Owes tradutor Turco
2,632 parallel translation
This company owes you a debt of gratitude, which is why I was mortified when it was brought to my attention that you'd been mistakenly let go.
Bu şirketin sana şükran borcu var. Bu yüzden yanlışlıkla işine son verildiğini duyduğum zaman, çok mahcup oldum.
This guy owes me big time.
Adamın bana borcu büyük.
I'll say one thing, he owes his life to that dog!
Şu kadarını söyleyeyim, hayatını bu köpeğe borçlu!
Your mother owes us some money.
Annenin, bize biraz borcu var.
- Yes.'A'owes me...
Evet. "A" nın bana borcu var -
Minus the $ 1.50 he already paid, he owes 38.50.
Ödediği 1.50 doları düşersek, geriye 38.50 borcu kalıyor.
Maybe not as good as you when you had your mind on it, but better than a stage-struck dame who'd rather go to concerts than pay what she owes!
Senin kendini vermiş halin kadar olmasa da borçlarını ödeyeceğine konserlere giden sahne hastası halinden daha iyi götürür. Sana söylüyorum Mildred.
I'm sure he owes you a favor or two.
Eminim sana bir iki iyilik borçludur
The lab guy owes me a favor.
Laboratuar görevlisi bana bir iyilik borçlu.
He did his part. He owes us nothing.
Kendi üzerine düşeni yaptı, bize başka hiçbir borcu kalmadı.
-... And who owes money to others?
- Birilerine borcu olan biri olarak?
He owes you a little respect.
Sana birazcık saygı borçlu.
Yeah, I've got a mate in imaging, she owes me a favour, so she brought me in earlier.
Ultrasonda bana borcu olan bir dostum var. Bunu zamanından önce getirdi bana.
He owes me a favor, I'll have him grab them and hold them... until you get there.
Bana iyilik borcu var, siz oraya varana kadar onları yakalamasını sağlayacağım.
He owes me 10 bucks.
Bana 10 papel borcu var.
The kid's got a difficult father, and he feels like the world owes him something.
Geçimi zor bir babaya sahip dünyayı kendisinin sanan bir çocuk.
Put the bat down, pick up the phone and tell him to get us the 6 grand he owes.
Sopayı indirip ona telefon aç ve bize olan 6000 dolar borcunu ödemesini söyle.
I don't think Hugo Chavez owes him any favors.
Hugo Chavez'in ona iyilik borcu olduğunu sanmıyorum.
And I don't think Sheridan owes you any.
Sheridan'ın da sana olduğunu sanmıyorum.
XIII Carrington wouldn't let that happen, he owes me.
- Carrington buna izin vermez, bana borçlu.
Mike owes him big-time.
Mike'ın ona epey bir borcu olmalı.
I know he owes you some money, and I was hoping to find a way to settle his debt.
Sana borcu olduğunu biliyorum ve buna bir çözüm buluruz diye düşünüyordum.
- Mike owes me 150 grand.
- Mike bana 150 bin dolar borçlu.
Your brother's gonna pay me what he owes one way or another.
Kardeşin öyle ya da böyle borcunu bana ödeyecek.
Yeah, this guy owes me eight bucks!
Tabi, herif bana 8 dolar borçlu!
But right now, this ground, this club, owes Mr Bobby Charlton exactly nothing.
Ama şimdilik, bu saha, bu kulüp Bay Bobby Charlton'a hiçbir şey borçlu değil.
- He owes me two months.
- İki aylık kira borcu var.
- He owes T money.
- T'ye borcu var.
Jimmy owes money.
Jimmy'nin borcu var.
Well, the fraud squad owes you big time.
Dolandırıcılık şubesi sana çok şey borçlu.
Your country owes you a great debt.
Ülkeniz size çok şey borçlu.
You realise, of course, the country can never really know of the debt it owes you?
Ülkenin size olan borcunu asla bilemeyeceğinin farkında mısınız?
A friend of mine owes me some money.
Bir arkadaşın borcu vardı da bana, onu vermem filan demiş.
My country owes me.
Ülkem bana borçlu.
And call Wayne Michelle for me, he owes me a favor.
Ve Wayne Michelle'i çağır, bana bir iyilik borcu var.
I'm thinking somebody owes somebody an apology.
Sanırım biri, diğerine özür borçlu.
You don't have to do this, not for an old man you've never met who owes you nothing, for a bunch of politicians and their election fund!
Sana minnettar olmayan hiç tanışmadığın bir ihtiyar politikacılar ve seçim fonları için bunu yapmak zorunda değilsin!
What about the small businesses he owes cash to, the friends who've lent him money?
Peki ya nakit para borclu oldugu kucuk isleri ne olacak, ya da ona borc veren arkadaslarina?
What about what she owes me?
O bana ne borçlu peki? !
Yeah, he owes me'cause I told his wife he was on his way home when he was actually getting a hummer from some dude.
Evet. Bana borcu var zaten. Adamın tekine saksofon çektirirken karısına eve dönmek üzere olduğunu söylemiştim de.
She owes me something, too.
Bana da bir şey borçlu.
I think she owes it to you.
Bence bunu sana o borçlu.
I thought, "I'll let him bleed out." But... he owes me money, so...
Öylece bırakayım diye düşündüm ama bana borcu vardı.
Are you going to give me the money he owes me?
Bana borcu olan parayı verecek misin?
I think somebody owes Monty an apology.
Sanırım birinin Monty'ye özür borcu var.
And he owes me.
Ve bana borcu var.
My cash or my cub, find Ray, and I will cut what he owes me out of his flesh.
Ray'i bul, ve onun borcunu etinden keserek alacağım.
He thinks just'cause he can work the charm, the world owes him a good time.
Bu şekilde milleti eğlendirdiğini düşünüyor. Sanki herkes soygun yap dedi de.
Every man and woman in the Seven Kingdoms owes you thanks.
Yedi Krallık'taki her kadın ve erkek size teşekkür borçlu.
He owes his whole career to me.
O bütün kariyerini bana borçlu.
Oh, it's just until Rob pays the last of what he owes me.
Sadece Rob bana olan borcunu verene kadar.