She didn't mean that tradutor Turco

That other girl she didn't mean anything to me.

Şu diğer kızın benim için hiçbir anlamı yok.

She didn't mean all that!

Hiçbirini demek istemedi.

You mean, she didn't tell you about that either?

Yani onu da mı anIatmadı sana?

She didn't mean that.

Boş konuşuyor.

I mean, she didn't have to go to work or anything like that. He left her a little money.

İşe gitmesi gerekmedi, babam ona biraz para bırakmıştı.

Oh, she's good enough for anybody. - What? - l didn't mean nothing by that.

Herkes için yeterince iyi.

She didn't, if you mean getting down on one knee. She didn't do that.

Olamaz, yani dizlerinin üstünde mi?

I'm sure she didn't mean that the way it sounded.

Eminim ki bayan, arkadaşıyım derken gerçek manasında söylemedi.

She didn't mean that, did you, Miss Molloy?

- Değil mi, Bayan Molloy?

She didn't mean nothing by that.

Bu şekilde bir şey demek istemedi.

- She didn't mean it that way.

- Öyle demek istemedi.

She didn't mean to throw that on you.

Sana atmak istemedi.

- SHE LAUGHS - No, I didn't mean that.

Hayır, öyle demek istemedim.

Don, she didn't mean anything by that.

O, öyle demek istemedi ki.

- She didn't mean that. - That's what she said.

- Öyle demek istemedi.

- She didn't mean to call you that.

- Aslında sana bunları söylemek istemedi.

I didn't do what she said I did on the phone, if that's what you mean.

Telefonda hakkımda söylediklerini yapmadım, eğer bunu soruyorsanız.

- Yeah, I know. 'Cause you know that Grace, she didn't mean to offend you with the way she decorated the place.

Gerçekten, Grace evin dekorasyon tarzıyla hakaret etmek istemedi.

She said... that it didn't mean anything.

Dedi ki... bu hiç bir şey ifade etmez.

She didn't mean that, gals.

Onu demek istemedi, kızlar.

- I mean, she - she didn't even mention that to me, so I was -

Hayır, yani bundan bana hiç bahsetmemişti de...

But she didn't mean anything that she said.

Ama söylediği şeylere aslında inanmıyordu.

I'm sure she didn't mean that, Niles.

Eminim ciddi değildir Niles.

No. But that doesn't mean she didn't.

Hayır ama bu çıkmadığını anlamına gelmez.

I mean, she didn't go hysterical or anything like that.

Yani, sinir krizi falan geçirmedi.

I mean, I knew that, but I didn't think she'd betray me.

Demek istediğim, biliyorum bunu ama, bana ihanet edeceğini düşünmemiştim.

You have no actual or constructive knowledge do you, sir, in this court of law, that my client as she took her vows, I mean at the time she took them contemporaneously with the ceremony do you know that my client at that particular juncture didn't want children?

Kesin bir müspet bilginiz yoktu öyle değil mi, efendim, mahkeme huzurunda müvekkilim yemin ettiğinde, yani seremoniyle eş zamanlı olarak evlilik yeminini ettiği zaman o önemli anda, çocuk istemediğini biliyor muydunuz?

And even though she didn't mean to and want to high up in that castle, the girl just built herself another cave hoping that he would save her again.

Ve bunu düşünmemesine rağmen, istememesine rağmen kız gittiği şatoda kendine başka bir mağara yarattı yakışıklı adamın onu tekrar kurtarması ümidiyle.

The only way that Helen is lucky... and I do mean the only way... is that she didn't have to... go through this week with Jeannie and me.

Helen'ın tek şanslı olduğu konu Jeannie ve benimle birlikte bu son haftayı yaşamamış olması.

Charlotte knew the ring didn't mean as much, now that she wasn't with Trey.

Charlotte, artık Trey'le birlikte olmadığı için yüzüğün bir anlamı olmadığını biliyordu.

She didn't mean that.

Öyle kastetmedi.

"l didn't mean that... no, not at all" All I want to ask is why she went to Sameer. That's it

öyle demek istemedim, hayır, hayır asla tek sormak istediğim, neden Priya Sameer'in yanına gitti, hepsi bu

I didn't mean it like that. She's just trying to return a couple of things of mine, that's all.

Öyle demek istememiştim, sadece bana ait birkaç şeyi geri getirmek için aramış.

No, no, no, I didn't mean... remind her that she gets to rehearse in our garage'cause I think I'm losing points here.

Hayır, hayır, bunu demek istemedim ona garajımızda prova yapabileceğini hatırlat çünkü ben olayı kaçırdım.

She didn't mean that.

Öyle demek istemedi.

I mean, she didn't even mention it. That's good.

Bu iyiyi, yok sayarak kabul etme yolunu seçmiş olmalı.

The fact that she didn't mean it only makes it nicer.

Ama bunu daha hoş bir ortam oluşması için yapmadı.

I mean, you didn't see the way that she was looking at me.

Yani bana bakışlarını görmedin.

That was mean of Granny, didn't she like birds?

Büyükanne kötü biri miydi, kuşları sevmez miydi?

I'm sure she didn't mean that.

Ne dediğinin farkında değil.

- I'm sure she didn't mean it that way.

- Eminim niyeti o değildi.

No, Dean, I mean, it was weird that she didn't attack me.

Hayır, Dean, yani, bana saldırmaması çok garip.

I apologize She didn't mean that

Özür dilerim. O ona demedi.

She didn't mean it that way.

Bunu kastetmedi.

I mean... I didn't even know that she'd had one.

Yani olduğunu bile bilmiyordum.

Well, I mean, my birth mom's really the only one that's around right now and she didn't go.

Şu an yanımda sadece beni doğuran annem var. O da üniversiteye gitmemiş biri.

I mean, she didn't know that that's who she was looking for.

Ama kimi aradığını bilmiyor.

I mean, seeing her like that, knowing that she would have to live in a wheelchair the rest of her life, maybe you just didn't want her to have to deal with that.

Onu o halde görmek, ömrünün kalanını tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda olduğunu bilmek... Belki de bununla yüzleşmesini istememişsindir.

That doesn't mean she didn't love him, or that they weren't meant to be, but without you, Haley stayed out on tour, and by the time she came home, well,

Bu birbirlerini sevmedikleri... birlikte olmamaları gerektiği anlamına gelmez. Ama sen olmasan, Haley turnede kalacaktı... ve evine döndüğünde...

If Penny didn't know that Leslie had turned me down, then it would unambiguously mean that she, Penny, thought I should ask her, Leslie, out, indicating that she had no interest in me asking her, Penny, out.

Eğer Penny, Leslie'den posta yediğimi bilmeden Leslie'ye çıkma teklif etmem gerektiğini düşünüyorsa bunun anlamı Penny'nin benim Leslie'ye çıkma teklif etmemi umursamadığını gösteriyor.

No, she didn't mean that

- Hayır öyle demek istemedi.