Nudge tradutor Turco
390 parallel translation
I'll give you the nudge about next week.
Önümüzdeki haftayla ilgili fikrimi söyleyeyim.
I stick my tongue out ; then, when I give you the nudge, you do it
Sana kafa salladığımda, sen de aynısını yapacaksın.
If there were, I wouldn't nudge it anyway.
Olsaydı bile, dürtmezdim.
I'll give him a nudge and shove him in the dirt.
Onu dürtüp çamura iteceğim.
That's the price if you want it where you can nudge it in the night.
İstediğin zaman ona sahip olmak için ödemen gereken bedel bu.
I'll just give them a friendly nudge.
Onlara sadece dostça bir dürtme yapacağım.
No damage potential. Just enough to nudge them.
Hasar potansiyeli yok.
Just give me a little nudge when we hit Fairfield.
Bu hafta üçtür kaçırıyorum.
Nudge, nudge.
Dürt, dürt.
- Nudge, nudge.
- Dürt, dürt.
- I'll give a gentle nudge in the ribs.
- Elimden geleni yapacağım.
All he needs, Harry, is a little nudge.
Tek yapmamız gereken Harry, onu biraz dürtmek.
I'll nudge him for you, don't you worry about that, pal.
Senin yerine ben dürterim, endişelenme dostum.
We're gonna nudge that slag.
O şerefsizin burnunu sürteceğiz.
Say no more. nudge, nudge.
Anlarsın ya. Müstehcen Din
Nudge, nudge.
Tak tak.
Wink. Nudge.
Dürt dürt.
- Courage, give him a nudge.
- Cesur biri, onu itmiştir.
It would take only a nudge to make you like me.
Benden hoşlanman için biraz itelemek yeter.
Nudge, nudge! Know what I mean?
Bip bip, anlıyor musun?
Snap, snap, grin, grin, wink, wink, nudge, nudge, say no more!
- Şak şak, sırıt sırıt, kırp kırp bip bip, başka söze gerek yok.
We're gonna have to nudge these tunnel sections together.
Bu tünel parçalarını hep birlikte ittirmek zorunda kalacağız.
You're such a nudge.
Gürlüyorsun ama bir türlü yağamıyorsun!
wink, wink, nudge, nudge.
Göz kırpma, göz kırpma Dürtme, dürtme...
I'll give you a nudge, there they go...
Ben ipi çözüyorum. Haydi bakalım.
It's thirty minutes before you have to meet me in the lobby.. .. nudge your mate.
Lobide buluşmamıza 30 dakika var ortağını dürt.
You're such a nudge.
Herşeye karışma.
- Don't be a nudge.
- Gıcıklık etme.
Don't call me that nudge thing.
Bana gıcık deme.
- Yeah, don't call me a nudge.
- Bana gıcık deme.
- Nudge, nudge, nudge.
- Gıcık, gıcık, gıcık.
Next question... Was your wife even in the car when it went over the edge... or could she have been on terra firma... and given it a little nudge?
sıradaki soru... araba kenara gittiğinde karında arabadaydı... yada dışarıda toprağın üzerindeydi... ve arabayı biraz itekledi?
Leah, nudge it down even further. Toward.02.
Leah, biraz daha, 0.02'ye indir.
Shall I phone you or nudge you?
Telefon mu edeyim, yoksa evine mi geleyim?
For your first run, I'm just gonna nudge you off.
İlk yarışta bunu ben yapacağım. Tamam. Herkes binsin.
The murderer thought that with one more little nudge would send me and Hastings back to England.
Katil düşündü ki ufak bir dürtmeyle Hastings ile ben, ödümüz kopup İngiltere'ye kaçacaktık.
You might want to give him a nudge, push him to one side.
Onu biraz kenara itmen gerekebilir.
Nudge.
Şaka be.
Nixon was born to do this. Give history a nudge.
Nixon bunu yapmak için doğdu.Tarih yazmak için.
It might be enough to... nudge the creatures out of the way.
Yolumuzdan çekilmeleri için... bu kadar dürtmek, zannedersem yeterli olur.
Hover, nudge, show we care.
Dolaşın, itekleyin, ilgimizi gösterin.
Nudge him!
İt onu!
Why don't you go in there and give her a little nudge?
Neden gidip, gelmesine yardımcı olmuyorsun?
If I tell you why I did it, do you promise not to nudge me?
Neden yaptığımı söylersem, üzerime gelmemeye söz veriyor musun?
She needs a nudge from a romantic idealist.
Whipper bile senin tarafındaydı. Kesinlikle ve idealist bir romantikten dirsek istiyor.
I'll nudge ya when to open'em.
Açman gerekince sana dokunurum.
Give Darwin a little nudge there.
Darwin'i biraz dürtükle.
I do better with a nudge.
Sırtıma yediğim dürtük bile bundan iyidir.
Nudge it into forward.
- İleriye al.
Nudge, nudge!
Bip bip.
All you gotta do is nudge him.
Bütün yapman gereken onu dürtmek.