Piers tradutor Turco
192 parallel translation
Can you tell me the exact width of the foundation... on which these piers are resting, and the depth?
Bu payandaların dayandığı temelin tam genişliğini... ve derinliği bana söyleyebilir misiniz?
We've got the fattest piers in the fattest harbour in the world.
Dünyadaki en zengin limanın en zengin rıhtımları bizim elimizde.
Do you know how much the piers are worth that we control through the local?
Şubemiz aracılığıyla kontrol ettiğimiz rıhtımların değeri ne biliyor musun?
- Yes, sir. - In charge of piers and warehouses?
- İskele ve depolardan sorumlu olan?
What kept you? I was recruiting native labor for piers and warehouses, sir.
İskele ve depolar için yerli işçi seçiyordum, efendim.
Oh, abandoned like piers at dawn.
Şafak vakti terk edilen rıhtımlar gibi.
Barges pass by, eventually shattering the play of water against the piers
Tekneler geçiyor dalgaları köprünün kemerlerine çarpıp dağılıyor.
In front, the piers.
Önde, iskeleler.
The piers are covered with flowers, the banners are stretched, we're under the banners.
Liman, çiçeklerle, bayraklarla donatılırdı. Bayrakların altında yerimizi alırdık.
And the docks, the piers, you know.
Rıhtımlar, iskeleler...
Those piers are all closed. They're collapsing.
O iskele tamamen kapatıldı, yıkılmak üzere.
Those piers used to hum.
Şu iskelelerin üzeri vızır vızırdı.
You give me a couple hundred copies of that sketch, I'll have it posted in all the towers and piers.
Robot resmin üç-beş yüz kopyasını verin, ben de tüm kule ve iskelelere astırayım.
Paula knew Piers had slept with her sister before I mentioned it in the speech.
Paula, Piers'in, kız kardeşiyle yattığını ben ağzımdan kaçırmadan önce de biliyordu.
I've decided to have you and Mahina oversee the foundation piers.
Sen ve Mahina'nın temel kazıklarını denetlemenize karar verdim.
Of course, the hardest part about building a bridge is the foundation piers, and for that task, I'm giving you four thrilling weeks.
Tabii, köprü inşa ederken en güç kısım temel kazıklarıdır, ve bu görev için size... 4 müthiş hafta veriyorum.
- This is my brother Piers.
- Bu kardeşim Piers.
Stop the car, Piers. Stop!
Arabayı durdur, Piers.
I need more small boats to search under the piers.
Rıhtım altlarına bakacak daha çok tekne istiyorum.
Under the piers.
İskelelerin altı.
You should be down at the piers looking for smugglers.
Kaçakçıları aramak için rıhtımlarda olmalısın.
We take Ponoma down to the piers.
Ponoma'yı limana götürdük.
- Piers Courtenay.
- Piers Courtenay.
Here you go. Two buckets of balls for the price of one at the Chelsea Piers today.
Chelsea Limanında 2 sepet top bugün 1 sepet fiyatına.
Fuck the Chelsea boys with their waxed chests and pumped-up biceps. Going down on each other in my parks and on my piers, jiggling their dicks on my Channel 35!
Parklarımda oral çeken Kanal 35'te penislerini sallayan tüysüz göğüslü ve iri pazılı Chelsea oğlanlarının canı cehenneme.
We went over to the piers, and he took me on one of those tour boats that go all around the city.
İskeleye gittik ve beni şehri gezdiren turlardan birine bindirdi.
Headed over to Chelsea Piers and hung out for the rest of the day.
Chelsea Piers'e gittik ve günün geri kalanında beraber takıldık.
I remember when youse all went down to picket them scabs... at Covington Piers... how Jackie Taylor got run over by a police car... in the middle of that whole goddamn mess.
Hepiniz Covington Kanalı'nda greve gittiğinizde Jackie Taylor'un o karışıklıkta bir polis aracına çalarak nasıl oradan kaçtığını hatırlıyorum.
You're too pretty for the Fairfield Piers, darling.
Fairfield için fazla naziksin tatlım.
Piers full of robots!
Liman robotlarla dolacak!
Dry docks rusting, piers standing empty.
Limanlar git gide boşalıyor.
When's Bea Russell coming back from the Fairfield piers?
Bea Russell, buralara ne zaman gelecek?
You still want it, I got it on the Fairfield piers.
Hala istiyorsanız, Fairfield tarafına getireceğiz..
I should be still plucking the grass to know where sits the wind, peering in maps for ports and piers and roads.
Rüzgarın nereden estiğini anlamak için, otları havaya savururdum.
Two piers of the city are almost entirely flooded, a third about to collapse as well!
Şehrin iki kıyısını neredeyse tamamen su bastı, üçüncüsü ise batmak üzere.
We already have serious flooding on the north and west piers.
Kuzey ve batı kıyılarında şimdiden ciddi su baskını almaya başladık.
Please, please, Piers, I would've said anything to get you here.
- Lütfen Piers. Seni buraya getirmek için her şeyi yapardım.
Please, Piers, you must forgive me.
Lütfen Piers, affet beni.
Piers!
Piers...
Please, don't go, Piers. Please.
Lütfen gitme Piers, lütfen.
- No! Piers, you mustn't go, please!
- Hayır, gidemezsin Piers!
- Don't. - Get the... - Piers, please!
Piers, lütfen...
Got it? Now, I will see you next week at the batting cages at Chelsea Piers.
Pekala, haftaya Chelsea Piers'ta beyzbol atışlarında görüşürüz.
Piers Five Alpha, Three Tango, and Six Delta.
- 5A, 3T ve 6D rıhtımlarında.
We already have serious flooding in the north and west piers.
Daha şimdiden kuzey ve batı rıhtımlarda ciddi sel baskını var.
The central piers are out of bounds to the public and we keep professional and academic visits to a minimum.
Sağ ol. Merkez dalgakıranlar halka kapalı ve profesyonel ve akademik ziyaretleri minimumda tutuyoruz.
Each of these piers houses a gate weighing 3,700 tonnes and standing as high as a three-storey building.
Bu dalgakıranların her biri 3700 ton ağırlığında bir kapı barındırıyor ve üç katlı bir bina kadar yüksek duruyor.
Piers, remove the side of the table.
Piers, lütfen.
Piers!
Piers!
- Vice targeted the piers.
Ahlâk Masası rıhtımı izliyordu.
Piers!
- Piers!