Slipped tradutor Turco
4,508 parallel translation
But he slipped up.
Ama bir hata yapmış.
A call made to a satellite phone 3 ½ minutes after Spears slipped away.
Spears kaçtıktan 3,5 dakika sonra bir uydu telefonu aranmış.
Are you all right there, mate? Sorry, my foot slipped.
Bir şeyin yok ya, dostum?
Sorry, it just completely slipped my mind.
Affedersin, aklımdan çıkıvermiş. Özür dilerim.
Yeah, I slipped the guy a dye pack.
Evet, adamın birine boyalı para verdim.
Well, he got pink-slipped from his gym-teaching job last week.
- Geçen hafta beden eğitimi öğretmenliği işinden çıkarılmış.
Because deputy dipstick here Slipped on a grape in a supermarket And won a lawsuit for $ 30 million.
Çünkü buradaki Memur Aptal süpermarketteki bir üzüme basıp kaydı ve davacı olup 30 milyon dolar kazandı.
I slipped in the shower.
- Dün gece duşta kaydım.
They don't know it, but I slipped a little into the brownies I gave them.
Henüz bilmiyorlar ama onlara verdiğim çikolatalı keklerin içine birazcık sihir kattım.
But I can see how that might have slipped your mind.
Ama aklından çıkmış olabileceğini anlıyorum.
There are no flim-flams here, no mickeys will be slipped, no customers robbed.
Burada alavere dalavere yok. Mikiler kovulmayacak hiçbir müşteri soyulmayacak.
"Songs that slipped my memory.."
"Hafızama kayan şarkılar.."
So you wrote your number down on a matchbook and slipped it to him, asked him to call.
Bu yüzden numaranızı kibrite yazıp sizi aramasını istediniz.
Somebody gave him an overdose, maybe, or slipped something in the syringe that wasn't morphine.
Biri ona aşırı dozda morfin vermiş olabilir. Ya da yanlışlıkla morfin yerine başka bir şey zerk etmiştir.
I know Chang slipped up.
Chang bir yerde hata yapmış olmalı.
- He must have slipped out.
- Tüymüş olmalı.
It just slipped out.
Ağzımdan kaçtı.
Worst of all, Blue Beetle and Green Beetle have slipped from your grasp and fallen into the hands of the enemy, the Justice League.
En kötüsüyse Mavi ve Yeşil Böcek kontrolünüzden kurtuldu ve düşmanın, yani Adalet Birliği'nin eline düştü.
My day just slipped away.
Günüm akıp gitti.
The last time things looked this bleak, Optimus slipped me that key card... something we could hang our hopes on.
En son işler bu kadar kötü göründüğünde Optimus umut bağlayabileceğimiz o anahtarı elime tutuşturmuştu.
Yeah, well, I think you slipped out once or twice at her age.
Onun yaşındayken sen de bir iki sefer kaçmışsındır.
Maybe somebody slipped a roofie. Yeah.
- Belki biri gizlice ilaç vermiştir.
It just slipped.
Kaymış.
She slipped out, and I thought she might be here.
Kaçmış, ben de burada olacağını düşündüm.
That he was in Piccadilly and he... slipped or stumbled and fell into the road.
Piccadilly'deymiş ve kaymış ya da takılmış ve yola düşmüş.
Yes, he claims to have slipped.
- Evet, alacaklılar tokatladı.
Well, city college slipped that slope when they slipped him that scooter, but they sure slipped up when they let him set foot on our soil.
Bunu, şehir üniversitesi o motoru vererek başlattı. Ama asıl riski onu topraklarımıza salarak aldılar.
Mom slipped and fell in some store this morning.
Bu sabah bir dükkandayken annemin ayağı kaymış, düşmüş.
The male slipped and fell in the blood trying to get the victim down.
Erkek olan kurbanı indirmeye çalışırken kan gölünün üzerine düşmüş.
I did something I wasn't supposed to and slipped it into my pocket.
"... yapmamam gereken bir şeyi yapıp gizlice cebime koymuştum.
Perhaps he slipped in the shower and he can't get up.
- Belki duşta kayıp düşmüş ve kalkamamıştır.
I slipped my mother a Tylenol PM.
Annemi Tylenol PM ( ilaç ) ile uyuttum.
Slipped.
Kaydı.
You know, when you slipped that ring on my finger today... Hmm? ... My stomach got that roller-coaster feeling.
Bugün parmağıma o yüzüğü taktığında midemde kelebekler uçuşuyordu biliyor musun?
- Maybe somebody slipped a roofie. - Yeah. Yeah.
- Belki biri gizlice ilaç vermiştir.
What about this cyllinder, that slipped up all my Quantonium.
Radyo aktif enerjimi emen o silindir ne oldu?
He slipped your ambush.
Pusunuzdan kaçmayı başardı.
After we spoke on the street, I slipped on that slice of pizza you dropped and I hit my head.
Seninle konuştuktan hemen sonra, senin yere düşürdüğün şu pizza dilimine bastım ve kafamı vurdum.
While you were blabbering on and on about your whole life crisis or whatever, I slipped Carl a hundred to turn the heat up in here.
Sen hayatındaki kriz durumu falan hakkında kafa ütülerken Carl'a sıcaklığı yükseltmesi için 100 dolar verdim.
- She slipped.
- Elimden kaydı.
Ax slipped.
Balta kaydı.
Maybe it just slipped his mind.
Belki aklından çıkmıştır.
It must have slipped my mind.
Aklımdan çıkmış olmalı.
What if you slipped a CD to everyone that buys, um... a chicken roti and... some Guinness punch?
Dürüm veya * Guinness Punch alan insanlara bizim CDmizi verebilirsin.
His wife slipped on a bar of soap and hit the washbasin.
Karısı sabuna basıp kaymış ve lavobaya çarpmış.
So you slipped on the soap and hit the washbasin.
Dolayısı ile sabuna bastın ve lavaboya çarptın.
It just slipped out! Oh, really?
Ağzımdan kaçıverdi!
Some creep slipped a videotape into Timmy's candy bag while they're trick or treating.
Manyağın biri Timmy'nin çantasına şeker isterken bir kaset bırakmış.
It just slipped my mind.
Aklıma gelmemiş.
- That's what I am. - You slipped.
- Neyi anlıyorsun?
You slipped something into my drink.
İçkime bir şey kattın.