That it's tradutor Turco
281,343 parallel translation
- It's beyond that. You'll need me.
- Bunun ötesinde, bana ihtiyacın olacak.
You couldn't see it. That's why... Boom!
Göremedin herhâlde, ondan...
Cam... Cam, do you think it's possible with how upset you are about Fizbo that... that maybe you're seeing things?
Cam, Fizbo konusunda üzgün olduğun için olmayan şeyler görüyor olabilir misin acaba?
Not that it's any of your business, but I happened to be in the photo booth taking some solos.
Seni hiç ilgilendirmez ama fotoğraf kabininde fotoğraf çektiriyordum.
Well, if that's it for the feedback... - No, actually...
- Eleştirileriniz bittiyse...
It's just that some women have a hard time expressing their feelings.
Bazı kadınlar duygularını ifade etmekte zorlanabiliyor işte.
That's it?
- Bu kadar mı?
You're right. It's not that b...
Haklısın, o kadar da...
It's an exposé on cheap lumber that's got some chemical in it that's making people sick, and Closets, Closets, Closets, Closets bought a bunch of it.
İçinde insanları hasta eden bazı kimyasallar bulunan ucuz kereste skandalını ifşa ediyorlar. Dolaplar, Dolaplar, Dolaplar, Dolaplar da epey bir almış.
I'm merely pointing out that it's not singular in its power to separate a rare isotope from an abundant neighboring mass.
Ben yalnızca onun, ender bir izotopu çoklu bitişik kütleden ayrıştırmada tek olmadığını belirtiyorum.
Although, some people are saying it's too little too late, that you can't just show up and get credit for it.
Gerçi bazıları "iş işten geçti" diyor. Öyle pat diye gelip takdir toplayamayacağını söylüyorlar.
Well, it is intimacy like that that separates casual dating from something more serious.
Böylesi bir yakınlık, sıradan bir ilişkiyi ciddi bir boyuta taşır.
- It's just ironic that you won't ask me to do whatever it is because you're worried I'll judge you, but I'm judging you now for not trusting me, and that hurts.
- Seni yargılayacağım diye korktuğundan o şeyi benden istememen çok ironik çünkü şu an bana güvenmediğin için seni yargılıyorum ve çok inciniyorum.
- Okay, well, I think that's it.
- Tamamdır, bitti sanırım.
It's not like you've spent any time around that wood.
O kerestelerin yanında hiç durmadın ki.
Claire obviously bought some of that tainted lumber, and then she tries hide it?
Belli ki Claire o bozuk keresteden almıştı ve saklamaya çalışıyordu!
It's gonna haunt him never knowing if he would have made that shot.
O atışı yapıp yapamayacağını asla bilememek hiç aklından çıkmayacak.
If you clench on it because it is precious, that lowly and precious thing... is bound to die.
Değerli olduğu için sıkıca tutarsanız o mütevazı ve değerli şey şüphesiz ölür.
It's certain that you're mad, but you became mad in a nice way.
Delirdiğinize şüphe yok ama sevimli cinsten bir delilik bu.
It's just that. A past life.
Geçip gitmiş bir hayat sadece.
It's just that every day that I roam now, it is dark and deep, so every day is a dark, winter night, that's all.
Ancak içimdeki bu kinle başıboş dolanıp durduğumdan gün be gün soğuk bir kış gecesindeymişim gibime geliyor.
In your time of working as a grim reaper, it's been confirmed that you've used your powers for personal reasons.
Ölüm meleği olarak işbaşında olduğunuz esnada yeteneklerinizi şahsi sebepler için kullandığınız teyit edildi.
If it's that faint, it means you were in grave danger.
- Bu denli soluklaşıyorsa atlattığın tehlike oldukça büyüktü demektir.
But which is the original? That's it, isn't it?
İyi ama hangisi orijinal olan.
It's about that.
Evet. Bu yüzden.
