That wasn't tradutor Turco
27,410 parallel translation
The Castaños are crazier than ever, and that wasn't part of the plan.
Castanolar ipin ucunu kaçırdılar ve bu planda yoktu.
I wasn't paying that much attention.
Pek dikkatli dinlemiyordum.
- That wasn't there when I went.
- Ben gittiğimde yoktu.
- No, that wasn't.
- Evet, yoktu.
To make sure that the M2- - that wasn't on the lap board all by itself, we got the American to put other benchmark cars- - we call them benchmark cars, he calls them communist- - around the track, to see what's what.
Neyin ne olduğunu görmek için ve M2 tur tablosunda yalnız kalmasın diye Amerikan'ı diğer test araçlarına da koyduk. Biz test aracı diyoruz o komünist diyor.
That wasn't very good.
Pek iyi değildi.
That wasn't so scary.
O kadar da korkutucu değildi. Pekâlâ!
He wasn't that old or sick.
Yaşlı ya da hasta da değildi.
Wait, that wasn't part of the show.
Bir dakika, gösteride böyle bir kısım yoktu.
That wasn't the finale.
Bu final değildi.
- That wasn't a scream.
- Çığlık atmadım ben.
That wasn't weird.
Bu garip değildi.
Tell me something that wasn't on the news.
Bana haberlerde olmayan bir şey söyle.
And that wasn't even the crazy part.
Daha asıl olayı duymadın bile.
Nigga, that wasn't the deal, man...
Ulan anlaşmamız böyle değildi.
Even if it wasn't Deb, I still saw someone in that mask.
Deb olmasa bile o maskenin, içinde yine de birini gördüm.
- That wasn't my fault.
Benim hatam değildi.
It wasn't me, if that's what you're thinking.
Ben öldürmedim, eğer aklından geçen buysa.
I'm glad that wasn't the case.
Öyle olmadığına sevindim.
That meeting Jackson in Uwei as a young man wasn't a coincidence.
Jackson'la Uwei'de genç bir adam olarak tanışmanız tesadüf değildi.
That meeting Jackson in Uwei as a young man wasn't a coincidence.
Jackson'la Uwei'de tanışmanızın rastlantı olmadığını.
Besides, how could you possibly know if Jackson took that vial and it wasn't some doctor that removed it earlier?
Hem o tüpü bir doktorun değil de Jackson'ın aldığını nereden bilebilirsin?
When the animals changed, these people that recruited me told the government that I wasn't quite as dead as they'd assumed.
Hayvanlar değişmeye başladığında beni bu işe alan insanlar hükümete gidip benim aslında sandıkları gibi ölü olmadığımı söylediler.
That wasn't so bad.
Çok da kötü değildi.
Wasn't that the police station?
- O karakol değil miydi?
Well, why did somebody tell me there was a sting - that night if there wasn't?
- Madem yoktu neden birisi bana tezgah olduğunu söyledi?
See, it wasn't my fault that you dropped out in 10th grade.
Bak, 10. sınıfta okulu bırakman benim suçum değildi.
It wasn't like that.
Böyle değildi.
I wasn't lying when I said that I had to leave.
Gitmem gerektiğini söylediğimde yalan söylemiyordum.
I forgot or maybe I tried to forget, and I have seen some things this summer, things that... scared me... things that I wasn't prepared to see.
bu yaz da bazı şeyler gördüm, beni korkutan şeyler görmeye hazırlıklı olmadığım şeyler.
Maybe that wasn't a great idea.
İyi bir fikir değildi sanırım.
Your father thought your mother was hiding you. But that wasn't true, was it?
Baban, annenin seni sakladığını düşünmüş ama bu doğru değildi, değil mi?
Yeah, but I wasn't that bad.
O kadar da kötü değildi.
It wasn't really that bad with me, though, right?
Benimle yaşamak o kadar da kötü değildi, değil mi?
So, you know how Emma presented with a hangover but insisted that wasn't it?
Emma akşamdan kalma gibiydi ama içmediğinde ısrar ediyordu.
That was... that was way too much information, wasn't it?
Kişisel meselelerle seni boğdum, değil mi?
And second of all, it wasn't even like that.
Ve ikincisi, öyle bir olay yaşanmadı.
You saw what I said to me, that wasn't enough to- -
Kendime dediğimi gördün.
No, wait, that wasn't what I meant, I'm sorry, I just- -
Hayır. Öyle demek istemedim. Üzgünüm.
That wasn't what I meant.
Öyle demek istememiştim.
- That wasn't the deal.
- Böyle anlaşmamıştık.
See? That wasn't so bad, right?
Çok kötü değildi, değil mi?
I thought, the band wasn't going anywhere, so, screw them, and then I told mom and dad that they were all just trying to screw me over...
Grubun bir yere varamayacağını düşünüp onlara kelek attım ve annemle babama onların beni kazıkladıklarını söyledim.
And then they gave me a different life that, perhaps, I shouldn't have had if I wasn't.
Ve bana belki de başka türlü sahip olamayacağım... farklı bir hayat verdiler.
- You know that it wasn't us!
Bizim yapmadığımızı biliyorsun!
I hope that Warden Hagan wasn't too much of a hard-ass.
Umarım müfettiş Hagan seni fazla zorlamamıştır.
- That was a little snug, wasn't it, Tanner?
Burası da daracıktı değil mi Tanner?
I have a feeling that I wasn't here.
Sanki burada değilmişim gibi geliyor.
That wasn't part of the deal.
- Öyle anlaşmamıştık.
Peter Lewis copied a specific detail of Cullen's arm spreader, one that wasn't in a public record.
Peter Lewis Cullen'ın kol ayırıcıyla ilgili bir detayını taklit etti, bu detay halka açıklanmamıştı.
That I wasn't expecting.
Bunu beklemiyordum.
that wasn't very nice 41
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't your fault 51
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't a lie 16
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't your fault 51
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't a lie 16