Sustaining tradutor Turco
250 parallel translation
They seem to agree, however, that either Venus or Mars is the most likely possibility. Not only are these the closest planets to Earth, but all research to date indicates they are the only two planets capable of sustaining life as we know it.
Şu ana kadar, bilimadamları, gemiyi inceleyinceye kadar, hangi gezegenden geldiği konusunda resmi olarak konuşmayı reddetmekteler.
Young man, you've graduated from sustaining.
Genç adam, sıkıntılarından kurtuldun.
Permit my sustaining glass of champagne.
İzin verirsen, şampanya içeceğim.
It has been decided that I will conduct you to a planet of the First Federation which is capable of sustaining your life form.
Sizin yaşam formunuzu taşıyan bir İlk Federasyon gezegeninde sizi idare etmeme karar verildi.
His engines are out. His life-sustaining system isn't operating.
Motorları açıkta ve yaşam koruyucu sistemi işlemiyor.
It is therefore self-sustaining as long as there are planets to feed on.
Etrafta beslenmesi için gezegen olduğu müddetçe ayakta kalabilir.
Captain, there's one planet in this solar system capable of sustaining human life.
Bu sistem içerisinde insan yaşamına uygun sadece bir gezegen var.
None affect flight procedure. Life support systems sustaining on emergency.
Yaşam destek sistemleri acil güçte.
Wayward husband comes to his senses returns to his wife with whom he's established a long and sustaining love.
Şımarık kocanın aklı başına gelir karısına döner uzun süredir gerçek aşkı yaşadığı kadına.
Instead of a dead moon, a living, breathing planet capable of sustaining whatever life forms we see fit to deposit on it.
- Ölü bir ay yada gezegen yerine yaşayan, nefes alan bir yer halini alacak.
Instead of a dead moon, a living, breathing planet now exists, capable of sustaining whatever life forms we see fit to deposit on it.
Ölü bir uydu yerine yaşayan ve nefes alan istediğimiz yaşam biçimlerini destekleme yeteneğine sahip bir gezegen var.
Is our language, English, capable... Is English capable of sustaining demagoguery?
Dilimiz İngilizce demagojinin devam etmesine yardımcı olur mu?
Number One, you say the couple is incapable of sustaining themselves?
Bir Numara, çiftin yaşamlarını idame edemeyeceklerini söylemiştin?
It has, in a sense, been a home, a life-sustaining home for you.
Hayatınızın bir bölümünü yaşadığınız bir yer artık.
It does chance to arrive at one of the very, very rare planets capable of sustaining our kind of life.
Bizlerinkine benzer bir yaşamı barındıran çok nadir gezegenlerden bir tanesine ulaşabilmiş.
They are projecting a particle - sustaining beam into the atmosphere.
Tamarianlar, üst atmosfere, parça destekli ışın yansıtıyorlar.
Whatever remains, after sustaining more debt.
Borçları kapadıktan sonra elinde ne kalırsa.
They've left the Bajorans without a means of being self-sustaining.
Bajorluları kendilerine bakamaz halde bırakmışlar.
If those archives were contained in a self-sustaining energy matrix it could explain the changes in the Klingon's brain.
O arşivler, varlıklarını sürdürebilen enerjik hücre bileşenleri içeriyorsa,... bu Klingonların beynindeki değişikliği açıklayabilir.
Our studies of the wormhole show that it was formed by particles, "verterons", that are apparently self-sustaining in nature.
Solucan deliği üzerindeki çalışmalarımız, görünüşe göre doğada kendi varlığını devam ettirebilen eşsiz verteron parçacıkları tarafından oluşturulduğunu gösteriyor.
"'that in a universe sustaining such conscientious brutality,'"
"böylesine vazifeşinas bir gaddarlığın hüküm sürdüğü bir evrende"
It's self-sustaining.
Kendi kendine güç üretiyor.
You see, without a bone marrow transplant, we have to rely on chemical therapies, what you would call chemotherapy, as a way of sustaining the patient over a number of years.
Bakın, bir kemik iliği nakli olmaması durumunda, kimyasal tedavi yöntemlerinden medet umacağız, buna da kemoterapi diyoruz, bu yöntemle de hastayı bir kaç sene yaşatabiliyoruz.
Some kind of biochemical energy repairing and sustaining me.
Tamir eden ve hayatta kalmamı sağlayan bir tür biyokimyasal enerji.
The accused removed lighting from his apartment building's common stairwell. This action resulted in a female client, aged 62, sustaining fatal injuries as a result of a fall.
Kesilmesi için ya da kesilmeye sebebiyet vermesi için yeterli delil bulundu... apartmanının merdiven boşluğundaki ışıklandırma... bu davaya sebebiyet verdi... kadın müvekkilimiz, 62 yaşında... düşmesi sonucu ölümcül hasara maruz kalmış...
I've been equipped with an autonomous, seIf-sustaining, mobile hoIo-emitter.
