Sourpuss tradutor Turco
110 parallel translation
You were the sourpuss fighting with the girl in the shiny dress.
Sen parlak elbiseli kızla somurtkanca dövüşendin.
Hey, I'm, I'm not a sourpuss.
Hey, ben... Bir somurtkan değilim.
Hey, you see that sourpuss?
ªu suratsizi görüyor musun?
You'll never know, sourpuss
Bilemezsin, suratsız herif.
"Sourpuss" he called him!
"Suratsız herif" dedi.
As for instance, sourpuss, picklepuss.
Tıpkı'asık surat','duvar surat'der gibi.
Bet you think he's a sourpuss. He didn't used to be that way, though.
Suratsızın teki olduğunu düşünüyorsundur.
Don't then, sourpuss!
Verme o zaman!
- You are a sourpuss, aren't you?
- Tam bir vahşi kedisin değil mi?
Old sourpuss.
Yaşlı muşmula surat.
I thought you had to meet Brother Sourpuss.
Sen mızmız kardeşinle buluşmayacak mıydın?
- Bill boy, you're an old sourpuss.
- Bill oğlum, yaşlı mızmızın tekisin.
Old Sourpuss has a girlfriend.
- Kendine kız arkadaş bulmuş.
Just ignore old sourpuss here.
Şu yaşlı suratsıza aldırmayın.
Just hand your coats to old sourpuss here.
Paltolarınızı yaşlı suratsıza verin.
- You're a sourpuss!
- Bu kadar öfkelenme!
Sourpuss!
Suratsız!
- Sourpuss.
- Huysuz.
See if we can't get a smile out of old sourpuss here.
Gör de bak yaşlı moruklardan başka kimseden gülücük alabiliyor muyuz burada.
- That old sourpuss?
- O yaşlı ahmağa mı?
- Yes, because he is such a sourpuss.
- Evet, evet çünkü o ekşi kedi idrarı gibidir.
Look, if you're not careful, all the children will dance about outside your window singing "sourpuss" and "grumpy face", and you wouldn't want that, would you?
Eğer, dikkatli olmazsan, bütün çocuklar pencerenin etrafında "Mızmız" ve "Meymenetsiz" şarkılarını söylerler, bunu istemezsin, değil mi?
What could've possibly happened to you to turn you into such a sourpuss?
Sana ne oldu böyle? Suratın neden asık?
Do you think your days of being a sourpuss are over?
Suratsız günlerin sona ermiş midir dersin?
You'd better not wreck my trip, you little sourpuss.
Benim gezimi mahvedemezsin.
Why are you pretending to be such a hard old sourpuss?
Neden böyle mızmız bir ihtiyar gibi davranıyorsun?
- At least you're not a sourpuss. - I hope not.
- Hiç olmazsa ekşi suratlı değilsin.
You're a sourpuss.
Kedi suratlı.
Yeah, you weren't with the sourpuss all day.
Ya, bütün gününü bu huysuzla geçiren sen değildin.
- Don't pay any attention to Nurse Sourpuss.
- Hemşire Kızgın Surat'ı ciddiye alma.
Sourpuss.
Kızgın Surat.
Maybe it was us kids who turned her into a freakin'sourpuss.
Belki de onu lanet suratsızın tekine çeviren biz yani çocuklardık.
You want to bitch-slap sourpuss over there for practice?
Antrenman olsun diye ordaki huysuz fahişeyi tokatlamak ister misin?
It's windy so often that if you don't learn to take advantage of the wind, you're gonna be a real sourpuss of a surfer, because it's not that good over here very often.
O kadar çok rüzgâr vardır ki, eğer rüzgarı kullanmayı öğrenemezseniz gerçekten çok mızmız bir sörfçü olursunuz ve bu burada çok hoş karşılanan bir şey değil.
You don't have to be a sourpuss about it.
Mızmızlanmanın alemi yok.
Tequila, checkbook, sourpuss.
Tekila. Çek defteri. Asık surat.
Well, he was a real sourpuss of a guy.
O gerçekten anti sosyal bir adamdı.
Nice enough, but a sourpuss.
Yeterince iyi idi, ama anti sosyal idi.
That Sole looks like a right sourpuss.
- Sole pek de nazik değil.
Then force him to come, and if he's a sourpuss while he's there, you'll still have me.
O zaman onu gelmeye zorla. Orada surat assa bile ben yanında olurum.
You should do something with that sourpuss.
Şu asık suratına bir şey yap.
Hildy, you should do something with that sourpuss.
Hildy, şu ekşi yüz ifaden için bir şeyler yapmalısın.
Could you for once stop being such a sourpuss and just lighten up?
Biraz şu huysuzluğu bırakıp, neşelenir misin?
- You got that right, sourpuss.
- Doğru söyledin, mızmız.
I was the sourpuss wife who never understood him.
Ben de onu asla anlamayan karısı.
She, uh, left this dentist who was a chronic cheat, and now she's with this whiny, sourpuss doctor.
Kronik aldatıcı dişçiyi terk etti şimdi o suratsız, mızmız doktorla.
When life gives you lemons, you can't be a sourpuss.
Hayat sana limon veriyorsa, suratını ekşitemezsin. İşe yaramayacak.
I was always the cynic, the, the sourpuss.
Ben, her zaman kötümser ve somurtkandım.
Come here, sourpuss.
Gel buraya, inat kafalı.
The last thing I need is Seattle's reigning sourpuss taking potshots at me.
- Yoksa bundan mı korkuyorsun?
What are you, a sourpuss?
— Evet.