Productive tradutor Turco
917 parallel translation
- It's a counter-productive test
- Ters etki yaratan bir deneme filmi.
- I hope your trip was productive.
- Umarım verimli bir gezi olmuştur.
But before we join these useless playboys... of a decaying society... let us heed the advice of a man who is earnest... productive and steadfast.
Fakat bu çürümüş toplumun yararsız çapkınlarına... Katılmadan önce ağır başlı, üretken ve kararlı... Bir adamın tavsiyesine kulak verelim.
You've been doing a lot of thinking, Martin. I hope it's been productive.
Çok kafa yordun, Martin. umarım kazançlı olmuştur.
Dragnets and deportations would disturb its productive rhythm.
Polis kuşatmaları ve sürgünler üretken ritmini sekteye uğratacak.
But as soon as there are two, it becomes productive.
Bugünlük bu kadar çalışma yeter. Haydi uzanıp akşamüstü güneşinin tadını çıkaralım.
Our Raymond will remain an outwardly normal, productive, sober and respected member of the community.
Raymond'ımız dış görünüşü normal, çalışkan, ağırbaşlı ve toplumun saygıdeğer bir üyesi olarak kalacak.
Why can't he kill some non-productive person on the outside?
Neden dışarıda, daha değersiz birini öldürmüyor?
The strike isn't a mother lode, but it's productive.
Maden ana cevher değildi, ama verimli.
We want you to be happy, as well as productive.
Mutlu olmanı istiyoruz, hem de verimli olmanı.
Money should be productive, as they say.
Bu kadar parayı evde tutmak yanlış bir şeydir.
While some of us were snug in our bed, other more productive citizens were up toiling in the vineyards of beautiful letters.
Bazıları yataklarında mışıl mışıl uyurken, daha üretken vatandaşlar dinlenmeden edebiyat üzümleri devşirdi.
A few stones have been knocked down but our country's strong, united, determined and more productive than ever.
Birkaç taş yıkıldı ama ülkemiz güçlü, birleşik, kararlı ve hiç olmadığı kadar üretken.
Scientist suddenly becoming non-productive, eh?
Bilim adamı bir anda işe yaramaz oldu öyle mi?
Philosophical, perhaps, but hardly productive.
Felsefi cevap ama pek yararlı değil.
It is our view that under our guidance, we will have a more productive world.
Bizim görüşümüze göre, bizim rehberliğimizde, dünya daha verimli bir yer olacak.
- Very productive.
- Çok verimliydi.
It may bring her loved ones some measure of comfort to remember that this woman lived a good life, and a productive life.
İyi ve üretken bir hayat yaşadığını bilmek sevenlerini belki biraz rahatlatır.
Madam Goren was a convenient and unusually productive source of such information and evidence.
Madam Goren, bilgi ve delil toplamada kaynak olarak işimize fazlasıyla yarıyordu.
Their original purpose was to adapt this planet for productive use. They'll begin that work again.
Bu gezegenin yapıcı kullanımı için çalışmaya başlayacaklar.
Useless to flee from the linguistic continent of underdevelopment while forgetting that the main contradiction of our times is not that between U.S. imperialism and three underdeveloped continents, but between the forceful development of productive forces worldwide, and the forms and productive relations of capitalism, that is,
Asıl çelişki, dünya çapında üretim güçlerinin zorunlu gelişimi ile kapitalist üretimin ilişkileri ve şekilleri arasındaki çelişkidir ; yani bir Sosyalist Devrim ile nihai aşamasında olan sömürgeci emperyalist bir sistem arasındaki çelişkiyi göz ardı ederken az gelişmişliğin dilsel kıtasından kaçmaya çalışmak ve çağımızın en büyük çelişkisinin Kuzey Amerika emperyalizmi ile az gelişmiş ülkeler arasındaki çelişki olduğunu düşünmek yararsızdır.
Darling, next time you have your wife get married, I hope it will prove more productive.
Sevgilim, gelecek sefer eşini evlendirmen daha fazla yarar sağlar umarım.
Yes, well, we could debate that, but frankly, I think it would be a lot more productive if I got some tools and tried to get the engine started.
Bir etiket. Nasıl da gülünç hale gelebiliyorsun? Şey, Bay Jennings, sanırım, bir kadın hakkında her şeyi hiç kimse bilmez, siz bile.
I'd rather be a troublesome but productive servant of the state than a docile vassal of a party.
Partideki yumuşak başlardan olmaktansa ülkem için sorun çıkaran ama üretken bir adam olmayı tercih ederim.
This would have changed the productive relationship with the conglomerates.
Bu, şirketler arasındaki üretici ilişkilerini baştan ayağı değiştirebilirdi.
The condition of the star... is the specialization of the apparently lived, the object of the identification... with apparent life without depth, that should compensate for the fragmentation of productive... specializations actually lived.
