That's all you gotta do tradutor Turco
65 parallel translation
That's all I've gotta say, and you can do what you like.
Gerekenleri söyledim. Artık istediğini yapabilirsin.
That's all you gotta do, girlie?
Başka işin yok mu be kadın?
I said to myself "Man, he's askin'for it." I said "Now, Ralph, all you gotta do when we get out... is just sneak up behind him and just... tap him." "And then just claim that somebody jumped us from the bushes."
Dedim ki kendi kendime, "Oğlum Ralph, bu aranıyor arabadan çıktığımızda, tek yapman gereken arkadan sessizce yanaşıp, kafasına vurman ve sonra da çalılıkların arasından fırlayan birinin saldırdığını bildirmen."
You gotta do something about it, that's all.
Bununla ilgili bir şey yapman gerekiyor, hepsi bu.
All you gotta do is take this two grand across the street... to Shaw's place, and bet it on that pony.
Tüm yapman gereken, bu 2,000'le sokağın karşısına geçmek... Shaw'ın yerine girmek, ve o at üzerine oynamak.
That's nice, when all you gotta do is give your wife a grab now and then and take the dog for a leak.
Kïyak is. Tek yapmanïz gereken arada bir karïnïzï avuçlamak ve köpegi çise çïkarmak.
That's all you gotta do.
Tüm yapman gereken bu.
HANNIBAL : That's all we can do, but you gotta meet us halfway.
Bunu yapabiliriz ama bize yardım etmelisin.
Yeah, that's all I gotta say. What else do you wanna hear?
Evet, tüm söyleyeceğim bu, başka ne duymak isterdin?
That's all you gotta do.
Tek yapman gereken bu.
It's like a blood droppings from a deer you've shot and all they gotta do is follow those droppings and pretty soon they're going to find that deer.
Yeni vurduğun bir geyikten damlayan kan gibidir tek yapmaları gereken, o damlaları takip etmektir ve çok geçmeden o geyiği bulurlar.
That's all you gotta do.
# Yapman gereken tek şey bu
Then you gotta do your work all the time when you're not doing that.
Sonra bunları yapmadığın tüm zamanlarda çalışmalısın.
Sign your name, that's all you gotta do.. .. before you get arrested.
Tutuklanmadan önce, tek yapman gereken şurayı imzalaman.
Look, you fellas do what you gotta do, but with all this shit that's been going on around here, if you whack D'Angelo, Glynn's gonna lock us down for good.
Bakın arkadaşlar siz ne yapmanız gerekiyorsa onu yapın. Burada olup biten bütün bu olaylardan sonra, eğer D'Angelo'yu haklarsanız, Glynn burayı sonsuza dek kapatır.
Is that what you want? All you gotta do is be consistent, for Christ's sake.
Tek yapman gereken mantıklı olmak.
So all you gotta do is avoid him... that's all right... I got it... on the last few hours on Friday... duck out early... turn off your answering machine... you should be home free, man.
Tek yapacağın onu duymazdan gelmek--Cuma günü... mesai bitimine doğru tamam, anladım diyerek... erken kaçacaksın... telesekreterini de kapatacaksın... işte özgürsün, dostum.
That's okay, because according to Cheeseman, all you gotta do is feel it.
Pekala, Cheesman'a göre, tüm yapman gereken şeyi onu hissetmek.
What matters is, that is a true story... and all you gotta do is keep thinking you can and keep playing, and you will win that race.
Önemli olan gerçek bir hikaye olması. Sadece yapabileceğini düşünmen ve oynamayı sürdürmen gerekiyor. Yarışı kazanacaksın.
That's all you gotta do.
Hepsi bu.
Now what puzzles me is how you kids can do a heist like that and the police don't find you n'all I gotta do is keep my ears open and follow my nose
Benim kafamı karıştıran bu işi sizin gibi tiplerin nasıl başarmış olması... Polis sizi bulamadı, tüm yapmam gereken kulaklarımı açık tutup burnumla kokuyu takip etmekti. Hey, Otis, senmisin?
We should do all of these things Oh, come on, honey that's easy for you to say All you gotta do is run a lousy marathon
Sanki bir sırla perçinlenmiş ve kıstırılmışsın.
- You ain't gotta do that, all right?
- Bunu yapmamalısın?
So all you gotta do is bring me the guy's blood that matches my sample.