Kendime yeten bir donanımım var, kendini besleyen hareket eden sanal-yayımlayıcı.
If they had enough, they could become self - sustaining.
Eğer yeterli miktara sahip olurlarsa, kendilerine yetecek duruma gelebilirler.
- A self-sustaining endothermic reaction.
- Endotermik tepkimeye giren ve kendi kendini idame ettirebilen bir tür.
I mean, sustaining, right?
Yani kalıcı olmalı. Doğru mu?
I am, in fact, sustaining a meaningful relationship.
Ben hâlâ anlamlı bir ilişki sürdürüyorum.
The only thing sustaining that relationship is the fact... that she's out of town two out of every three weeks.
Bu anlamlı ilişkinin sürmesinin tek nedeni de... kızın her üç haftadan ikisini şehir dışında geçiriyor olmasından.
Do you ever have that experience... where your thoughts are like these totally separate... totally self-sustaining phone booths... and there's this, like, vast... uninhabited shopping mall in your head?
Sana hiç böyle şeyler yaşadın mı diye sormuyorum. Hani düşüncelerin birbirinden bağımsız olarak işlemeye başlar ve devasa büyüklere genişler. Beynin bir alışveriş merkezine dönmüş gibi olur.
Hauling in it's body they thank the whale for the gift of life-sustaining nourishment to combat the piercing cold.
Balinayı yakaladıklarında Ona, içe işleyen soğukla mücadele ederken hayat kurtaran bu hediye için teşekkür ederler
It's about creating and sustaining magic.
Yolculukla ilgili. Sihri yaratıp onu kuvvetlendirmekle ilgili.
Apparently they built a large, self-sustaining, generator for just this kind of emergency,
Görünüşe göre güçlü, büyük yapmışlar, yedek jeneratör sadece acil durumlar için,
From where? Astrometric scans haven't revealed any ships in this vicinity or planets capable of sustaining humanoid life.
Astrometrik taramada bu bölgede herhangi bir gemi açığa çıkmadı.
The machines you described were sustaining your lives.
Tarif ettiğiniz makineler size yaşam desteğinde bulunuyordu.
And he's obviously setting up something big - maybe a self-sustaining island off the coast of South America.
Belli ki büyük birşeye hazırlık yapıyor- - .. belki Güney Amerika'da kendine ait bir ada için.
The world's first self-sustaining civic environment.
Dünyanın kendi kendine yeten ilk şehrine.
It's a self-sustaining city, an experimental biosphere.
Deneysel biyosferi içinde olan kendi kendine yeten bir şehir.
The Hacksaw's telepathy's sustaining its unborn spawn.
Hacksaw'ın telepatik bağlantısı, doğmamışlarının yaşamasını sağlıyor.
Injuries around the dinner hour... Five, six, or seven, indicate forced entry. The woman hasn't done anything to help her partner thus sustaining serious bruising.
Akşam yemeği saatindeki, yani 5, 6 ve 7'deki tahrişler ise zorla girildiğini, kadının, erkeğe yardım etmek için bir şey yapmadığını gösterir.
What's the matter-you never seen a soldier whose parts are self-sustaining and regenerative?
Sorun ne? Daha önce hiç parçaları katlanabilir ve tekrar takılabilir asker görmediniz mi?
Do you ever feel utterly incapable of sustaining a relationship?
İlişki yürütme konusunda tamamen beceriksiz olduğunu düşündün mü hiç?
Okay, but I want you to know, if something happens to me you have my permission to pursue whatever indelicate, life-sustaining tastes-just-like-chicken measures you see fit.
Tamam. Bana herhangi bir şey olursa, yaşamına devam etmek için, tavuk misali aklından hangi kaba yemek zevki geçiyorsa onu seçebilirsin.
I don't know, how about like--like this one here? "If I have no reasonable hope for normal functioning, " withhold life-sustaining treatment, including nutrition and anyhydration. "
Şu nasıl? "Normal işlevleri yerine getirme ihtimali yoksa gıda ve su dahil hayat sürdüren tedavileri durdurun." Bunu sil.
It appears to be sustaining itself from the electric power from the emergency lights.
Görünüşe göre kendisini acil durum ışıklandırmasından aldığı elektrikle besliyor.
Never mind the psychological damage, physically, without the Goa'uld sustaining them, they die anyway.
Psikolojik zararı bir yana, fiziksel olarak, Goa'uld'lar onları desteklemezse, her halükarda ölürler.
Rambaldi experimented with self-sustaining cell regeneration.
Rambaldi'nin deney yaptığı şeyler arasında kendi kendini besleyen bir hücre yenilenme sistemi vardı.
Any survivors would be stuck on a world incapable of sustaining life.
Hayatta kalanlar yaşamın imkansız olacağı bir dünyada mahsur kalacaklar.
It's under attack, sustaining damage.
Gemi saldırı altında. Ağır zarar var.