Prejudice tradutor Turco
784 parallel translation
An Eastern prejudice.
Doğulu önyargısı.
Father, without prejudice... would you say that was a friendly noise?
Baba, önyargısız bir şekilde... bunun dostane bir ses olduğunu söyler miydin?
I have no prejudice against her colour.
Onun rengiyle ilgili bir ön yargım yok.
In the name of man who's not to be judged by stupid superstition and prejudice.
İnsanlık namına kimse saçma hurafeler ve önyargılar ile yargılanamaz. Tanığı çıkarın.
Do you have a prejudice against hiring honest citizens?
Dürüst vatandaşları işe alma konusunda ön yargın mı var?
We're the victims of a foul disease called social prejudice, my child.
Biz, adına sosyal önyargı denen hastalığın kurbanlarıyız, evladım.
Walter practically raised me and he's sort of prejudice.
Hemen hemen beni Walter büyüttü. O yüzden biraz abartıyor.
Your prejudice against weakness, your blank intolerance.
Zayıflığa karşı önyargın, anlamsız hoşgörüsüzlüğün.
I came with a prejudice... and when I saw you, you seemed strange to me.
Ön yargılı gelmiştim. Sizi görünce de bana biraz garip geldiniz.
You, the most distinguished legal mind in the state, could head a committee and demand a fair trial for him, away from the prejudice of this town.
Eyaletin en seçkin hukukçususun. Bir komite kurup önyargıdan uzak, adil bir dava talep edebilirsin.
It is my duty to collect evidence, without prejudice.
Görevim önyargısız delil toplamak.
- Nothing, except that... Dr. Rudd, my predecessor, had some sort of prejudice against her.
- Hiçbir şey, sadece benden önceki doktor olan Dr. Rudd'un ona karşı bazı önyargıları varmış.
It is quite important that you answer my question without prejudice.
Soruma önyargısız cevap vermeniz çok önemli.
You are trying to prejudice the jury, sir.
Jüriyi önyargılı yapmaya çalışıyorsunuz, bayım.
I don't need to prejudice the jury.
Jüriyi ön yargılı yapmaya ihtiyacım yok benim.
They're intended to prejudice the court.
Mahkemeyi yönlendirmeye çalışıyorlar.
- I don't believe in prejudice.
İyi adam, iyi adamdır. - Önyargıya inanmam.
Well, nothing's bigger than beating down the complacence of decent people on prejudice.
Hiçbir şey önyargıyla, dürüst insanların gönül rahatlığını bozmaktan önemli değildir.
No prejudice, of course. But no job either.
Önyargıyla ilgisi yok elbette, ama iş de yok.
And no prejudice.
Üstelik hiç ön yargı yok.
And no prejudice, please.
Önyargı olmasın lütfen.
Does this also prejudice you against me?
Bu bana da önyargılı yaklaşmana mı sebep oluyor?
However, since the prosecutor lacked evidence, he's given you prejudice.
Fakat delil yetersizliğinden dolayı savcı sizi ön yargılı olmaya zorladı.
There was less prejudice in the countryside
Kırsal kesimde önyargılar daha usturupluydu.
Me, who, overcoming every vulgar prejudice..
Burada ki ön yargının bile üstesinden gelemedik...
Would you believe that some teachers are guilty of racial prejudice in their classes, in this school?
Bu okuldaki bazı öğretmenlerin ırkçı önyargıları olduğuna inanabiliyor musunuz?
You went to the principal with a story about race prejudice.
Irkçı diye müdüre şikayet ettin.
Challenge him for prejudice and kick him off the court.
Onu tarafsız olmamakla suçla ve mahkeme dışında kalmasını sağla.
Then I submit, Col. Mitchell, that you are guilty of the most flagrant disorder... to the prejudice of good military discipline.
O zaman şunu belirtmeliyim Albay Mitchell, ordu disiplinini saygısızca... ve kesin hükümlerle bozmaktan suçlusunuz.
My dear lady, your Louise is a charming little creature... but we must try to examine the problem without prejudice or sentiment.
