English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ T ] / There's a

There's a tradutor Turco

145,980 parallel translation
And then there was a farmer named Robert... poor as dirt... yet he had two sons.
Ve Robert adında bir çiftçi de varmış. Sefalet içindeymiş ama iki tane de oğlu varmış.
It's green and nice there, and... you'll have a brother to play with and grow up with.
Orası yemyeşil ve çok güzel... ve birlikte oynayıp büyüyeceğin bir erkek kardeşin de var.
There's a ravine near here, and everyone will think he crashed during a supply run.
Yakınlarda bir dağ geçidi var... ve herkes erzak ararken kaza yaptığını düşünecek.
Maybe it's not about there being a reason why.
Belki de bir sebebi olması gerekmiyordur.
There's only one reason they're saying that to me, and it's'cause I'm engaged to an incarcerated man who is also a minority...
Bunu söylemelerinin tek sebebi tutuklu ve azınlık bir adamla nişanlı olmam.
Well, I'm picking up a power source on the surface right where Command said it would be, but I can't raise Saw on any channel. There's only static.
Tam da Komutanın olduğunu belirttiği yerden bir güç kaynağının bilgisini alıyorum fakat Saw'a hiçbir telsiz kanalından ulaşamıyorum.
There's a temple up ahead and probably an entrance to the underground passages.
Önümüzde bir tapınak var ve büyük ihtimalle yeraltına giden bir giriş.
There's a breeze.
Bir esinti var.
There's a bunch more.
- Bunun gibi baya şey var.
There's not a scratch, Detective.
Sıyrık bile yok Dedektif.
So, you know, what we got to do... check the books, see if there's a record of a donation.
Ne yapmamız gerektigini biliyorsun, kayıtları kontrol edecegiz... bagısın kaydı var mı ona bakacagız.
There's a whole bunch of bureaucratic hoops to jump through to set up an interview.
Bi görüşme ayarlamak için geçilmesi gereken bir sürü bürokratik aşama var.
Okay, Maze, this is an interrogation disguised as a casual dinner. There's no need to get dolled up.
Tamam Maze, bu rahat bir akşam yemeği kılığında bir sorgulama, körüklenmeye gerek yok.
Maybe it's a good thing there's another day on your 72-hour hold. You know?
Belki de bu iyi bir şey 72 saat bekletmen için bir gün daha var.
Oh, nice try, Maze, but I happen to know there's a few that you care about.
İyi deneme, Labirent, ama bilirim Önem verdiğin birkaç şey var.
I mean, there's a great opportunity for upward mobility.
Demek istediğim, yukarı hareket edebilmek için harika bir fırsat var.
There's a total of 53 cases.
Toplam 53 dava var.
I think there's been a terrible mistake.
Burada bir yanlış anlaşılma olduğunu düşünüyorum.
We couldn't see it from Maggie's dioramas, but, there is a pattern.
Maggie'nin diyoramalarında göremedik ama bir düzen var.
Sir, I know have a lot of bad news today, but the security system in the building shows there's a backup generator.
Efendim, biliyorum bugün çok fazla kötü haber aldınız ama binanın güvenlik sistemi bir yedek jeneratör olduğunu gösteriyor.
I mean, there's a remote possibility, but it's not gonna kill you right now.
Uzak vadede mümkün ama şu anda olmayacağı kesin.
Oh, there's a protocol.
Protokol var.
Edwards, there isn't a doctor in this hospital who hasn't found themselves making the same mistake.
Edwards, bu hastanede benzer hatayı yapmamış bir tane bile doktor bulamazsın.
One minute, some guy with a beard's sitting there, and next thing I know, there you are.
Az önce sakallı biri oturuyordu. Birden bire sen çıktın.
There's a flight attendant on the floor up there.
Orada da bir uçuş görevlisi var. Hangisi?
All right, look. There's a plane full of freaked out people here.
Bir uçak dolusu korkmuş yolcu var.
Now, there's usually a lull after a bomb hits before the next one explodes.
Genellikle ilk bomba vurduktan sonra diğer patlamayla arasında sakin geçen bir an oluyor. Sen o anı bekleyeceksin.
I, on the other hand, can't stop scratching my head, because a patient threw up in my hair, and now I'm convinced something might be crawling around in there, which is not a thing that anyone wants...
Fakat ben kafamı kaşımadan duramıyorum. Çünkü hastam saçıma kustu. Kafamda sürünen bir şeyler varmış gibi geliyor.
Ah. I bet there's a pig, too.
Bahse girerim domuz da vardır.
I mean, if we go that route, we're just... yeah, well, there's a high likelihood of failure and we're just back here in six months amputating a nonfunctioning hand.
O yola girersek başarısızlık olasılığı yüksek. Altı ay sonra işlevsiz el yüzünden yine ampütasyon kararına dönebiliriz.
Do you understand that "against medical advice" in this case means if you take Liam now, there's a very real chance Liam will die?
Tıbbi tavsiyeye karşı gelmenizin Liam'ı eve şimdi götürürseniz büyük olasılıkla öleceği anlamına geldiğini anlıyor musunuz?
You know there's only six doctors in the world that can do this surgery, and I am one of them? Look, we have a shot... no.
Dünyada bu ameliyatı yapabilecek sadece altı doktor var ve ben onlardan biriyim.
There's a sense you're playing it safe.
Risk almadığını düşünüyorlar.
Yeah, but there's, like, a lot going on, right?
Evet ama bir sürü şey oldu.
Ugh! There's gotta be a way out of here!
Buradan çıkmanın bir yolu olmalı.
There's got to be a way to open it!
Kapıyı açmanın yolu olmalı.
- There's a lockdown!
- Hastane tecrit altında.
- There's a rapist on the loose?
- Kaçak tecavüzcü mü var?
Dr. Webber, there's a protocol when it comes to this...
Bu tür durumlarda protokole uymalıyız Dr. Webber.
Dr. Minnick... I don't believe that there's a place for you in my hospital any longer.
Dr. Minnick artık hastanemde size yer olduğunu düşünmüyorum.
There's a store a little further down.
Biraz ileride bir mağaza var.
Listen, there's a chance...
Bak, bir şansımız var...
There's a difference!
Arasında fark var!
There's always a way.
Her zaman bir yol vardır.
Without a sonogram, there's no way of fully knowing what we're doing.
Sonogram olmadan,... yaptığımız şeyden emin olamayız.
Yeah, well, there's not a lot of people left around here.
Evet, pekala, bu civarda çok fazla insan yok.
What if there's a reason the mist is here?
Peki ya sisin burada olmasının bir nedeni varsa?
If I was getting my ass kicked, there must have been a reason.
Eğer kıçımı tekmeleteceksem bir sebebi olmalıymış.
There's a couch in the manager's office.
Müdürlüğün ofisinde bir kanepe var.
If there's a service exit, it might lead to the parking lot.
Eğer bir servis çıkışı varsa, bu bizi otoparka götürebilir.
There's a lot more to him than I thought.
Onun için düşündüğümden daha fazla anlamım var.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]