That's not tradutor Turco
133,685 parallel translation
That's not exactly reassuring.
Bu pek de rahatlatıcı değil.
Even so, Luci, that's not the way Dad operates.
Öyle olsa bile, Luci, bu babamızın yapacağı bişey değil
Every bad thing that's happened throughout eternity is your doing, not mine!
Şu zamana kadar yaşanan her kötü şey senin isteiğin benim değil!
Now, that's not the Samael I remember.
Bu hatırladığım Samael değil.
That's not what I meant at all.
Ben öyle demek istemedim.
That's not the money, is it? Of course not.
O çantada ki para değil, değil mi?
Well, that's not true.
- Suçluları dışarı çıkarmada.
Yes, that's not happening.
Hayır. Bu olmayacak.
That's not possible.
Bu imkansız.
Oddly relieved that's not it.
Garip bir şekilde bu olmadığı için sevindim.
That's not starting over, that's... that's going backwards.
Bu baştan başlamıyor, bu... Geriye gidiyor.
And that's not good for anyone.
Ve bu kimseye iyi gelmiyor.
That's not a cape.
O pelerin değil.
No, that's not necessary.
Hayır, buna gerek yok.
And wondering whether or not that's possible is totally natural. But what isn't natural for me, anyway, is talking about that, so... Right.
Ve mümkün olup olmadığı hakkında endişelenmek tamamen doğal.
It is the goal, it's the mother lode, but this is not that.
Amacımız bu. İşimizin özü bu ama senin başına gelen bu değil.
That's not normal.
Bu hiç normal değil.
No, that's not happening.
Hayır, öyle bir şey olmayacak.
She won't be doing that either, Dr. Grey, not until it's safe.
Uçak güvende olana kadar inmeyecek Dr. Grey.
I, on the other hand, can't stop scratching my head, because a patient threw up in my hair, and now I'm convinced something might be crawling around in there, which is not a thing that anyone wants...
Fakat ben kafamı kaşımadan duramıyorum. Çünkü hastam saçıma kustu. Kafamda sürünen bir şeyler varmış gibi geliyor.
She's got a few ulcerations, but I'm not sure it's anything that needs additional repair.
- Ülserleşme var. Fazladan onarıma ihtiyacı olup olmadığından emin değilim.
No, that's not what I'm saying at all.
Ben öyle bir şey söylemedim.
my kid. And that's not your job.
Onunla ilgilenmek sizin işiniz değil.
That's not... whatever.
Hiç de bile! Her neyse.
- No, it's not that.
- Öyle düşünmüyorum.
That's not funny.
Hiç komik değil.
I... I think I need to see everything that's not the inside of a hospital.
Artık hastanede olmayan şeyleri görmem gerektiğini düşünüyorum.
Yeah, actually, that's not a bad idea.
Evet, aslında, bu kötü bir fikir değil.
You just hate my son because he's everything that you're not.
Oğlumdan nefret ediyorsun, çünkü o senin olmadığın her şey.
Yeah, but that's not what I asked.
Evet, ama sorduğum şey bu değil.
That's not where you want to visit your mom.
Anneni ziyaret etmek istediğin yer orası olamaz.
The captain's not gonna be so happy to hear that.
Kaptan bunu duymaktan memnun olmayacak.
That's not the first time we faced twin discrimination.
İkiz ayrımcılığıyla ilk karşılaşmamız değildi.
And what was weird is that for, like, the last five hours, we were just talking about Steve Harvey and whether or not his mustache is dope.
Garip olan da şuydu ki son beş saattir falan konuştuğumuz şey Steve Harvey'nin bıyığının ona yakışıp yakışmadığıydı.
That's not how things work.
İşler öyle yürümez.
You can't get rid of something that's super-dope and replace it with something that's not as dope.
Aşırı harika bir şey ortadan kaldırılıp yerine daha az harika bir şey koyulamaz.
Because you can't get rid of something... that's super-dope and replace it with something that's not as dope.
Aşırı harika bir şey... ortadan kaldırılıp yerine daha az harika bir şey koyulamaz.
" it is not about the color of that character's skin.'"
'Önemli olan şey karakterin derisinin rengi değil.'"
- [distorted voice] That's not so bad.
- Fena değilmiş.
Oh, Frankie, it's not that easy.
Frankie, bu o kadar kolay değil.
As tempting as that sounds, I think we both know that's not happening.
Kulağa ne kadar hoş gelse de ikimiz de bunun olamayacağını biliyoruz.
It's not like that.
Bu öyle bir şey değil.
Jules, it's not, it's just that I...
Jules, durum bildiğin gibi değil...
So it's not bad enough that I'm killing a man in cold blood.
Sanırım onu soğukkanlılıkla öldürecek kadar kötü biri değilim.
If there's one thing that I know about him is, he's not gonna stop.
Eğer onun hakkında bir şey biliyorsam o da hiç durmayacağı.
I'm afraid that's not possible right now.
Üzgünüm ama şu anda olmaz.
Yeah, and that's not the crazy part.
Evet, işin ilginç tarafı da bu.
That's not necessary.
Hiç gerekli değil.
It's just not worth risking everything that you have.
Elindeki her şeyi bunun için riske atmaya değer mi?
Hope that's not true.
Umarım doğru değildir. Sen iyi misin?
He's not the first one to think wielding that sword would make him a hero.
O kılıcı kullanarak kahraman olacağını... düşünen ilk kişi değil.
that's not fair 860
that's not good 589
that's not it 900
that's not true 2932
that's not funny 501
that's not the point 702
that's not possible 749
that's not how it works 183
that's not me 321
that's not mine 140
that's not good 589
that's not it 900
that's not true 2932
that's not funny 501
that's not the point 702
that's not possible 749
that's not how it works 183
that's not me 321
that's not mine 140