Orchard tradutor Turco
532 parallel translation
I have a big orchard with cherry trees at home.
Memlekette kiraz ağaçları ile dolu büyük bir meyve bahçem var.
"that they may abound in every work that is good and acceptable unto Thee ; " and let them behold their children's children like a newly planted olive orchard...
Böylece senin için yapılan tüm iyi ve kabul edilebilir işlerde bolluğa erişsinler ve torunlarına yeni dikilmiş bir zeytin bağı gibi bakmalarına müsaade et.
Why, yes, I may want to order a peach orchard tomorrow.
Ne olmuş, yarın da şeftali bahçesi sipariş etmek isteyebilirim!
Its got a kitchen orchard with cherries, apples, peaches,'cots, nuts,...
Tavuk kümesi. Mutfağı da var. Bahçesinde ceviz, erik, vişne, şeftali ağaçları var.
Get me Orchard-8591.
Orchard-8591'i bağla.
Your father never sat around an orchard, listening to his arteries hardening.
Baban meyve bahçesinde oturup, damar sertliği sıkıntıları yaşamadı.
So when Edwin kissed me in the orchard...
O yüzden Edwin de beni meyve bahçesinde öptüğünde...
But it was different after you left the orchard.
Ama meyve bahçesinden ayrılınca her şey farklıydı.
So now you've been kissed in the orchard all over again.
Demek bir kez daha meyve bahçesinde öpüldün.
'Tis given out that, sleeping in my orchard, a serpent stung me.
Yılan sokmuş dediler bağ köşkümde uyurken.
Sleeping within my orchard, my custom always in the afternoon, upon my quiet hour thy uncle stole with juice of cursed hemlock in a vial and in the porches of my ears did pour the leperous distilment, whose effect holds such an enmity with blood of man
Bağ köşkümde uyurken, her öğleden sonra uyuduğum gibi, amcan, o kuşkusuz rahat saatimde, sinsi adımlarla geldi yanıma. Elinde bir yaman zehir şişesiyle, kulaklarımdan cüzamlar akıttı içime.
" The upper orchard looks aflame...
" Üst meyve bahçesi alev almış gibi...
A weekend in the country Trees in the orchard call
Sayfiyede bir hafta sonu Meyve bahçesindeki ağaçlar seslenir
Oh. - Oh, they finally put a traffic light at that dip on Orchard Avenue.
Nihayet Orchard Bulvarındaki meyile trafik ışığı koydular.
He'll give you an apple for an orchard anytime!
Ona elini veren kolunu kaptırır.
I found this orchard where they come ripe early.
Bu da öyle bir iş. Elmaların erken olgunlaştığı bir bahçe buldum.
The farmer said he sold the whole orchard to a big shipper.
Çiftçi aradı. Tüm bahçeyi büyük bir nakliyeciye sattığını söyledi.
It means "woods," and Blanche means "white"... so the two together mean "white woods"... like an orchard in spring.
Ve Blanche da "beyaz" demek. Böylece ikisi bir araya gelince beyaz orman oluyor. Baharda açan bir orkide gibi...
Remember that orchard we saw the other night?
Bir kaç gece önce gördüğümüz bahçeyi hatırlıyor musun?
I also bet my estate in Spalanise....... with the orchard, the vineyard...
... Bağıyla, bahçesiyle birlikte Spalansie'deki mülkümü de ortaya koyuyorum... - Koruyu ve diğer her şeyi.
I've been working on a scene from The Cherry Orchard. The Cherry Orchard.
Vişne Bahçesi'nden bir sahne hazırladım.
The orchard is private property, bought and paid for
Bu bahçe özel bir mülk, aldıysan ödemelisin.
If we had the orchard now we wouldn't go hungry
Şimdi bir meyve bahçemiz olsaydı, aç kalmazdık.
I get out the window, drop to the ground below... and I hide myself in the deep weeds beyond the first orchard.
Pencereden dışarı atlayıp yere düşüyorum ve en yakındaki meyve bahçesinin sık otları arasına saklanıyorum.
Why didn't I die in the orchard... and end the agony there?
O bahçede ölseydim de acılarım son bulsaydı.
Sea Wife, the old man will never see the cherry orchard in bloom now, will he?
Deniz Meleği, ihtiyar adam bahçelerdeki kiraz çiçeklerini asla göremeyecek!
So you'd already explored the orchard, huh?
Demek araziye daha önce girmiştin.
We'll have lunch together and then go to the apple orchard.
Sonra birlikte öğle yemeği yiyip, elma bahçesine gideceğiz.
Yesterday we went to see my mother-in-law, who has an orchard.
Dün kaynanamın meyve bahçesine gittim.
This is the local bone orchard.
Yerel mezarlıktır.
It's going to be like an orchard in the spring.
İlkbaharda meyve bahçesi gibi olacak.
My father, he had an orchard on Moon Lake.
Babamın, Moon Lake'de bir meyve bahçesi vardı.
Burned down his house and his orchard.
Evini ve meyve bahçesini yakıp kül ettik.
You know... we used to have a little fig tree... between the house and the orchard.
Eskiden ev ile meyve bahçesinin arasında küçük bir incir ağacımız vardı.
- the orchard in the plain.
- meyve bahçesini vereceksin.
I know an orchard sweet and fair
Hoş ve güzel bir meyve Bahçesi biliyorum
... give them the room overlooking the orchard.
... onlara meyve bahçesine bakan odayı verirsin.
You and I and the kids, we're like an apple orchard, a square field.
Sen, ben ve çocuklar, dört tarafı çevrili bir alanda, elma bahçesi gibiyiz.
- She's in the bone orchard.
- Kemik bahçesinde.
Bone orchard, cemetery, graveyard!
Kemik bahçesi, mezarlık!
He leaped this orchard wall.
Bahce duvarından atladı.
The orchard walls are hard to climb, and the place death if any of my kinsmen find thee here.
Bahçenin duvarlarına tırmanmak güç. bizimkilerden birisi seni bulsa. burası sana mezar olur.
I'll stick around and help Dunc get started with the work in the orchard.
Buralarda kalacağım ve Dunc'a meyve bahçesinde yardımcı olacağım.
- You've been working in the orchard?
- Meyve bahçesinde mi çalışıyordun?
Town's empty as a bone orchard.
Bu kasaba mezarlık gibi.
I can whip my weight in wolverines straight through a crab apple orchard on a flash of lightning!
Porsuklarla güreşip yıldırımlar altındaki elma bahçesinde at sürebilirim!
Rabbits in the orchard Sport and play
Bostandaki tavşanlar Hoplaya zıplaya oynuyorlar
Where the apple in the orchard
Elmanın bostanda olduğu yer
Barry's first taste of battle was only a skirmish against a rearguard of Frenchmen who occupied an orchard beside a road down which the English main force wished to pass.
Barry'nin ilk savaş deneyimi... bir Fransız artçı birliğine karşı önemsiz bir çarpışmaydı. Fransızlar, İngiliz ana kuvvetlerinin... geçmek istediği yolun kenarında bir meyve bahçesinde mevzilenmişlerdi.
Cal, come on, I'll show you the orchard.
Cal, hadi gel, sana bahçeyi göstereyim.
They went into that other orchard.
Diğer bölgeye geçmişler.