Tek yapmanız gereken, bana elimdeki örneğe uyan adamın kanını getirmek.
When Burr Connor fired me, he just - the best thing that came out of that experience was, he was like, you gotta tell the truth about your life, and you have to be truthful about your work, and that's all I wanna do is just tell the fucking truth and I -
Burr Connor beni kovduğu zaman, o sadece bu deneyimden elimde kalan en iyi şey, yaşamınla ilgili gerçeği söylemen gerektiğini öğrenmekti, ve yaptığın işle ilgili dürüst olmayı, tüm istediğim sadece gerçeği söylemek ve...
All you gotta do is make it look like you believe that this one's real, no matter who's in the gallery. Okay?
Tek yapman gereken galeride kim olursa olsun taşın gerçek olduğuna inanman gerek, tamam mı?
That's all you gotta do.
Yapmanız gereken bu.
How come it's you that's gotta do all the chores?
Neden bütün işleri sen yapıyorsun?
So all you gotta do is have fun, let me know I can have fun and then when the time's right, that's when you make your move.
Yapman gereken eğlenmek, eğlendirmek ve doğru zamanı kollayıp hamleyi yapmak!
All you gotta do is look inside a child's eyes and.... And that's all it needs...
Tek yapmanız gereken bir çocuğun gözlerinin içine bakmak hepsi bu.
That's all you gotta do. Ready?
Tek yapacağın o, hazır mısın?
Men are so pumped to be with a body like hers, that all she's gotta do is just lay back and enjoy the ride, you see?
Bütün erkekler öyle bir vücutla beraber olmak ister ki ona sadece uzanıp zevkini çıkarmak kalır.
That's all you gotta do, go out and check.
Tek yapmanız gereken kontrol etmek.
All you gotta do is be bait, that's all.
Sadece yem olacaksın, o kadar.
That's all you gotta do, right?
Tek ihtiyacımız olen şey bu değil mi?
– That's all you gotta do.
- Tüm yapman gereken bu.
Walter, there's gotta be something that you can do. All right?
Walter, yapabileceğin bir şeyler olmalı, tamam mı?
I told you okay, you follow my lead... that's all you gotta do.
Sana söyledim, tek yapman gereken beni takip etmek.
- All right, so what do I do? - Oh, you gotta prove to Olivia that you and Vanessa are still just friends, despite the fact that you've seen each other's business.
- Olivia'ya Vanessa ile hâlâ arkadaş olduğunu ispatlamalısın, tabii birbirinizin diğer işlerini de görmeniz dışında.
All's you gotta do is drink, but don't let it get up your nose because that hurts.
Tek yapman gereken içmek ama sakın burnuna kaçırma çünkü can yakıyor.
That's $ 2.50. All you gotta do is just take it slow and enjoy yourself.
Tek yapman gereken sadece dikkatli ol ve keyfini çıkar.
You know, I gotta say, Chris, all my life I wanted to see you locked in a basement, but now that it's happened, all I want to do is get you out.
İtiraf etmeliyim ki Chris tüm hayatım boyunca seni bodrumda kilitli görmeyi istedim ama şimdide seni dışarı çıkarmak istiyorum.
That's all you gotta do, yeah?
Tek yapman gereken bu.
♪ Listen to me, baby, that's all you gotta do ♪
* Beni dinle, tatlım, tek yapman gereken bu *
- That's all you gotta do.
- Tüm yapabildiğin bu
That's all you gotta do is work the steps. I'm not doing another run.
Tekrar iş yapamam.
All you gotta do is show them that we're alive... act like you're gonna make the exchange... then you will have plenty of time to find your plane.
Tüm yapman gereken onlara yaşadığımız göstermen, takası yapacakmış gibi davranman, o zaman uçağı bulmak için çok vaktin olacak.
That's all you gotta do.
Yapman gereken bu.
I said, "Mick, you've gotta just toughen up and move on. " That's all you do, that's all we can do. "We just move on and do what we planned to do".
"Mick, güçlenip yoluna devam etmelisin tek yapabileceğimiz şey bu. yolumuza bakacağız ve planladığımız şeyleri yapacağız" dedim.
That's all you've gotta do and you've got the tournament.
Tek yapman gereken bu ve turnuvayı kazan işte.
That's all you gotta know how to do.
Tek bilmen gereken şey bu.