[Reuben ] That's good, Titus, but I'd love to hear it a little bit more like... [ flatly ] ♪ His blood ♪ [ flatly] ♪ His blood ♪
Güzel ama duymak istediğim aslında... Onun kanı Onun kanı
I almost lost it when that silly friend of yours put it in donations.
Salak arkadaşın bağış bölümüne koymuş, az kaldı kaybedecektim.
It's amazing a machine can do that.
Bir makinenin bunu yapabilmesi etkileyici.
It's more than that.
Sadece o değil.
I had trouble recognizing other people's emotions, but that machine just made it so real.
Fakat makine bunu çok net ortaya çıkardı.
It's like I needed to go through that experience to know what exactly I don't want in a man.
Bu deneyim benim bir erkekte ne istemediğimi anlamamı sağladı.
I think it's best that I stay in here for the time being.
Bence en iyisi zamanı gelinceye kadar burada kalmam olur.
I would've given it to the horse, but that's another way to go.
Ata vermen için vermiştim ama o da olur.
Well, obviously, I have to make it very clear to him that it's over.
Açıkça ona bunun bittiğini açık bir şekilde söylemeliyim.
It's just that sometimes you can't see the answer without getting some distance from the problem.
Sadece bazen sorunun cevabını bulmak için ondan biraz uzaklaşman gerekir.
If that's the way you want it...
Eğer istediğiniz şey buysa...
It's just that...
- Bu sadece...
Are you going to pretend it was an easy field that year?
O yıl çalıştığımız alan kolaymış gibi bahsedecek misin?
No, no, no, I think that's a great idea and you should present it to Vernon.
Hayır, hayır, hayır. Bence güzel bir fikir ve bunu Vernon'a göstermelisin.
I just didn't think that a baby would change everything even before it's born.
Bebek doğmadan önce her şeyin değişeceğini düşünmüyordum.
It's you that's the control freak and it's you that wants me to conform to some fucking women's magazine.
Kontrol delisi olan sensin ve saçma kadın dergilerine uymamı isteyen de sensin.
Well, it's my body, Ian, and you better understand, I'm the one that's in charge of it!
Vücut benim, Ian. Ve kontrolün bende olduğunu da anla.
That's more like it.
Böylesi daha iyi.
You want to be on top of everything, and I understand that, but it's honestly not possible and you will make yourself ill.
Her şeyin başı olmak istiyorsun, seni anlıyorum. Ama dost acı söyler, bu mümkün değil. Kendini hasta yapacaksın.
Are you sure it's not you that's clinging on to your old life?
Eski hayatına bağımlı kalmadığına emin misin?
I asked you in here to talk about work, that's it.
Seninle burada sadece iş hakkında konuşmak istemiştim, hepsi bu.
It was a place for thinking and breathing and not for running around, because that's what the internet does to our minds, it pumps them up and sets us racing like rats in a maze.
Kütüphane, nefes almak ve düşünmek için mükemmel bir alan. Koşuşturma derdiniz yok. İnternetin beynimize yaptığı şey ise bu.
No, it's just random thoughts that go round in my head while I'm working.
Hayır, bunlar sadece çalışırken aklımdan geçen rastgele fikirler.
Keep it up for another three months and that's all it needs.
Üç ay idare et. Bütün ihtiyacım bu.
That's it. That's it.
İşte böyle, işte böyle.
- I don't think it's that.
- Bence böyle bir şey yapmaz.
it's fine 7136
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it's okay 22028
it's ok 4874
it's warm 139
it's not fair 795
it's friday 105
it's done 1271
it's been so long 173
it's over 4654
it's cold 680
it's okay 22028
it's ok 4874
it's warm 139
it's me 10254
it's not 5855
it's all right 8832
it's about damn time 34
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's only fair 72
it's just 7387
it's not 5855
it's all right 8832
it's about damn time 34
it's a boy 347
it's cool 1584
it's me again 322
it's a girl 287
it's only fair 72
it's just 7387