That's for you to decide tradutor Turco
149 parallel translation
That's not for you to decide.
Buna sen karar veremezsin.
Inside yourselves that is for you to decide.
Vicdanınıza kalmış....... karar sizin.
But, of course, that's for you to decide.
Ama tabii, tercih size kalmış.
If you decide to talk before that court's set up out there, we'll do what we can for you.
Eğer mahkeme kurulmadan önce konuşmak istersen...,... senin için elimizden geleni yaparız.
Well, that's not for you to decide, you know.
Buna sen karar veremezsin, biliyorsun.
You, um - you must have time to - you must have time to decide that for yourself.
Karar... Karar vermek için... Karar vermek için kendine zaman tanımalısın.
Well, now, that's for you to decide, isn't it?
Buna siz karar verirsiniz, değil mi?
That is for you to decide.
Karar vermek sana kalmış.
That's not for you to decide.
Bu sizin karar vereceğiniz bir konu değil.
'Cause if I decide to whisper into the Colonel's ear... that one of his lily-white officers has been rolling in the hay with Pocahontas... you're gonna face another court-martial for damn sure.
'Çünkü eğer albayın kulağına fısıldayıp... Onun bembeyaz subaylarından birinin samanlıkta Pocahontas'la yuvarlandığını söylersem... bir başka askeri mahkemeye çıkacağından emin olabilirsin.
That's for you to decide.
Buna siz karar verin.
That's not for you to decide and I don't care to discuss it.
Karar vermek sana düşmez ve ben de tartışmak istemiyorum.
- That's for you to decide.
- Buna sen kendin karar vereceksin.
That's for you to decide.
Buna karar verecek kişi senden başkası değil.
But that's for you To decide.
Ama karar sizin.
So, Mr. Orange... you're telling me that this good friend of mine... who did four years for my father... who, in four years, never made a deal, no matter what they offered him... you're telling me that now that he's free... and we're making good on our commitment to him... he's just gonna decide, out of the fucking blue... to rip us off?
Ve sen, Mr. Orange... kalkmış arkadaşım olan bu adam hakkında... babam için dört sene hapiste kalmış... dört sene boyunca önerdikleri hiçbir pazarlığa girmemiş... bu adam hakkında, tam şimdi serbest olduğunda... ve biz ona hakkını ödeyebildiğimiz bir zamanda... bize kazık atmaya ve yeryüzünden silmeye karar... verdiğini mi söylüyorsun?
I have a job that I have to do and you guys can just decide what's right for you to do, okay?
Yapmam gereken bir iş var ve siz ne yapacağınıza karar verme - hakkına sahipsiniz tamam mı?
Look, you wanna come with us, that's not for me to decide.
Bak bizimle gelmek istemene izin vermek benim işim değil.
That's for you to decide.
Senin kararına kalmış bu.
That's not for you or me to decide.
Bu benim yada sizin verebileceğiniz bir karar değil.
That's not for you to decide.
Bu karar senin için değil
If I decide to walk into Buffy's room, do you think for one microsecond..... that you could stop me?
Buffy'nin odasına girmeye karar verirsem beni durdurabileceğini bir an olsun düşünebiliyor musun?
Unfortunately, that's not for you to decide.
Maalesef, bu karar sana ait değil.
What do you mean that's for a jury to decide?
"Buna jüri karar verir" de ne demek?
The minute we try to make a deal for alien technology, you decide that they're the wrong kind of aliens!
Bizim yabancı teknolojilerle ilgili anlaşma yapmaya çalıştığımız her dakika, sen onların yanlış tipte uzaylılar olduğuna karar veriyorsun!
That's why we kept him here, boss, for you to decide.
Onu burda tutmammızn sebebi bu patron Ne yapacağımıza sen karar ver.
- I told you, it's over. I think that's for her to decide.
Bence buna o karar vermeli.
- That's not for you to decide.
Bu senin karar vereceğin şey değil.
The, er, smaller countries further down the table, and then you decide that you might want to bend the rules a little because you know, for instance, the Russian Ambassador has a passion for bird-watching and so does the Duchess of Bedford.
Küçük ülkeler masanın sonuna. Ama kuralları bazan az da olsa bozabilirsiniz örneğin, Rus büyükelçisi... kuş gözlem meraklısıdır, Bedford Düşesi de öyle.
That's not for you to decide!
Bu senin karar vereceğin birşey değil!
- That's not for you to decide.
- Buna sen karar vermedin.
- With respect, sir, - that's not for you to decide.
- Efendim karar sizin değil.
That's for you to see and decide for yourself, Ray.
Bunu kendi gözlerinle görüp karar vereceksin, Ray.
You need to decide if that's worth dying for.
Bunun için ölmeye değip değmeyeceğine karar vermeniz gerekiyor.
You need to decide for yourselves... if that's worth dying for.
Bunun için ölmeye değip değmeyeceğine karar vermeniz gerekiyor.
That's not for you to decide.
- Buna karar vermek sana düşmez.
Oh, that's not for you to decide.
Karar için Oh, bu değil.
That's for you to decide.
Bu senin kararın.
- That's not for you to decide.
- Bu senin karar vereceğin birşey değil.
That's for you to decide.
Bu karar sana kalmış.
I mean, you're pregnant, all right, and whatever you decide to do, that's a huge decision and that's a decision you're going to have to live with for the rest of your life,
Hamilesin, tamam mı? Ne karar verirsen ver bu büyük bir seçim. Hayatın boyunca birlikte olacağın bir seçim.
That's not for you to decide any more.
Artık kararları sen vermiyorsun.
But these rapid eye movements that help us decide where to focus... are mediated in the midbrain... and you can map opiate receptors there... and receptors for many of the other peptides.
Bu sık göz hareketleri orta beyinden kontrol edilir ve burada uyuşturucu alıcılarıyla pek çok başka peptidin alıcılarını bulabilirsiniz.
That's not for you to decide, Dr. Grey.
Bunun kararını sen veremezsin Dr. Grey.
Look, what's important for you two to keep in mind is that tonight's performance could decide someone's future.
Bak, Aklında tutman gereken bir önemli şey var. Oda bu akşam ki performansının, geleceğini değiştirecek olması.
That's not for you to decide!
Buna karar vermek senin işin değil!
That's for you to decide.
Buna karar verecek olan sizsiniz.
You create an artificially inflated value for that drug that is so huge that people decide it's worth murdering people in order to control this market.
Bu mal yapay bir enflasyona maruz kalıyor. Bu yüzden birileri piyasayı kontrol etmek için insan öldürmeyi göze alıyor.
And that's not for you to decide.
Ve bu karar sana ait değil.
But that's not for you to decide, is it, Mr. Pike?
Ama bu karar size kalmamış, değil mi Bay Pike?
I don't that's really for you to decide, now, is it?
- Buna karar verdiğinizi sanmıyorum.