is repugnant to me.
Sizin bu centilmence saflığınız beni tiksindiriyor.
You know, total naiveté is a hard thing to believe.
Dene.
your naivete'is a serious failing.
ince naifliğiniz şapa oturmuş.
Such naivete is offensive to reason.
Bu safça inanışlar bilime hakarettir.
No more the naiveté of faith.
İnançta tecrübesizliğe artık yer yok!
Your naiveté...
Senin tecrübesizliğin...
No more the impotence of faith, the naiveté of faith...
İnançta tecrübesizliğe artık yer yok! Acizlik olmayacak.
Now, excuse my naiveté, but how are you planning on getting me in there?
Saflığımı mazur görün ama beni içeri nasıl sokmayı planlıyorsunuz?
Your naivete is astounding.
Saflığın hayret verici.
Someone who will bring a naiveté to our little inbred circle.
Projemize saflık getirecek biri gerek.
" One can smile now at their naivete.
" Şimdi bir kimse onların saflığına gülebilir.
Now, my parents, on the other hand, they are kind, compassionate, totally naive people, and you are taking advantage of their kindness and naiveté.
Diğer taraftan anne ve babam... çok iyi, sevecen ve tamamen saflar. Ve sen onların iyiliğinden... ve saflıklarından faydalanıyorsun.
There was a freshness and innocence about her... an almost disconcerting blend... of sexual maturity and childish naiveté... that touched my world-weary heart... and effaced the age difference between us.
Onda tazelik ve masumiyet vardı. Cinsel olgunluk ve çocuksuluğun şaşırtıcı denebilecek karışımı. Dünyadan bıkmış yüreğime dokunmuş ve aramızdaki yaş farkını yok etmişti.
Your naiveté is astounding. Didn't you see The Graduate?
Tanrım çok safsın! "Mezun" filmini izlemedin mi sen?
But they want professionalism, so nix on the Nelly... without losing naivete, okay? They want that.
Bunu istiyorlar.
Vir, I have only seen political naiveté this complete once before... in a speech before the Centaurum by Lord Jarno.
Vir, daha önce sadece bir kez bu kadar saf bir politik görüşle karşılaştım o da Lord Jarno'nun Centaurum'da yaptığı konuşmaydı.
They took advantage of your naiveté.
Senin saflığından faydalanmışlar.
There will come a time, Daughter when you will have to shed this naiveté of yours and learn what it means to rule an empire.
Bir zaman gelecek kızım... bu saflığı bırakıp... bir imparatorluğu yönetmenin ne demek olduğunu anlayacaksın.
Besides, it's time to shed some of this naiveté.
Ayrıca bu saflığı bırakmanın vakti geldi.Gitmeyecek!
Your naivete sickens me.
Saflığın beni hasta ediyor.
How else- -? - I have a hard time with his naiveté. - The tax code is confusing.
- Vergi kanunu oldukça kafa karıştırıcı.
I hate to put down your romantic naiveté. Sometimes, husbands stray when loneliness and horniness collide, period.
Senin romantik nahifliğini lekelemekten nefret ediyorum ama bazen, yalnızlık ve azgınlık dönemlerinde, kocalar yollarını kaybederler.
Besides, it's time to shed some of this naiveté.
Ayrıca bu saflığı bırakmanın vakti geldi.
I'm gonna choose to be amused by your naiveté, give you the benefit of the doubt. I'm gonna spell it out for you even more clearly.
Sen gençsin ve ben de saflığına verip üstüne durmayacağım biraz şüphede kalacağım hatta, daha sonra tam açık olduğunda sana heceleyeceğim.
Your naiveté is refreshing.
Saflığınız inanılmaz.
- Their naiveté could be their downfall.
- Ayrıntılı düşünmemek çöküşleri olabilir.
When the real culprit here is my naiveté.
Tek suçluysa saflığım yüzünden benim.
We can milk that naiveté for all it's worth.
Bu masumiyeti sonuna kadar sömürebiliriz.
Naivete!
Salaklık mı?
On a whim, you write saying there's no love lost! Naivete?
Bir an geliyor herşey bitti diyorsun.
It wasn't long before their naivete nearly got them killed, so they hooked up with an FBI agent...
Yakın bir zaman önce saflıkları az daha onları öldürüyordu. Bu yüzden bir FBI ajanı ile takılmaya başladılar. Bu yüzden seni seviyoruz Mulder.
Naivete is not what I'd accuse you of.
Saflık seni suçlama nedenim değil.
That just shows the surprising naivete on your part.
Bu, ne kadar saf olduğunu gösteriyor.
" My Dear Sandy : Your naiveté is beyond belief.
"Sevgili Sandy, Saflığın inanılır gibi değil."
His youth, his body... his naivete... his goddamn eagerness. I mean...
Onun gençliği, onun vücudu onun saflığı onun kahrolası şehveti.
The exuberance, such charming naiveté.
Coşkuları, onları çocuksu yapıyor.
Call it willful naiveté, call it bleary-eyed optimism.
Buna ister inatla saflık yapmak de, ister körü körüne iyimserlik de.
So I went to meet someone who, in my naivete, I thought might be able to see both sides of the story.
Zira, naçizane fikrime göre hikayenin iki tarafını da, görme imkanı bulabilmiş birini görmeye gittim.
There was still a shred of naiveté in me, I guess.
Hâlâ naifmişim demek o zamanlar.
Ladies and gentlemen, honored daughters, while Mr. Kim, by virtue of his youth and naivete, has fallen prey to the inexplicable need for human contact, let me step in and assure you that my research will go on uninterrupted,
Bayanlar ve baylar şerefli kızlar... Bay Kim saflığı ve gençliği nedeniyle insanlığın tarifsiz iletişim ihtiyacına av olduysa da, araya girmeme ve şunu belirtmeme izin verin :
Oh, baby, I love your naiveté, but you don't get this town.
Oh, bebeğim, saflığını seviyorum, ama bu şehri anlamıyorsun.
The whole naiveté thing is just an act, isn't it?
Bütün bu saflığın hepsi roldü, değil mi?
Such naiveté...
Çok safsın.
Credit gained. And then it's deducted for your staggering cinematic naiveté
Ancak Sinema konusundaki bilgisizliğin beni çok şaşırttı
Child naiveté can convince simple people.
Masum çocuklar sıradan insanları ikna edebilir.