Sitting tradutor Turco
25,420 parallel translation
Not to mention, we grow the work this way, we're sitting on a gold mine.
Ayrıca işi bu şekilde büyütebiliriz, bir altın madeninin üzerinde oturuyoruz.
You know it's bad when you wake up passed out on a park bench in Central Park on a Sunday morning while people are sitting in it, or vomiting while you and your husband walk into the symphony, even if it is Mahler.
İnsanlar Pazar sabahı orada otururken Central Park'taki bir bankta kendinizden geçmiş bir şekilde uyanmak çok kötü ya da kocanızla birlikte Mahler'in senfonisine giderken kusmak da öyle.
With Thomas Shaw out there, you're a big enough risk just sitting at home watching TV, okay?
Thomas Shaw varken, evde oturup televizyon izlemen bile büyük risk, tamam mı?
With Thomas Shaw out there, you're a big enough risk just sitting home watching TV.
Thomas Shaw varken, evde oturup TV izlemen bile risk.
You're sitting on a suitcase, son.
Takım elbisenin üstünde oturuyorsun evlat.
Next thing you know, I woke up in the hospital, and one of the FBI agents told me to never touch the wallpaper in the sitting room.
Tek bildiğim hastanede uyandığım ve... FBI ajanları bana oturma odasındaki duvar kağıdına dokunmamanı söylediler.
So, if you're done sitting on your ass...
Eğer yeterince yattıysan gidip...
It all came back to me when we were sitting in his place.
Evinde otururken her şeyi tekrar hatırladım.
I got a picture of a nigger sitting right there in that stool, in 1930.
1930'da bir zencinin şu taburede oturduğu bir fotoğraf var.
She was sitting... in that stool.
Şu taburede oturuyordu.
And so I showed up here one night and she was sitting in that stool, again, with my best friend kissing her, and I just shot them both dead.
Bir gece buraya geldim ve gene o taburede oturuyordu. En yakın arkadaşım onu öpüyordu. İkisini de vurdum öldürdüm.
It's just sitting there like exercise equipment, waiting to be touched while your fat ass watches TV.
Spor aleti gibi kullanılmayı bekliyor ama kimse koca kıçını TV'den kaldırmıyor.
They were sitting in their little room with their buckled shoes.
Onlar odalarında rahat rahat oturuyorlar.
Gavin is sitting next to laptop lady.
Gavin laptoplu kadının yanında oturuyor.
Five years ago, we were sitting on Chestnut with our iced coffees.
Beş yıl önce Chestnut'ın üzerinde buzlu kahvelerimizle oturuyorduk.
You're sitting on, what?
Arazin ne kadar?
Why - why am I sitting here having this sick fantasy about my dead dad's...
Niye böyle hastalıklı fanteziler kuruyorum ölü babamın -
He was just sitting on the floor in the woods, he was that terrified, just going on about what he'd seen.
Adam ormanda yere oturmuş kalmış. Gördüklerinden ödü kopmuş.
All right. Find a different ending, colloquialize the language in the first third, find motivation for the face-sitting, a few other tweaks.
Bakalım, sonu değiştir ilk perdenin dilini biraz daha normalleştir yüze oturma fantezisi için sebep bul ayrıca bir-iki düzeltme daha.
And then I hear, like rustling of clothes and then nothing, and- - and I know that he's sitting in that chair, not moving, and that's all that I know.
Sonra kıyafetlerinin hışırtısını duydum ve sonra kesildi. O an sandalyede oturduğunu hareket etmediğini biliyorum, tek bildiğim bu.
I mean, for all I know, he's guessing what I'm doing up there and the poor guy is sitting down there just totally shocked, or he has no idea that any of this is going on
Belki de yukarıda ne yaptığımı tahmin ediyor ve zavallı adam şok olmuş biçimde oturuyor. Veya bunların hiçbirinden haberi yok.
You're over there risking your lives. I'm sitting at a desk.
Siz orada hayatınızı riske ederken ben burada masa başında oturuyorum.
He's sitting on a powder keg up there.
Bıçak sırtındalar resmen.
It wasn't like those certificates were just sitting on some machine connected to the Internet.
Bu sertifikalar internet erişimi olan bir bilgisayarda saklanmazlar.
It might explain why U.S. Cyber Command is sitting out at Fort Meade on top of
Bu Siber Merkez'in neden Fort Meade'de,... yani NSA'in üst katında kurulduğunu açıklamaya yeterli sanırım.
