So you don't have to worry tradutor Turco
215 parallel translation
So, you don't have to worry anything, Madame, and as usual, you can stay here and...
Endişe etmenize gerek yok. Siz burada kalın yeter.
- Don't you realize we have nothing... -... to worry about anymore? - I hope so.
- Umarım.
You're a girl so I don't have to worry about that
Kız olduğuna göre endişe etmeme gerek yok.
Now, my father was a very wealthy man, and he left not only you, but me, very well provided for, so that I don't have to worry about anything for the rest of my life,
Şimdi, Babam çok zengin biriydi, sadece seni değil beni de varlıklı olarak, terk etti, yaşamımın geri kalanını düşünmek zorunda kalmayacağım, ancak çok önemli bazı sorulara verilecek yanıtları bir tarafa bırakırsak.
Get yourself into a deep enough punctual rut, then you don ´ t have to think, so you don ´ t worry.
Yeterince derin bir dakik azgınlık içine girerseniz o zaman düşünmek zorunda kalmazsınız. Böylece endişelenmezsiniz.
You won't have much to do with them, so don't worry.
Bacaklarımla bir işin yok nasılsa, kafanı yorma.
I wanna tell you so you don't have to worry.
Bu yüzden endişelenmenize gerek yok söylemek istiyorum.
Go to the doctor and arrange something so you don't have to worry about babies. You must be careful.
Bir ara doktora gidip, önlemini al ki bebek olacak diye endişelenme.
It's not found in cows so you don't have to worry.
İneklerde bulunmaz, onun için sen rahatsın.
Well then, let's get out of this bar so you don't have to worry.
Tamam o zaman, haydi bardan çıkalım ve bu konuda bir endişen kalmasın.
There's a pump in the back, so you don't have to worry about water.
Arka tarafta bir tulumba var. Yani su için endişelenmenize gerek yok.
I figure why beat around the bush, but, I mean, this pup is fertile, and I know I'm perfectly capable, so you don't have to worry.
Vaktimi boşa harcamak istemiyorum, demek istediğim, o hazır benim de kendimden yana kuşkum yok, içiniz rahat etsin.
You don't have to worry so much about gettin'locked out.
Kapıda kalmakla ilgili endişe etmene gerek yok.
He's a social moron, so you don't have anything to worry about.
Sosyete budalasıdır. Endişe etmene gerek yok.
So you don't have to worry.
Endişe etmene gerek yok.
My trainer's got me on Nautilus and the StairMaster so you don't have to worry about Nick Lang.
Eğitmenimle Nautilus ve StairMaster'da çalıştım Nick Lang hakkında endişelenmenize gerek yok.
For you people that are really agonizing... and just hate all this stuff and all the hollering... if you don't make a turn, it'll be over next week... so you won't have to worry about it.
Siz insanlara resmen acı çektiriyorsunuz... ve bütün bu işlerden ve bağırıp çağırmaktan da nefret ediyorum... Yolunuzu değiştirmezseniz, önümüzdeki hafta her şey biter... artık endişelenmenize gerek kalmaz.
nor anything else, I just want you to have... a place in life, so that you don't have to worry.
Ben sadece hayatta... bir yerin olsun ve endişelenme istiyorum.
You don't have to worry so much, Dinah.
Bu kadar endişelenme Dinah.
So I don't have to worry that I upset you or disappointed you or hurt you or drooled on you.
Sanki korkunç bir hata yapmışsın da benden kaçman gerekiyormuş gibi. Belki o zaman ben de seni üzdüğümü ya da boğmaya kalktığımı sanmayabilirim.
I'm gonna send her away so you don't have to worry about her for a while.
Ona ne yaptın? ! Onun için tasalanmıycağın bir yere gönderdim!
And I'm coaching, so, uh, guess what? You don't have to worry about the refreshments,'cause I got it covered.
Bu arada yiyecek içeceği merak etmeyin, çünkü ben halledeceğim.
So you don't have to worry.
Kaygılanman gerekmez.
- So, you, Darius, Lyndell, Brandon and April... Y'all don't have to worry.
Yani Lyndell'in ve Brandon'un endişelenmesine gerek kalmayacak artık.
