Soothing tradutor Turco
577 parallel translation
These great dead said many things more in the moonlight, mysterious words of the future that the living didn't understand, but which were soothing.
Bu muhteşem ölüler ay ışığı altında daha birçok şey söylediler. Gelecekten, yaşayanların anlamadığı ancak hakikati anlatan gizemli sözler.
So proud, so fierce, and yet, so infinitely soothing.
Öylesine gururlu, öylesine vahşi, ama yine de çok teskin edici.
And, you know, the oculists say it's very soothing to the eye.
Ve bilirsin gözler için yatıştırıcı olduğunu söylerler.
I should like some coffee before I die and in your soothing company, if possible.
Ölmeden önce kahve içmek isterim, huzur verici varlığınla, mümkünse.
You do need soothing.
Biraz sakinleşmeye ihtiyacınız var.
But attractive to the eye and soothing to the smell!
Göze hoş geliyor ve kokusu rahatlatıcı! Gelincikler.
There's a half a bottle of soothing syrup here.
Burada yarım şişe yatıştırıcı şurup vardı.
I find it soothing.
Bunu rahatlatıcı buluyorum.
It's so soothing.
Çok dinlendiricidir.
Natural and soothing.
Doğal ve huzur verici.
There's something sort of soothing about you.
Rahatlatıcı bir tarafınız var. Beni bırakmayacaksınız, değil mi?
It's entertaining and soothing.
Eğlendirici ve yatıştırıcı.
It might have a very soothing effect on you.
Sizde sakinleştirici bir etki yaratabilir.
If our blood runs cooler and more temperate, let us not account to ourselves for virtue, but place it to the credit of the soothing balm of the passage of years that we have fortifications against the distempers of juvenility.
Artık ateşimiz soğumuş, sakinleşmişsek bu erdemli olduğumuzdan değil, gençliğin pervasızlığına karşı kale duvarları diken yılların getirdiği ağırbaşlılıktandır.
Such a soothing pastime.
O kadar rahatlatıcı ki.
I find it very soothing.
Bence çok rahatlatıcı.
Sort of soft and soothing.
Yumuşak ve yatıştırıcı bir şekilde.
And believe me, kids... there's nothing in the world as soothing... as a smash hit.
İnanın bana çocuklar dünyada çok tutulan bir oyundan daha huzur verici hiçbir şey yoktur.
A nice, soothing shave. There now.
Güzel, rahatlatıcı bir tıraşa.
You know you have a soothing influence.
Sen yatıştırmayı iyi bilirsin.
There's nothing so soothing as that sea.
Deniz kadar yatıştırıcı hiç bir şey yoktur.
She maybe less pleasing to the eye... but she's certainly more soothing to the ear.
Pek güzel gözükmeyebilir ama sesi kesinlikle çok güzel.
That wonderful, soothing, luring deodorant.
Harika, cezbedici deodorant.
A soothing splash.
Yatıştırıcı bir serpinti.
So soothing before an ordeal.
İnsanı rahatlatıyor.
You do have a lovely, soothing voice.
Hoş ve yatıştırıcı bir sesin var.
But Daddy, it's soothing.
Ama Baba, rahatlatıyor.
Laura, I think maybe you better fix our boy a nice soothing drink or else help him get his head under the shower.
Laura, bence belki bu adama onu yatıştıracak bir içki ver ya da kafasını duşa sokmasına yardım et.
In the event the strain becomes too great... one can avail oneself with the soothing effects of music.
Çok gerildiği anlarda da kendini yatıştırıcı bir müzikle oyalayabilir.
That soothing, magical formula called papaya cream.
- Beni dinleyin! - Haydi götürün onu! Ben hayatımı Tanrı'ya, evime ve ülkeme adadım.
It's not exactly a soothing experience you know to wake up in the morning and find a judge all dressed up in those crazy ceremonial robes, climbing over your bed.
Uyanıp yargıcın giyinmesini gözlerim.. Görmeye değer manzaradır. Tunç zırhını kuşanıp yatağın etrafında yürür.
And it has been used over the years for its soothing and curing powers.
Yıllardır yaralanmalarda bunu kullanırız biz.
A nice love story would be much more soothing.
Bir aşk hikayesi çok daha dinlendirici olur.
I'm just soothing the pain of the world.
Ben sadece dünyanın acısını hafifletiyorum.
It's just that I've noticed a certain..... animosity towards Mr Shannon among the..... ladies in his party, particularly in the case of... .. Miss Fellowes, and I think with a soothing meal inside her..... it might soothe her spirit.
Grubundaki hanımlar ile Bay Shannon arasında kesin olarak bir husumet olduğunu fark ettim özellikle Bayan Fellowes'in durumunda ve sanırım sakinleştirici bir yemek ruhunu yatıştırabilir.
She seemed to upset. I thought it best if I administered a soothing drug.
Ben de biraz sakinleştirici ilaç vermek iyi gelir diye düşündüm.
That's right, my dear, the kettle - to make Number Six a nice, soothing cup of tea.
Evet canım. 6 Numara'ya şöyle güzel bir tavşan kanı çay yap bakalım.
Soothing.
Rahatlatıcı.
Very soothing.
Çok rahatlatıcı.
- Again. Some find it soothing.
- Bazıları da sakinleştirici buluyor.
That money its transfer, has a soothing effect.
Bu paranın... transferi, yatıştırıcı bir etki yapacak.
Soothing. But very wet.
Yatıştırıcı fakat çok ıslak.
Something gentle and soothing.
Nazik ve rahatlatıcı bir şey.
You feel the soothing effect of them.
Rahatlatıcı etkisini hissedin.
You can feel the soothing effect relaxing you.
Bu rahatlatıcı etkinin seni gevşettiğini hissediyorsun.
Soft and soothing breezes blow
Hafif bir rüzgar esiyor
What good is your knowledge about healing herbs and soothing wine, without the power of the king so it can reach all the land?
Vebayı tedavi etmek, acıları dindirmek. Senin bilgin ve onun gücüyle pek çok insan kurtarılabilir.
Isn't this more soothing than medicine?
Bu, ilaçtan daha rahatlatıcı, değil mi?
It's a nice, soothing sound.
Hoş, huzur veren melodileri.
Money makes life soothing.
Para hayatı huzurlu kılar.
It's a soothing voice.
Ölüm yaşamın harcıdır.