When it began to actually execute its payload, you would have a whole bunch of centrifuges in a huge array of cascades sitting in a big hall.
Saldırıyı başlattığı ve kodlarını kullandığı zaman,... kocaman bir odada sıra sıra dizilmiş,... bir sürü santrifüj olacaktı.
So the computer's sitting there thinking, yep, running at 1,000 hertz, everything is fine.
Ve bilgisayarlar da öylece durup, "Evet, 1,000 Hertz'de dönüyor, herşey yolunda 1,000 Hertz'de dönüyor, herşey yolunda." diyecekti
Why's the waitress sitting?
Garson neden oturuyor?
How long have you been sitting there?
Ne zamandır orada oturuyorsun?
And I was sitting in the food court, wishing I had some money to buy a pretzel'cause I was starving, and I looked up... and there was Dad.
Yemek katında oturuyordum. Keşke pretzel alacak param olsa diye düşünüyordum çünkü çok açtım. Sonra bir baktım, babam orada.
It's no use you sitting there looking at me.
Oturup bakmanın faydası yok.
It's like this story has been sitting in my brain for years, - taking up space.
Sanki bu hikâye yıllardır zihnimdeymiş, orada yer kaplıyormuş.
Okay, Mom's moving to Patty's table'cause there's no way I'm not sitting next to Kiefer Sutherland.
Tamam, annem Patty'yle oturacak, Kiefer Sutherland'la oturmamam imkansız.
New suit, sitting behind that desk...
Yeni takım, masanın arkasında falan...
You guys pretended to leave and you're sitting there eating, right?
Gider gibi yapıp mutfakta oturdunuz, bir şeyler yiyorsunuz, değil mi?
That's Nat sitting at the end of the first row.
İlk sıranın sonunda oturan Nat.
Sitting next to her, all cozy, mixing cocktails at Dad's drink cart.
Annemin yanına samimi şekilde oturuyor, babamın içki arabasında kokteyl yapıyor.
That's a sitting governor, agreeing to a two year prison sentence.
Halen görevi başındaki bir vali, 2 yıl hapsi kabul ediyor.
The fact that I would benefit from her death by sitting on the English throne is enough to convince her that I would be a willing participant.
Onun ölümünün bana İngiliz tahtına oturma yararını sağlayacak olması buna kendi isteğimle katılıyor olmam onu ikna etmeme yeter.
From where I'm sitting, it looks like copyright infringement, theft.
Benim durdugum yerden. Telifhaklari ihlali gibi gozukuyor.hirsizlik.
You're sitting on a powder keg here, and you don't seem to realize it.
Barut ficisnin uzerinde oturuyorsun. Ve farkindaymissin gibi durmuyor.
Tell her I know what it's like to be sitting in this room, waiting to hear if everything's okay.
O odada oturup, her şeyin yolunda gittiğin duymak için beklemenin nasıl bir şey olduğunu bildiğimi söyle.
Excuse me. Do you know where George Clooney's sitting?
Affedersiniz, George Clooney'nin nerede oturduğunu biliyor musunuz?
He was sitting in it all day.
Gün boyunca içinde oturdu.
Slink without sitting.
Oturmadan kıvrıl.
We were sitting in his office, and Peter looked me in the eye and said, "Lloyd, you know how much " I count on your support. You have nothing to worry about. "
Onun odasında oturuyorduk, gözlerimin içine baktı ve Lyold, desteğinin ne kadar önemli olduğunu biliyorum endişelenmene gerek yok dedi.
Tom and I have been sitting here quietly, waiting for... Mrs. Florrick to exit.
Tom'la başından beri burada sessizce Bayan Florrick'in çıkmasını bekliyoruz.
Do you think Tony Silvercreek isn't sitting up in his office right now thinking of ways to make you hurt?
Sence Tony Silvercreek şu an ofisinde oturmuş senin nasıl mahvedeceğini düşünmüyor mu?
Winston, she's been sitting down this whole time.
Winston, geldiğinden beri oturuyordu.
And then I took you to my accountant's office, and sitting behind the desk was just a little crab in sunglasses.
Sonra seni muhasebecimin ofisine götürsem, masanın arkasında oturması falan... sadece gözlük takan bir yengeçmiş falan.
You said he was sitting in a truck?
- Bir kamyonun içinde mi oturduğunu söylemiştin?