Take a look at that tradutor Turco
1,188 parallel translation
- Let's take a look at that in a slightly better light, shall we?
Lütfen, bana Philip deyin. Haydi şuna daha iyi bir ışıkta bakalım.
If anyone at NASA were to take a look at that analysis, they would say that it would be impossible for anyone to do that type of damage undetected.
NASA'daki herkes, herhangi birisinin belli etmeden böyle bir hasarı verebilmesinin imkansız olduğunu söyleyecektir.
Take a look at that.
Şuna bakın.
Hey, take a look at that.
Şuna bakar mısın?
Let me take a look at that one.
Şuna bir bakayım.
Take a look at that.
Şuna bir baksana.
Let me take a look at that.
Dur bir bakayım.
Take a look at that paper over there on the counter there.
Şurdaki broşürlere bir bak.
I want you to take a look at that little apartment.
Şuradaki küçük daireye bakmanı istiyorum.
Take a look at that!
Şunlara bak!
Have someone take a look at that.
Elini birine göster.
- Take a look at that.
- Gel de şuraya bir bak.
I don't think you know what you're talking about. Take a look at that.
Çünkü bence sen ne dediğini bilmiyorsun.
In the meantime, I'm going to take a look at that trajector platform.
Bu süre zarfında, yörüngesel platformu inceleyeceğim.
Dr Shannon, take a look at that.
Dr Shannon, şuna bir bakın.
I'll take a look at that hand.
Eline bir bakacağım.
Now you take a look at that galley chart.
Şimdi yemek listesine bir bak bakalım.
Fuck it. Let's take a look at that Cierra.
Boş ver, şu Ciera'ya bakalım.
Let's go take a look at that trooper.
Hadi gidip şu polise bakalım.
Take a look at that.
Şuna bak.
Hey, take a look at that.
Hey, şuna bir baksana.
Katherine, you should really take a look at that.
Katherine, buna gerçekten bir bakmalısın.
Take a look at that sunset I ordered for you.
Gün batımına bak senin için ısmarladım.
I thought you might like to take a look at that.
Görmek isteyebileceğini düşündüm.
You know, Ray, I think you should let your editor take a look at that.
Biliyor musun, Ray, bence editörünün buna bir göz atmasına izin vermelisin.
Chief, could you take a look at that console?
Şef, şu konsola bakabilir misin?
Let's take a look at that.
- Şuna bir bakıyım.
Hey, let me take a look at that.
Şuna bir bakayım.
Well, you're damn well gonna try. Let me take a look at that wound before you bleed to death.
İyi denemeydi, kan kaybından ölmeden önce yarana baksak iyi olucak.
- I should take a look at that.
- Şuna bir bakayım.
Take a look at that printout.
- Çıktıya göz at.
It's time the American people began to take a look at that.
Amerikan halkının buna bir göz atmaya başladığı zamanıdır.
Let me take a look at that.
- İzin ver yarana bakayım. Merak etme.
Take a look at that.
Şuna bir bak.
I'll take a look at that arm now.
Şimdi koluna bakacağım.
Take a look at that, it's a new kind of metal.
Şuna bir baksana. Yeni bir tür metal.
You think that's something, take a look at this.
Bunun bir şey olduğunu sanıyorsun ama bir de şuna bak.
Before you get too deep in that to make sense take a look at her report card.
Şişeye yumulup saçmalamaya başlamadan önce kızın karnesine bir göz at.
Take a good look at a movie that was made just because we couldn't sleep until we made it.
Tucino, ey uluslararası film dağıtımcısı! Artık bitsin de rahat bir uyku çekelim diye yaptığımız şu filme iyi bak!
Now you take a good long look at that there machine that this motherfucker over here's standing next to.
Şimdi de şu pisliğin yanında durduğu arabaya bak.
He bends down to take a closer look. Suddenly he feels that he's looking in the mirror, that he's looking at himself.
Yakından bakmak için eğilmiş ve birden sanki aynada kendine baktığı hissi içini kaplamış.
But the report from Mt. Asama Earthquake Research indicates that we should take a closer look at this shadow.
Mt.Asama deprem araştırma laboratuarından gelen rapora göre bu gösteriyor ki bu gölgeye daha yakından bakmalıyız.
We'll take you to the station and have a doctor look at that.
Sizi merkeze götüreceğiz ve bir doktor bulup baktıracağız.
We hope that you'll take a look at them and think it over.
Onları okumanızı ve üzerlerinde iyice düşünmenizi tavsiye ederiz.
These empires look at the Federation and they see a prize... a prize that we have forgotten how to protect and if we don't change our ways they're going to take it from us.
Bu imparatorluklar Federasyona baktıklarında onlar diyecekler ki bakın bu bir ödül... Elimizdeki bir ödül kendilerini korumayı unutmuşlar ve biz bunu değiştirmeliyiz yoksa bu sona doğru gidiyoruz.
I want you to take a look at that body.
Hayır, hayır.
Take a good look at him, Nelson, because that's where you're headed.
Ona iyice bak Nelson, çünkü gittiğin yer orası.
Take a look at this drawing that we found just today.
Bugün bulduğumuz şu çizime bir bak.
That painting behind you... Do you think I could take a look at it?
Arkanızdaki tabloya... bir göz atabilir miyim?
And I was hoping that you'd come to New York... and take a look at my daughter's horse and possibly do some- -
Ve merak ederiyom ki acaba NewYork'a gelebilir... ve kızımın atına bakabilir ve bazı şeyler- -
If you want to talk about criminal statistics... take a look at the social inequalities that produce them.
Evet suc istatistikleri hakkinda konusacaksan... onlari yaratan sosyal esitsizlikleri de dusunmelisin.