Sayın hanımefendi, kızınız Louise son derece sevimli bir varlık ama problemi herhangi bir önyargı ya da duygusallık olmadan çözmeliyiz.
It's always difficult to keep personal prejudice out of a thing like this.
Bunun gibi, bir şeyden ötürü önyargılı olmak her zaman zordur.
Wherever you run into it, prejudice always obscures the truth.
Olayı nereye çekerseniz çekin, önyargı gerçeği hep saklar.
You've never had to fight stupidity or prejudice.
Aptallık ve önyargı ile hiç yüzleşmedin sen.
Evidently you share the prejudice of your leaders.
Belli ki siz de liderlerinizin ön yargılarını paylaşıyorsunuz.
Census figures on family income, housing, employment... survey on prejudice, police statistics...
Ailenin gelir düzeyi, konut, istihdam hakkında nüfus sayım bilgileri... ayırımcılık hakkında araştırmalar, polis istatistikleri...
Poverty, prejudice, bitterness, and despair.
Yoksulluk, önyargı, acı çekme ve ümitsizlik.
Folks'll bear your prejudice in mind.
Biz önyargınızı dikkate alırız.
Oh, that's a lot of prejudice.
Bu büyük bir önyargı.
He sheds superstition and prejudice
Etrafında hurafeler ve garez yayılır.
Conduct against the prejudice of good order and discipline.
Düzen ve disiplini bozucu hareketlerde bulunmaktan.
Do you have any personal opinions with regard to the defendant that might prejudice you on his behalf?
Bay Sillers, sanık hakkında ön yargı oluşturabilecek herhangi bir kişisel görüşünüz var mı?
Realising that I may prejudice the case of my client, I must tell you that right has no meaning for me whatsoever.
Müvekkilime zarar verebileceğimin farkındayım ama size şunu söylemeliyim ki erdemin benim için hiçbir anlamı yoktur.
You wanna prejudice my case?
İşimi baltalamak mı istiyorsun?
Now, gentlemen, I want counsel for both sides to understand that this court-martial is being held behind closed doors with no prejudice toward the accused, and solely because of the scandalous nature of the charges and to avoid offense to public decency.
Pekala, beyler, bu mahkemedeki iddia ve savunma makamlarının sanığa karşı hiçbir önyargısı olmadan yapılan kapalı duruşmanın, yalnızca suçlamaların doğası gereği ve skandal olabilirliği açısından sanığın hakları ve kamu ahlakının gereğini yapmanızı istiyorum.
As long as the court is aware of Captain Shattuck's sly attempt to create prejudice, no objections.
- Yüzbaşı Shattuck'açılış konuşmasındaki sinsi taktiğin ön yargı yaratmamasını diliyorum, İtirazımız yok.
Please, believe me when I say race prejudice has absolutely nothing to do with this.
Lütfen, inanın bana, bunun kesinlikle ırksal önyargı ile hiç ilgisi yok.
But because of the limitations of our eyes we have a prejudice, a bias, a chauvinism to this tiny rainbow band of visible light.
Fakat gözlerimizin sınırları nedeniyle bu küçük gökkuşağı grubuna görünür ışığa karşı bir önyargı, bir şovenizm besleriz.
You don't know what prejudice you'll run into.
Ne kadar yanlış bir karar verdiğinin farkında değilsin.
There's prejudice everywhere.
Her yerde önyargı var.
Within a country where there is still a degree of racial and social prejudice, where there is still a shortage of housing and living space, a number of measures would almost certainly be necessary in attempting the evacuation of an estimated 10 million people.
Acele ile çabuk iş görülmez! Hala bir takım ırksal ve sosyal ön yargılar ile... konut sıkıntısının yaşandığı bir ülkede... yaklaşık 10 milyon kişinin, tahliye girişimi için... bazı tedbirler alınması zorunludur.
"to the prejudice of good order and military discipline, " and in a way to bring discredit upon the military service. " Further, that the accused,
"hiçe sayarak, kendini ordunun üstünde sayan, harp divanını küçümseyen, ordu mensuplarını hedef alan küçük düşürücü ve saygısız, açıklamalarda bulunmakla suçlanmaktadır."