Obstinate tradutor Turco
213 parallel translation
" Why are you so obstinate, Miss Carozza?
" Neden bu kadar dik kafalısınız, Bayan Carozza?
Shall the king of Burgundy be scorned by an obstinate woman?
Burgundy kralı, inatçı bir kadın tarafından aşağılanacak mı?
Perhaps if you actually had, I wouldn't be so obstinate.
Beni pataklamış olsan belki bu kadar dik kafalı olmazdım.
And I am very obstinate.
Oysa çok dik kafalıyım.
Oh, I never knew you to be so obstinate before, really.
Hiç bu kadar inatçı olabileceğini bilmiyordum.
Of all the obstinate people...
- O kadar inatçı insan içinde...
Obstinate, aren't you, pretending you don't know?
Çok inatçısın, biliyor musun? Bilmiyormuş gibi davranıyorsun.
- Obstinate, jealous...
- Dik kafalı, kıskanç...
- I was saying, Timmy's just like you obstinate, jealous, but adorable.
- Diyordum ki, Timmy tıpkı senin gibi dik kafalı, kıskanç ama çok sevimli.
You're obstinate.
Dik kafalılık ediyorsun.
The young woman is positively obstinate!
Bu kız kararlı değil resmen kronik aksi!
Burke, you're one of the most obstinate men I've ever met!
Burke, sen tanıdığım en inatçı adamsın! Hadi, gidin.
Well, knowing my obstinate little boy
Dik kafalı küçük çocuğumu bildiğimden -
She's a very obstinate girl Mother.
Çok dik kafalı anne.
I'm just saying to Mother she is a very obstinate girl.
Anneme, onun ne kadar dik kafalı bir kız olduğunu söylüyordum.
Stiff-necked, obstinate creature like you?
Senin gibi inatçı, boyun eğmez biri?
In my opinion, you are the most obstinate young woman I have ever met.
Kanımca, hayatımda tanıdığım en inatçı genç bayansınız.
I've always wanted to be considered obstinate.
Her zaman inatçı olarak anılmak istemişimdir.
But to persist in obstinate condolement is a course of impious stubbornness. 'Tis unmanly grief.
Baba sevgisiyle oğul dertli kalabilir bir süre, ama bu matem bitmek bilmeyince, ne dine imana sığar, ne insanlığa.
There wasn't a obstinate...
Onun gibi inatçısı- -
- Very obstinate.
- Çok inatçı.
Admiral Lord Horatio, obstinate to the last insisted on going down with his ship.
Amiral Lord Horatio, sonuna kadar inat etti ve gemisiyle birlikte dibi boyladı.
- You always were an obstinate - -
- Her zaman inatçıydın - -
Don't be so obstinate.
İnatçı olma.
You are too senseless-obstinate, my lord... too ceremonious and traditional.
Çok düşüncesiz ve dik kafalısınız, Lordum fazla şekilci ve gelenekçisiniz.
He's a very obstinate young man.
Çok dik kafalı bir adam.
The grease from the cooking is gonna ruin them. He's very obstinate. - I heard that.
Yemeklerin yağı onları mahveder diyorum ama çok inatçıdır.
I was an obstinate, prejudiced, inconsiderate, cold-hearted louse!
Dik kafalı, önyargılı, düşüncesiz, kalpsiz bir pisliktim!
Don't be so obstinate!
Aptalın tekisin!
- Obstinate.
- İnatçı.
- Obstinate?
- İnatçı mı?
We declare you obstinate and opinionated in your offences, excesses and errors.
" Seni, işlediğin suçlar, taşkınlıklar ve hatalarında dik kafalı ve ön yargılı davrandığını bildiririz.
Lord, you're obstinate.
Tanrım, çok inatçısın.
'You are a very obstinate, proud people.
'Çok inatçı ve gururlu insanlarsınız.
Well, I... I can certainly see why you were so obstinate back in Japan.
Pekâlâ, ben Japonya'da neden o kadar inat ettiğini kesinlikle anlayabiliyorum.
Were you afraid I might get a bit too obstinate this time?
Bu sefer biraz daha fazla inatçılık edebileceğimden mi korkuyordunuz?
But you will have, if only you'll stop being obstinate... and let me introduce you to this great friend of mine, Dick Carlton.
Ama olmalı, eğer inadı bırakırsan ve iyi bir dostum olan Dick Carlton ile tanıştırmama müsaade edersen.
She's obstinate as a mule.
Katır kadar inatçı.
Sir Thomas More, though you have heinously offended the King's majesty... we hope that if you'll even now fore think and repent of obstinate opinion... you may still taste his gracious pardon.
Sir Thomas More, Kral Hazretlerine ağır hakarette bulunmuş olsanız da... şimdi bile hala tekrar düşünüp inatçı fikirlerinizden döneceğinizi umuyoruz. Böylece Majesteleri sizi bağışlayabilir.
Oh, he was obstinate.
İnatçının tekiydi.
He's obstinate, ill-tempered, and quite lacking in education.
O inatçı, aksi ve tamamen eğitimden eksik.
So why am I so obstinate now?
Peki şimdi neden bu kadar inat ediyorum?
It was you and your obstinate idea that I am stupid, like you.
Senin yaptığın bu inat yüzünden ben de senin gibi aptallık yapıyorum.
And he's being obstinate.
Ama o inatçılık etmeye devam ediyor.
You are the most obstinate, stubborn, ornery, impossible girl I ever met.
Sen karşılaştığım en inatçı, dik kafalı, huysuz, inanılmaz kızsın.
This obstinate king, this man of blood whose heart God has hardened, can no longer be trusted for in prodigious treason, he has revealed himself to be a traitor.
Bu dik kafalı krala, Tanrı'nın kalbini taşlaştırdığı bu insana artık güvenilemez. Çünkü muazzam bir ihanet içinde, hainliğini gözler önüne serdi.
Intimate, obstinate Anatevka
Samimi, inatçı Anatevka
He's so obstinate.
Çok dik kafalı.
Today, the 8th of February, 1600, year of the jubilee, we state, pronounce, decree, sentence you, Giordano Bruno, as an unrepentant, persistent and obstinate heretic, thus incurring ecclesiastic censorship,
Bugün, 6 Şubat 1600, şunu belirtiyor ve ilan ediyoruz ki : Giordano Bruno, tövbe etmeyen, yanlışta ısrar eden ve ayak direten bir tanrıtanımaz olarak, dini sansüre ve kutsal metinlerde yazılı olan cezaya maruz kalıyorsun.
Why are you so obstinate?
Neden bu kadar dik kafalısın?
You're obstinate, Andrei.
İnatçısın, Andrei.