Görünüsteki yasamin uzmanlari olan yildizlar, insanlarin aslinda yasiyor olduklari bölünmüs verimli özellesmeleri telafi etmek için kendilerini özdeslestirebilecegi yüzeysel nesneler olarak görev görür.
The maturing of productive forces... cannot guarantee such power, even by the detour of increased dispossession that it brings.
Üretici güçlerin büyümesi bizzat böyle bir gücün ortaya çikmasini saglamayacaktir bu büyümenin gerektirdigi artan kamulastirma yoluyla dolaysiz olarak bile gerçeklesmeyecektir.
"The fruit of your loins will enable the productive citizenry of Topeka" "to overcome metabolic changes resulting from" lengthy subterranean living,
"Çocuklarınız, yeraltında uzun süre yaşamaktan kaynaklanan metabolik sorunların üstesinden gelerek Topeka'daki üreme işlevinin sürmesini ve bu günah dolu dünyayı Tanrı'nın yolunda yeniden kurmaya devam etmenizi sağlayacaktır."
If you were returned to the community today could you function in a happy, healthy, normal and productive manner?
Eğer bugün topluma geri dönmüş olsaydınız mutlu, sağlıklı, normal ve üretken bir şekilde görev yapabilir miydiniz?
'I've had jobs. I'm not particularly productive.'
Daha önce çalıştım ama pek de üretken birisi değilim.
We set the productive forces free and control the destructive ones.
Yapıcı güçleri serbest bırakıyor, yıkıcı olanları kontrol ediyoruz.
He works on flinty soil to make it productive with the labor of his own hands.
O... tasli topragi... ver ¡ ml ¡ kiImak ¡ ç ¡ n... kend ¡ eller ¡ yle... çalisip durur.
Yes, indeed, Chauncey, a productive businessman is a laborer in the vineyard.
Gerçekten de Chauncey, üretken b ¡ r ¡ sadami... üzüm bagindak ¡ irgat g ¡ b ¡ d ¡ r.
He said he would arrange everything to make my stay there productive.
Orada geçireceğim sürenin verimli olması için her şeyi ayarlayacağını söyledi.
It was accomplished by the same practical and productive people who made the society function.
Bu devrim, toplum organizasyonunu kuran... üretken insanlarca gerçekleştirildi.
It's time we programmed your brain to be a bit more productive.
Beyninin biraz daha üretken olması için... programlamamız gerek.
That does not sound very productive to me. No.
Bana pek üretici bir hareketmiş gibi gelmedi.
Dear children, first of all I want to put your minds at rest.. I hope our collaboration will be productive and candid.
Çocuklar umarım bu ilk jest size güven verecek... birlikte çalışmamızın verimli olması... için hiç bir yersiz düşünceniz olmayacak.
If the kids have energy and want to do something, we'll give them all brooms, we'll give them all sponges, and they can do something that is publicly productive, useful and that would earn for them the respect and approbation of their fellow citizens.
Eğer bu çocuklar sahip olduğu enerjileriyle birşeyler yapmak isteselerdi, hepsine süpürgeleri verecektik, hepsine süngerleri verecektik, ve onlarda bu şekilde yapacaklardı kamu için yararlı, kullanışlı ve onlar için saygı kazandıran ve kendi vatandaşlarının övgüsünü alan.
... productive and fruitful partnership...
... verimli ve bereketli ortaklık...
I'm sitting on 11,000 acres of good, productive farmland... and I'm running out ofwater.
44 bin dönüm iyi, verimli toprağım var... ama suyum yetişmiyor.
Mmm, I ´ ve never seen you in better spirits, or more productive in your work.
Seni daha önce bu kadar verimli, ve yüksek moralli hiç görmemiştim.
But I promise you, you will all lead productive lives.
Ama size söz veririm, hepiniz üretken bir yaşam süreceksiniz.
Yeah, I meen I finaly feel like a productive member of society.
- Kesinlikle... Sonunda bu topluma bir katkım olduğunu hissetmeye başlamıştım.
CAN'T YOU HAVE SOME FUN TALKING ABOUT SOMETHING PRODUCTIVE?
Yaratıcılık konusunda biraz daha eğlenceli olamaz mısınız?
She's productive. Pays taxes. Oh, brother.
- Verimlidir vergi de ödüyor.
That's true, but... - I wanna be useful, productive.
- İşe yaramak, üretken olmak istiyorum.
Perhaps you would agree to a more productive relationship?
Belki de daha üretici bir ilişkide anlaşabiliriz?
Do you think this is productive?
- Sence bu konuşma verimli mi?
And I find nothing helpful or productive in any of this!
Ve ben bu olanlarda bize yardımcı veya verimli olabilecek bir şeyler göremiyorum.
And may this union be a productive one.
Ve bu birlik, üretken bir birlik olsun.