Reluctant tradutor Turco
719 parallel translation
The doctor seems reluctant to discuss his medical experiences.
Doktor tibbi deneyimlerini anlatmada isteksiz.
Circumstances, under, over which neither of us has the least control, force me to a step I am most reluctant to take.
İçinde bulunduğumuz ve hiçbirimizin kontrol edemediği koşullar beni istemediğim bir adım atmaya zorluyor.
I'm the reluctant dragon
Ben isteksiz ejderhayım
The very reluctant dragon
Son derece isteksiz bir ejderha
I am reluctant to do this, monsieur, particularly on Mademoiselle DuBois'account, but I can see no other way.
- Bunu istemeyerek yapıyorum, mösyö. Özellikle Mlle DuBois'ın hesabına, ama başka yol göremiyorum.
It made you reluctant to board any kind of vehicle, didn't it?
Bu da sizde herhangi bir araca binmeye karşı korku oluşturdu, değil mi? Üzgünüm doktor.
- Were you reluctant?
- İsteksiz miydiniz?
He was a little reluctant about it at first.
İlk başta biraz isteksizdi.
And you're not reluctant to spend an extra four bits... for a detour with Mother Nature.
Ayrıca, Doğa Anayla iç içe olmak için... fazladan birkaç sent ödemeye de isteksiz değilsiniz.
But I was reluctant to interfere, knowing how he resents interruption.
Ama sözünü kesince kızdığını bildiğim için araya girmek konusunda istekli davranmadım.
Circumstances under which, that is, over which none of us has the least control force me to a step I am most reluctant to take.
- Evet? Bu şartlar altında kimse sorumluluk almadığına göre benim almam ve istemeyerek de olsa bir karar vermem gerekiyor.
- With the reluctant compliments of Max?
- Max'in gönülsüz saygılarıyla mı?
The reluctant arsonist.
Gönülsüz kundakçı.
The French were a little reluctant to trust me alone with all this money.
Fransızlar bu kadar parayı yalnız getirmeme bir parça gönülsüzdü.
They let me sleep a few days in a cement room, very cold, to see if reluctant, if you really wanted to stay.
Çok soğuk bir çimento odasında, birkaç gün uyumama izin verdiler. Kalmak için isteksiz yada istekli olduğumu görmek için.
I've come to a reluctant decision.
Gönülsüz bir karar aldım.
He's paid to create twitchings in our reluctant souls.
İsteksiz gönüllerimizi yerinden kıpırdatmak için para alıyor.
- Yes. To live better, to own things I couldn't afford. To acquire this good taste which you now enjoy... and which I should be very reluctant to give up.
Daha iyi yaşamak, şu anda zevkini çıkardığınız ve benim vazgeçmeye niyetim olmayan şeylere sahip olmak için.
I'm reluctant to let you do it.
Bu işi yapmana gönlüm razı değil.
The personnel manager, while reluctant to discuss the matter... did inform me that when told you were being retired... you attempted to attack him physically.
Personel müdürü bu konuyu görüşürken pek keyifli değildi ve emekliye ayrıldığınızı söylediği anda ona saldırdığınızı söyledi.
When the war ended he found himself a reluctant hero.
Ve savaş sona erdiğinde kendini gönülsüz bir kahraman olarak buldu.
Just one reluctant reply
Sadece isteksiz bir cevap
I have been reluctant to make an end of him.
Ben onun sonunu hazırlamak istemiyorum.
He can either go to the police, which apparently he's reluctant to do... Or he can deal with it himself.
İsteksiz görünüyor olsa da polise de gidebilir kendisi de halledebilir.
She forced her reluctant secretary to drive her from Paris across the Swiss border home to Geneva and to her mother.
Kendisini isteksiz sekreteriye Paris'ten İsviçre sınırına Cenova'daki eve..... annesine sürmeye zorladı.
He was very reluctant to go. That's probably because he's a Buddhist and he doesn't celebrate Christmas.
Muhtemelen Budist olduğu ve Noel'i kutlamadığı içindir.
If you were reluctant to dress in front of me...
- Oldu mu? - Benim önümde giyinmekten rahatsız oluyor musunuz?
