Prat tradutor Turco
476 parallel translation
They gave it up because it destroyed the material.
Ama kullanmaktan vazgeçildi, çünkü kumaşı da yıpratıyordu.
Picketing all day is hard on the shoes.
Akşama kadar grev yapmak ayakkabıları yıpratıyor.
We can avoid a messy breakup.
Böylece yıpratıcı bir ayrılıktan da kurtulduk.
I can't stand watching you fight yourself this way.
Senin böyle kendini yıpratıp durmana seyirci kalamam.
It's a blundering world and a very sad one, yet kindness can make it beautiful.
Yıpratıcı ve hüzünlü bir dünyada yaşıyoruz, ama güzellikler onu anlamlı kılıyor.
I like him, really, but sometimes I feel he rejects me and that does something to me.
Ondan hoşlanıyorum ama bazen beni istemediğini düşünüyorum ve bu beni çok yıpratıyor.
Neither a borrower nor a lender be, for loan oft loses both itself and friend and borrowing dulls the edge of husbandry.
Ne borç ver, ne de borç al çünkü borç vermek, çok kez hem paranı yitirmektir, hem dostunu. Borç almaksa, tutumluluk alışkanlığını yıpratır.
It would hurt him.
Onu yıpratır.
Oh, Buttons, I'm all ache inside, having a man love sawdust more than me.
Oo, Buttons, içim acılarla dolu, Sorun yumağı bir erkekle birlikte olmak beni yıpratıyor.
Everybody frazzles everybody then they turn around and tell them, "Don't be."
Herkes herkesi yıpratıyor sonra da kendini yıpratma diyorlar.
So shall he waste his means, weary his soldiers, doing himself offense, whilst we, lying still, are full of rest, defense, and nimbleness.
Olanaklarını harcar, askerlerini yorar, yıpratır kendini. Bizde yerimizde oturup dinlenmiş, savunmaya hazır, zinde kalırız.
I don't want you wearing yourself out so you'll fold up on us.
Kendini yıpratıp bitap düşmeni istemem.
Now, the next phase of training should make or break him.
Bir sonraki adım ya onu düzeltir ya da yıpratır.
Notice how you leave them with so many holes that they can no longer be mended.
Unutma ; çoraplarını kullanılamayacak kadar yıpratırsan daha sonra onaramazsın.
It's worn out!
Bu yıpratıyor!
It's harrowing having to be apart.
Ayrı olmak çok yıpratıcı.
I'm afraid this matter's wearing us all down.
Korkarım bu olay hepimizi yıpratıyor.
" Break the body, break the spirit,
"Vücudu yıprat,.. ... ruhu yıprat, kalbi yıprat."
We had a democracy, yes, but it was torn by elements within.
Demokrasimiz vardı, evet,....... ama ilgili kişiler tarafından yıpratılmıştı.
All of this is temporary, but the war against England gives us no choice but to be very prudent.
İngiltere ile yürüttüğümüz zorlu savaş... Bizi oldukça yıpratıyor, İşgücüne ihtiyaç duyuyoruz... Fakat bunu yaparken tedbirli olmak zorundayız.
You're knocking yourself out, Jerry.
Kendini çok yıpratıyorsun, Jerry.
The - the dampness of these walls puts a mold on the pigment.
Duvarlardaki nem tabloları çok yıpratıyor.
And it's quite exhausting.
Oldukça yıpratıcı.
Don't wear yourself out.
Kendini yıpratıp durma.
- I hope he knocks you on your fat prat! - Take it easy, Jeannie.
- Umarım seni şişko poponun üzerine oturtur!
That day, Commander Arturo Prat and his comrades... chose to sacrifice their lives rather than haul down our flag.
O gün, kumandan Artura Prat ve yoldaşları... bayrağımızı göklerde dalgalandırmak için hayatlarını feda etmeyi seçtiler.
Prat said to his men.
Dedi Prat adamlarına...
Prat jumped onto the enemy ship's deck.
Prat düşman gemisine atladı.
And um, he thought that this, uh... this criminal as he put it, might very well be part of a subversive plot.
Ve, içeri tıktığı suçlular yıpratıcı hikâyelerin kahramanları olabilirler dedi.
Forty-two days of grueling, grinding, gravity-defying gyration, and here they still are.
Aralıksız tam 1000 saat dans! 42 gündür süren korkunç, yıpratıcı, yerçekimine meydan okuyan salınmalar!
You might have a serious breakdown if you play with your nerves this way, going at night ringing at doors, asking about the blood.
Sinirlerinizi, geceleri kapıları çalıp yerdeki kanın sebebini sorarak yıpratırsanız, çok ciddi sağlık sorunlarınız ortaya çıkabilir.
But mistrust is so exhausting.
Ama güvensizlik çok yıpratıcıdır.
Sonia's dead mother used to stay awake too, and wear herself out for you..
Sonya'nın ölmüş olan annesi de sizin için uyanık kalır ve kendini yıpratırdı.
The passage goes, "Lay not up for yourselves treasures on Earth, " where moth and rust doth corrupt, and where thieves break through and steal. "
Dünya mallannı toplamaya kalkma yoksa güveler ve toz onları yıpratır.
Oh, you useless prat.
Seni işe yaramaz göt.
Wearing smells from laboratories
Laboratuarlardan yıpratıcı kokular geliyor
Bollocks, you smart-arsed prat.
Şaçmalama seni çokbilmiş züppe.
Softened by age, focused on their own comfort, worn down by children and wives, they wouldn't follow me.
Yaşları ilerledikçe gevşemiş, çocukları ve kaşık düşmanı eşleri tarafından yıpratılmış ve konforlu hayatlarını kaybetme endişesi içinde oldukları için, artık sözümü dinlemek istemiyorlardı!
I mean, on the contrary, I'm looking for more comfort... because, uh, the world is very abrasive.
Hatta bilakis daha fazla rahatlığın peşindeyim zira dünya yeterince yıpratıcı zaten.
I mean, uh, I'm trying to protect myself... because, really, there are these abrasive beatings to be avoided everywhere you look.
Kendimi korumaya çalışıyorum çünkü etrafında nereye baksan kaçınman gereken bu yıpratıcı etkenleri görüyorsun.
He wears himself out with that theatre.
O tiyatro için kendini çok yıpratıyor.
- Errol. - Other one, prat.
- Diğeri, salak.
It's a book, you prat.
Bir kitap, seni ahmak.
What were you dancing with that prat for?
Neden o salakla dans ediyordun?
It takes its toll.
İnsanı yıpratır.
Oi, prat!
Hey, ahmak!
You really are a prat, aren't you, Percy?
Sen gerçekten salağın tekisin, biliyor musun?
This trip's gotta be wearing him down.
Bu yolculuk yıpratıyordur.
i'm sorry that i've been a little- - distant.
Sana karşı mesafeli davrandığım için üzgünüm. Yıpratıcı.
abrasive, no.
Hayır yıpratıcı.
i was abrasive.
Yıpratıcıydım.