Rush tradutor Turco
9,389 parallel translation
What's the rush?
Acelen ne?
It was during the day, morning rush hour.
- Gün içindeydi, sabah iş saatinde.
I told you I was in a rush.
- Acelem olduğunu söylemiştim.
When you've got it that good, don't rush it.
Bu kadar güzel bir müziği aceleye getirmemeli.
It just seems like maybe you're not in a big rush to find out if we're getting fired because obviously you're not getting fired.
Tabii sen kovulmayacan için bizim kovulup kovulmayacağımız konusunda da pek endişelenmiyor gibi görünüyorsun.
I said I was in a rush and I'd call him back later.
İşim olduğunu ve onu arayacağımı söyledim.
Especially during the... final rush.
Özellikle de böyle... yarışta son düzlükteyken.
My sorority used these during rush to let pledges know they were accepted.
Bizim birlik de kabul edildiğini söylemek amacıyla kullanırdı.
And got that pre-gig adrenaline rush, and started to... You know, um, so...
Birden içim adrenalinle dolmaya başlayınca şey oldu bilirsin işte.
I'm in no rush to...
Çok acele etmiyor -
And so, I-I tried to rush it and I...
Ve o yüzden ben de aceleye getirdim ve...
We don't have to rush.
Acele etmemize gerek yok.
I get that you're in a rush to delete yourself.
Kendini sildirmek için acelen olduğunu biliyorum.
Jason Rush, the grad student who was helping Professor Stein with his Firestorm research, he said that the army took all of Professor Stein's material when he disappeared.
Profesör Stein'a, Firestorm araştırmasında yardım eden Jason Rush Profesör Stein ortadan kaybolduğunda bütün araştırmalara ordunun el koyduğunu söylemişti.
There's... there's no rush.
Acele etmene gerek yok.
- Did we rush it?
- Acele mi ettik?
I don't want to rush this.
Sadece... Bu konuda acele etmek istemiyorum.
Let's not rush this.
Şimdi bu acele etmeyelim.
You can't rush the Jake.
Jake'i acele ettiremezsin.
Don't rush me, boy.
Beni aceleye getirme, evlat.
What's the rush?
Neye yetişiyorsun?
We're in a bit of a rush.
Biraz zor durumdayız.
I let the air rush into my lungs... And I gave her to silence.
Havayı ciğerlerime çektim ve sessizliğe bir ses verdim.
We will rush.
- Acele edelim.
There's no rush, is there?
Acelemiz yok ama değil mi?
They're trying to rush it.
- Acele ediyorlar ama.
Now I don't want to rush you, but several of the other men I'm sleeping with have expressed interest.
Şimdi acele ettirmek istemem seni ama yattığım başka bir kaç adam da bu evi tutmayı düşünüyor.
Only fools, only fools rush in
Sadece aptallar aşık olur
Only fools rush in
Sadece aptallar aşık olur
Fools rush in
Aptallar aşık olur
I was in a great rush and so I crashed into you.
Gerçekten. Acele ediyordum bu yüzden sana çarptım.
Besides, it's rush hour.
Trafiğin en yoğun olduğu saatlerdeyiz.
Hey, there's no rush.
Bu kadar acele etmene gerek yok.
There's no rush.
Orada görüşürüz.
Yeah, he must be in a rush, which we are too.
Evet, acelesi var herhalde bizim gibi.
Well, what's the rush here?
Acelesi neymiş?
No, we don't need to rush.
Hayır, acele etmemeliyiz.
There's no rush-a!
Aceleye gerek yok!
Yes, exactly, but you could have left him in another location so you wouldn't have to rush back here before the police.
- Aynen öyle, ama onu başka bir yerde bıraksaydın, polis burayı basmadan önce aceleyle gelmek zorunda kalmazdın.
The... the intimacy of strangulation is such a rush.
Boğmanın yakınlığı da heyecan verici.
There's no rush.
Acelemiz yok.
He would rush ahead and make sure that he was there to open it for her.
Çabucak önden gidip kapıyı açanın hep kendi olmasını sağlardı.
- What's the rush?
- Acelen ne?
So, now... Before you rush off into whatever hazards await...
Yani, şimdi beklemekte olan tehlikeye alelacele dalmadan önce...
Pleased to meet you. I wouldn't rush to judgment on that.
- Ben olsam o kadar acele karar vermezdim.
I wouldn't rush to judgment on that.
- Ben olsam o kadar acele karar vermezdim.
You're distracted, impatient. What's your rush?
Dikkatin dağınık ve sabırsızsın.
What's the rush?
Ne acelen var?
I'm not... there's no rush.
Acelesi yok.
But she doesn't rush.
- Ama o acele etmiyor.
That rush?
Bu heyecanı?