No time to explain tradutor Turco
207 parallel translation
- Take, mother, we have no time to explain.
- Anne, al, açıklamaya zamanım yok.
No time to explain.
Açıklayacak vakit yok.
I have no time to explain it to you just now.
Sana izah edecek vaktim yok şu an.
There's no time to explain.
Açıklamak için zamanımız yok.
No time to explain.
Açıklayacak zamanım yok.
No time to explain.
Açıklayacak zamanımız yok.
No time to explain. Do as I do.
Açıklamak için zamanım yok.
But I'm afraid there's no time to explain.
Ama korkarım ki bunu açıklayacak zamanım yok.
There's no time to explain ;
Açıklamaya zaman yok ; derhal haneme gelmelisin.
There is unfortunately no time to explain.
Ne yazık ki açıklayacak zaman yok.
We have no time to explain.
Açıklayacak zaman yok.
- I've no time to explain.
- Açıklayacak zamanım yok.
There's no time to explain.
Açıklama yapacak zaman yok.
Yes, she mentioned that. There's no time to explain now.
Şimdi bunu açıklamak için vakit yok.
They threw me a few curves. No time to explain.
Açıklamak için vakit yok.
But I have no time to explain.
Ama açıklayacak zamanım yok.
There is no time to explain now.
Açıklayacak zaman yok.
- No time to explain.
Açıklamaya vakit yok.
No time to explain now, Shaggy.
Açıklayacak zamanımız yok Shaggy.
There's no time to explain.
Anlatacak zaman yok.
I said there's no time to explain!
Anlatacak zaman yok dedim!
'Adama, no time to explain.
Adama, açıklayacak zaman yok.
No, there's no time to explain.
Hayır, açıklayacak zaman yok.
- There's no time to explain.
- Açıklayacak vakit yok.
There's no time to explain.
Açıklayacak vakit yok.
There is no time to explain.
Açıklamaya vakit yok.
No time to explain.
Açıklamaya vaktim yok.
- There is no time to explain.
- Bunu açıklayacak zaman yok.
No time to explain.
Açıklayacak zaman yok.
- No time to explain now, Alfred.
- Açıklayacak zaman yok, Alfred.
- There is no time to explain it all.
Her şeyi açıklamaya vakit yok. Dinlemelisiniz.
- There's no time to explain.
- Açıklayacak zaman yok.
No time to explain.
Anlatmaya vaktimiz yok bir numara.
There's no time to explain.
- Açıklayacak zaman yok.
It's no time to explain.
Açıklayacak zaman yok.
No time to explain, Charles.
Açiklamayi sonra yaparim, Charles.
- There's no time to explain.
Şu anda tam olarak prosedürü anlatmak için zaman yok.
I've no time to explain.
Açıklayacak vaktim yok.
No time to explain.
Açıklamaya vakit yok.
I said there's no time to explain, and I stick by that.
Size açıklayacak zaman olmadığını söyledim ve açıklayacak zaman yok.
- There's no time to explain.
Açıklayacak zaman yok.
No time to explain.
Açıklamaya zaman yok.
- There's no time to explain now.
- Açıklama yapmak için zaman yok.
No, I haven't much time to explain right now, Morg.
Hayır, Şimdi bunu açıklayacak vaktim yok, Morgan.
First, at no time in these proceedings has Defense Counsel been able to convincingly explain the most damning fact of all.
Birinci olarak, bu duruşmanın hiçbir evresinde, Savunma, ikna edici bir açıklama yapamadı Bunlardan daha kötüsü de.
I'll explain later, but now there's no time to waste.
Daha sonra sana açıklarım, şimdi buna vaktim yok.
Look, I can't explain, there's no time, you've got to get out of here, understand?
Şimdi olmaz!
There's no way that you can explain to people in the state of Washington... or the guys that Jimi was in the Army with... or the poor black cats trying desperately to get it together... that he was not having a good time.
Washington'dakilere, orduda birlikte olduğu çocuklara... ya da başarılı olmaya çalışan... siyah müzisyenlere bunu açıklayamazdınız. Onun pek eğlenmediğini anlatamazdınız.
I would have liked to have time to explain what happened, but, as it turns out, there will be no opportunity for that.
Neler olup bittiğini açıklamak için zamanım olmasını isterdim, fakat bunun için bir imkân olmayacak.
This is the first time you are serving as nestor, so perhaps I should explain that you have no authority to address this court.
Bu Nestor olarak senin ilk görevin bu yüzden belki de sana bu mahkemeye hitap etme hakkın olmadığını belirtmek zorundayım.
I'd explain it to you but you wouldn't believe me, and there's no time.
Sana açıklamak isterdim lakin bana inanmazsın, ve zamanımız da yok zaten.