Reality tradutor Turco
9,643 parallel translation
And in addition to opportunities to test when you do not agree with something is still the possibility of resistance when you want certain things have become a reality.
Protesto etmek doğru bulmadığımız bir şey olunca sesimizi duyurmaktır. Direniriz ki bir daha olmasın.
And in addition to opportunities to test when you do not agree with something is still the possibility of resistance when you want certain things have become a reality.
Protesto etmek yanlışlar karşısında sesinizi yükseltmektir. Direnirsiniz ki bir daha olmasın.
The first black president... is decades away from being a reality.
İlk siyahi başkan düşüncesi gerçeklikten senelerce uzaktaydı.
The reality of the situation, however, was problematic for me.
Ancak durumun gerçekliği benim için tartışmalıydı.
Wait till the reality of life hits her, and then watch that holy light of God fade out like Tinker Bell when the kids don't clap.
Hayatın gerçekleri kafasına dank edip Tanrının ilahi ışığı çocuklar alkışlamadığı zaman Tinker Bell'inki gibi solarken gör onu bir de.
Well, back in reality, our John Doe was found this morning by sanitation workers.
Her neyse, gerçeğe dönelim. İsimsiz cesedimiz bu sabah temizlik işçileri tarafından bulunmuş.
Subconscious junk my brain's throwing up to distract me from getting back to reality.
Gerçekliğe dönmemem için kafamı karıştıran beynimin ortaya çıkardığı bilinç altı şeylerindensin.
Because perception is as important as reality.
Çünkü algı, gerçek kadar önemlidir.
That doesn't mean that your self-image agrees with reality.
Senin düşünüyor olman, bunun gerçek olduğu anlamına gelmez.
I wanted to be accommodating because I feel for you but in reality that's wrong.
Uzlaşmacı olmaya çalışıyordum çünkü senin için üzülüyordum ama gerçekçi olursak, bu doğru bir yol değil.
And that's the reality.
Ve bu gerçek.
Your father lost his tether on reality.
Baban, gerçekle olan bağını yitirdi.
Perception can sometimes stain reality.
Bakış açısı, gerçekleri saptırabilir.
Like you said before, perception stains reality.
Daha önce de söylediğin gibi algı gerçekliği lekeler.
It only feels like a misstep at first, a compromise, a concession to reality, a bad move well-played.
O senin ilk yanlış adımındı, bir taviz gerçeğe bir hamle hakkı verdin ama o kötü oynadı.
But you see, that's the trouble with viewing reality through technology - - it's all too easy to feed in a new reality.
Ama görüyorsun ya, gerçekliği teknoloji aracılığıyla görmenin sorunu da budur araya yeni bir gerçeklik sokmak çok kolay oluyor.
So, wanted to actually get a reality check from you, when you have a second.
Vaktin olduğunda senden gerçekliklerini kontrol etmeni istiyorum.
You are in reality mere sister drones, little, meek equals whose power is shared.
Gerçek hayatta gücünü eşitce paylaşan uysal işçi arısın.
I've been dining out on the idea you robbed me of my chance at greatness for years, telling everyone Spencer Strasmore was dirty, when the reality was I was a great college player, but I was a below-average pro.
Yıllarca benim muhteşemlik fırsatımı elimden aldığını düşünüyordum ve herkese Spencer Strasmore'un kirli olduğunu söylüyordum. Oysa ki gerçekte harika bir üniversite oyuncusuydum ama ortalamanın altında bir profesyonel oyuncuydum.
You asked me to help you, and I was happy to help, when in reality what you were doing was tricking me into acting against my own brother.
Benden yardım istediniz ve ben de yardım ettiğim için mutluydum. Aslında yaptığınız şey beni kendi abime karşı hareket etmek için kandırmaktı.
And then I got there, the reality was anything but romantic, noble or even good.
Ama sonra gerçeğin hiç de o kadar romantik onurlu ya da iyi olmadığını anladım.
In reality, it's a text-messaging app, one specifically designed to access the phone's Bluetooth system, turning it into a walkie-talkie.