So why are you reluctant?
O zaman neden böyle gönülsüzsün?
But I have my reasons for being reluctant to explain it to you.
Fakat bunu size açıklamaya isteksiz oluşumun nedenleri var.
And go reluctant, not like you enjoy the idea of using that.
Ve isteksiz git, onu kullanmak hoşuna gidecekmiş gibi değil.
If I was reluctant to get married, it was fear that you would see him again.
Onunla tekrar görüşeceğinden korktuğum için, evlenmek istemiyordum.
As I said at the beginning, I was reluctant to do this procedure.
Başlangıçta söylediğim gibi bu işlemi yapmakta tereddütüm vardı.
Why would you want to put your life on the line for that hated world, trying to get a reluctant Seikichi to follow in your father's footsteps?
Neden babanın izinden gitmekte isteksiz bir Seikichi'nin... onun yerini alması için kendi hayatını bile ortaya koyuyorsun?
But he's reluctant to give her to any man.
Ama yine de, onu herhangi bir adama vermeyi istemiyor.
Fuentes is reluctant to support me.
Fuentes beni destekleme konusunda isteksiz.
Nothing. I assumed command as he was reluctant to take action...
Bir şeyi yok. Harekete geçmekte isteksiz olduğu için görevi devraldım...
Well, I've heard of reluctant brides, but this is ridiculous.
Gönülsüz gelinleri duymuştum ama bu aptalca.
The King should be attending to matters of State, not pursuing a reluctant girl.
Kral burada devlet işlerini kovalamalı, gönülsüz bir kızı değil.
When pawnee steal our rehearsal copies of reluctant debutante... We kill 50 pawnee.
Pawneeler Reluctant Debutante prova kopyalarımızı çaldığında 50 Pawnee öldürdük.
The Crown has been reluctant to defend our church and kingdom over there, sir.
Taht orada kilisemizi ve krallığımızı korumaya yanaşmadı.
You're understandably reluctant to get involved again.
Tekrar biriyle birlikte olmaktan çekiniyorsun.
The movement went through a long time in history and was very reluctant to make radical changes, to become violent
Bu hareket tarihte çok uzun zamandır var radikal değişiklikler yapmak ve şiddeti başvurmak istemiyordu
I thought he was just a troublemaker... especially when he was so reluctant to help us.
Hayır efendim, ben sadece serserinin tekidir diye düşünmüştüm özellikle bize çok yardım etmek istediğinde.
Dominique and Danielle were to grow up... from then on within the pale walls of the Loisel Institute, where surgeons, reluctant to risk an operation on their delicate spinal conjoinment, decided to let them live as one.
O günden sonra Dominique ve Danielle, Loisel Enstitüsü'nün solgun duvarları arasında yetiştirilmeye başlamışlardır. Ve burada cerrahlar, yapışık olan omurilikleri üzerinde bir operasyon yapmaktan çekinseler de onların ayrı yaşamalarına karar vermişlerdir.
"Winston came back", it knew the Navy, in 3 of September. Chamberlain was reluctant in to convoke its rival greater politician, with fame of military adventurer.
Başbakan Chamberlain, savaş konusunda oldukça nam sahibi olan en ciddi politik rakibini göreve çağırmakta gönülsüzdü.
Can't deny it I was reluctant about entrusting their education to a stranger.
İnkâr etmeyeyim yabancı birinin kızlara eğitim vermesine biraz isteksizdim.
Perugino was reluctant to paint blood so his tears are like drops of dew under his eyes.
Perugino kanı resmetmekte gönülsüzdü onun gözyaşları gökyüzünden düşen çiğ damlaları gibiydi.
Yes, my reluctant reptile.
Evet, benim gönülsüz sürüngenim.
Russia had been pressing a reluctant British government to start a second front in Europe.
Rusya gönülsüz bir Britanya Hükümeti'ni, Avrupa'da ikinci bir cephe açmak için sıkıştırıyordu.
No more reluctant mama's boys.
Artık isteksiz ana kuzuları olmayacak.
The one who's so afraid for his own safety that he is reluctant to defend his country.
Öylesine korkak ki, kendi vatanını bile savunamıyor.