That's all there is to it tradutor Turco
479 parallel translation
You die when you die. That's all there is to it.
Zamanı gelmişse ölürsün, bu kadar basit.
That's all there is to it.
Aynen böyle.
- No, that's all there is to it.
- Hayır, buraya kadarmış.
All right, that's all there is to it.
Buraya kadarmış, hepsi bu kadar.
Well, one of us has got to, and that's all there is to it.
Birimiz yapmak zorunda ve hepsi de bu.
That's all there is to it.
İçini kapladı, bırak dışarı çıksın.
I ain't ripping out no keels, but I'm going to beat Walt Cushman into Gloucester and that's all there is to it.
Karinamı dağıtacak değilim, ama Gloucester'a... Walt Cushman'dan önce varacağım, işte o kadar.
That's all there is to it, I suppose.
Hepsi bu kadar işte.
That's all there is to it, Jesse.
Hepsi bu kadar.
By jing, that's all there is to it.
Vallahi söylenebilecek tek şey bu.
If I'm touched, I'm touched and that's all there is to it.
Eğer çatlaksam, bu konuda yapacak bir şey yok.
That's all there is to it.
Hepsi bu.
That's about all there is to it, Roy.
Sanırım hepsi bu kadar Roy.
Kiss me, and that's all there is to it.
Beni öp de hepsi bitsin.
Well, it ain't no use, that's all there is to it.
Yararı yok, o kadar.
You're just naturally trifling, and I reckon that's all there is to it.
İşe yaramazsınız, o kadar.
- That's all there is to it.
- Yapmamız gereken de bu.
That's all there is to it.
Hepsi bu kadar.
She's got to be married, that's all there is to it!
Evli olmak zorunda, işte hepsi bu kadar!
And that's all there is to it.
- Tek yapmamız gereken bu.
- And that's all there is to it?
Bu kadar.
- That's all there is to it!
Herşeyden önce, böyle sıradışı bir dramda diğerlerine 108 00 : 08 : 18,450 - - 00 : 08 : 22,500 başrol verilmemesinin çok hayal kırıklığı yarattığını belirtmeliyim.
Helen's heard the facts. That's all there is to it.
Helen nasıl olsa gerçekleri duydu, devam etsek ne olur ki?
That's about all there is to it.
Hepsi bu kadar.
That's all there is to it.
Söylenebilecek tek şey bu.
Yeah. That's all there is to it...
Evet, söylenebilecek tek şey bu.
So that's all there is to it?
Söylenebilecek tek şey bu demek?
That's all there is to it.
Yapılabilecek tek şey bu.
That's all there is to it. Let him escape.
Onun kaçmasını sağlayalım.
But my Scotch blood is working right this minute... and it tells me that there is one thing in your life that's worrying you... something that you find very difficult to handle... because all your strength and your courage... and your authority in the town seems to be of no avail.
Ama tam bu dakikada İskoç kanım devreye giriyor ve bana hayatınızda sizi endişelendiren bir şey olduğunu söylüyor üstesinden gelmeyi çok zor bulduğunuz bir şey çünkü bütün gücünüz, cesaretiniz ve kasabadaki yetkiniz beyhude görünüyor.
The wholesalers set the prices and that's all there is to it.
Gerçek şu ki onların fiyatlarını kabul etmeliyiz.
That's all there is to it.
Yapılacak tek şey.
She says she's sorry but that's all there is to it.
Üzgün olduğunu ama yapacak bir şey olmadığını söyledi.
That's all there is to it.
Hepsi o kadar.
You think that's all there is to it?
Hepsi bu kadar mı sanıyorsun?
I'm certainly not going to outlive you, and that's all there is to it.
Senden uzun yaşamayacağım, bırak istediğim gibi öleyim.
Load and fire in a matter of seconds. That's all there is to it.
Doldurmak ve ateşlemek birkaç saniyede oluyor.
That's all there is to it.
Evet.
But I was wrong, that's all there is to it.
Ama yanılmışım, hepsi bu.
You think because you got a wife so easily because I didn't make you court me, that that's all there is to it?
Sanıyor musun ki sen kendine... kolayca bir eş bulduğundan... bana kur yapmanı beklemediğimden, bu kadar kolay olacak bu iş?
That's all there is to it.
Bu işler böyledir.
That's all there is to it.
İşte bu kadar basit.
Sorry to disappoint, but that's all there is to it.
Hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm ama hepsi bu.
THAT'S RIGHT, AND THERE IT IS FOR ALL TO SEE.
İşte yanımda.
- That's all there is to it.
- Hepsi bundan ibaret.
That's all there is to it.
Doğrusu bu.
That's all there is to it.
Yaşam dediğin işte bu.
That's all there is to it.
Hakikat bu.
That's all there is to it, Papa.
İşte hepsi bu, baba.
He fills out the death certificate, that's all there is to it.
Ölüm belgsesini doldurur, hepsi o kadar.
I'm not going, and that's all there is to it.
- Gitmiyorum işte, o kadar.