You are so lucky you don't have to worry about stuff like that! "
Sevişelim. Benimle sahile gel ve biraz aşk hakkında konuşalım.
I'll move your stuff here so you don't have to worry with it.
Birşey yapmana gerek yok.
I don't wanna go out with him, so you don't have to worry.
Onunla çıkmak istemiyorum. Benim için doğru biri değil. Ben de onun için...
I'm actually really good with new people, Professor, so you don't have to worry.
Ben herkesle iyi geçinirim Profesör. Endişelenmenize gerek yok.
Oh, well, thanks anyway, but I really have it under control, so, you don't have to worry about a thing, Ed.
Ah, teşekkürler ama, her şey kontrolüm altında, bu yüzden endişelenecek hiçbir şey yok, Ed.
I cleaned up the kitchen, sweetheart... so you don't have to worry about that.
Mutfağı temizledim tatlım onu düşünmene gerek yok.
Sharks over here are not very aggressive towards human beings, so therefore you don't have to really worry about sharks.
Buradaki köpekbalıkları insanlara karşı fazla saldırgan değildir. Bu yüzden köpekbalıkları için çok endişeye gerek yok.
But don't worry, if I wanted to kill you, I would have done so already.
Seni öldürmek isteseydim Ama, merak etmeyin, bu kadar zaten bitmiş olur var.
But you don't have to worry. I just started seeing someone else... and it's going really good. So please relax.
Endişelenmene gerek yok, biriyle görüşmeye başladım çünkü, ve gerçekten çok iyi gidiyor, o yüzden lütfen rahat ol.
There are a lot of affordable choices so you don't have to worry, you don't have to spend a lot.
Burada farklı bütçelere hitap eden seçenekler var. Endişelenmeniz gerekmiyor. Fazla para harcamanız gerekmiyor.
So I don't have to worry about the carabiniere who replaced you?
Yani, senin yerine geçen şu karamba hakkında endişelenmem gerekmiyor, değil mi?
So you don't have to worry...
Böylece endişe etmeyeceksin...
You guys don't have to worry about me so much.
Çocuklar benim için bu kadar endişe etmeyin.
You don't have to worry so much.
Annyong. Çok endişelenmene gerek yok.
All i want is for us to get along better, eddie. So every time you open your mouth in public, i don't have to worry about what the fuck's gonna come out!
Tek istediğim, iyi geçinmemiz Eddie... böylece, halk içinde her ağzını açışında... ne yumurtlayacak diye endişelenmem gerekmesin!
So you don't have to worry about it.
Yani endişelenmene gerek yok.
And I paid Kirk out of my own money, by the way... so you don't have to worry about that.
Kirk'e de kendi paramdan ödeme yaptım. Bunun için endişelenmene gerek yok. - Bunun için endişelenmiyorum.
Now, mine may seem bigger, but yours gets less sun... so you don't have to worry about melanoma.
Odalarımızı da değiştirdim. Benimki daha büyük görünebilir. Ama seninki daha az güneş alıyor.
" You don't have to worry about me so much.
" Benim için bu kadar endişelenmene gerek yok.
You don't have to worry about me so much anymore.
Kara yakalanabilirdin. "
Everything's on the up-and-up so you don't have anything to worry about.
Her şey kanuni şekildeyse bir sorun çıkmayacaktır.
You're not taking any anesthetics, so you don't have to worry about what to eat.
Hiçbir ilaç almadığına göre dilediğini yemekte özgürsün.
But thanks to god, I'm better every day. So you don't have to worry.
Ama Tanrı'ya şükür, her gün daha iyiyim, bu yüzden endişelenme.
That I will.. no longer have anything to do with you. So don't worry.
Annene de ki artık seninle hiçbir işim yok.
You don't have to worry about it so much.
O kadar dert etmenize gerek yok.
So... So I don't have to worry about you.
Seni merak etmeme gerek yok yani.
There's also a doorman on duty from four to midnight here, so you don't have to worry about coming in late. And that is the lobby.
Aynı zamanda saat dörtten gece yarısına kadar görev yapan bir bekçi de var akşam geç saatlerde rahatlıkla gelebilirsiniz ve burası da lobi.