Ama gerçekte bir mesajlaşma uygulaması. Telefonun bluetooth'u üzerinden iletişime geçip telsiz görevi görüyor.
Look, it's time I faced reality.
Gerçekle yüzleşmemin zamanıydı.
But I guess I didn't want to face reality, either.
Ama ben de gerçekle yüzleşmek istemedim sanırım.
I'm ready for a little reality if you are.
Sen hazırsan ben de bu küçük gerçeğe hazırım.
We hope it takes us home, but what if it takes us to an alternate reality?
Bizi evimize götüreceğini umuyoruz ama ya başka bir gerçekliğe götürürse?
And then I was in an alternate reality for, like, a year.
Bir sene kadar başka bir gerçeklikteydim.
I guess the best way of explaining it is that we were in a simulated reality.
Bence en iyi açıklama sahte bir gerçeklikte olduğumuzdur.
It, plus the alternate reality, was essential to shape these humans into a functioning collective, so that we could gain a foothold.
Bu elimdeki ve diğer gerçeklik bu insanları çalışan bir toplum haline getirebilmek için gerekliydi. Böylece yer edinebilecektik.
Eva and I were in the... alternate reality, as strange as it sounds.
- Her ne kadar tuhaf da olsa Eva'yla ben başka bir gerçeklikteydik.
Cocoons, alternate reality...
Kozalar, başka gerçeklik falan.
He said he saw Melanie in the alternate reality.
Melanie'yi öbür gerçeklikte gördüğünü söyledi.
I am following the path set out for me in the alternate reality.
Diğer gerçeklikte bana bahşedilen yolda ilerliyorum.
In the alternate reality we spoke about how grief was weighing you down. But remember how good you felt when you finished your college portfolio?
Diğer gerçeklikte kederin seni nasıl aşağı çektiğinden bahsediyorduk ama üniversite vazifeni bitirdiğinde kendini ne kadar iyi hissettiğini hatırla.
I saw how she worked in the alternate reality, always giving orders, never taking'em.
Diğer gerçeklikte onun nasıl çalıştığını gördüm. Sürekli emir verip kimseyi dinlemiyordu.
In the alternate reality, you got her back.
- Diğer gerçeklikte onu geri alıyorsun.
- The crazy part is, in the alternate reality I had her back.
- Çılgın kısmı şu : Diğer gerçeklikte onu geri almıştım.
I met her in the alternate reality. Yeah.
- Diğer gerçeklikte tanışmıştık.
She dealt with a lot of these injuries in the alternate reality.
Diğer gerçeklikte bu sakatlıklarla çok uğraştı.
That alternate reality needed to pull you away from me.
O alternatif gerçeklik, seni benden uzağa çekmek istedi.
Not some fake-ass reality where someone's pulling our strings.
Bizi kukla gibi oynatan salakça bir düzenin içinde değil.
Like you did in the alternate reality.
Alternatif gerçeklikte yaptığın gibi.
When in reality, daniel stabbed his mother to death
Ama gerçekte Daniel annesini,
Kids that age can't distinguish fantasy from reality.
Yani 3-4 yaşlarındayken. O yaştaki çocuklar hayalle gerçeği ayırt edemezler.
Or he's losing his grip on reality.
Ya da gerçeklikle bağını kaybediyor.
"Reality is merely an illusion, albeit a very persistent one."
"Gerçek sadece bir illüzyondur, ama kalıcı bir illüzyondur."
And in all reality, this is like, uh, you know, it's like a precursor to being a father.
İşin aslı, bu, babalığa ilk adım gibi bir şey. - Ne?
that bears no resemblance to reality, and yet the desire is there, stronger than ever.
Her zamankinden daha fazla.
Getting back to reality for a moment.
- Sadece geçmişi yâd ettim.
He was in the alternate reality, too.
O da diğer gerçeklikteydi.
But in order to make his dream a reality,
Anca Siegel'in, rüyasını gerçekleştirmek için tek bir şeye ihtiyacı vardı :