There's a big difference tradutor Turco
285 parallel translation
Yes, but Peter says there's no difference at all between a small lie and a big lie.
Evet, ama Peter, yalanın büyüğü küçüğü olmaz der.
There's a big difference.
Çok büyük fark var.
It seems there's a very big difference.
Arada çok fark varmış.
A refugee soon learns that there's a big difference between the two.
Bir mülteci, kısa süre içinde ikisi arasında büyük bir fark olduğunu anlar.
There's a big difference.
Arada büyük fark var.
There's a big difference.
Bu büyük bir fark Doktor.
Oh, sure, there's a big difference.
Tabii, çok büyük bir fark var.
There's a big difference.
Arada büyük bir fark var.
There's still a big difference
Arada uçurumlar var!
It's clear that between a ceasefire and an armistice, there's a big difference.
Mütareke ile ateşkes arasında büyük bir fark olduğu açıktır.
You never could tell gold-shine from lizard shit, and there's a big difference.
Sen kertenkele pisliğini altın pırıltısından ayırt edemezsin ve arada büyük fark vardır.
And there's a big difference between love and infatuation.
Aşkla kara sevda arasιnda da çok fark var.
There's a big difference.
Arada çok büyük fark var.
On the outside, of course, but inside, there's a big difference.
Dışarıdan benziyorlar, ama iç dünyaları birbirlerinden çok farklı.
There's a big difference.
Büyük fark var.
There's a big difference between me and Abboar.
Benimle Abboar arasında çok fark var.
'Boulder Belly is fat. There's a big difference.'
İkisi arasında büyük fark var.
There's a big difference between us.
İkimiz çok farklıyız.
But there's a big difference between my drinking and yours
Ama benim içmemle senin içmen arasında büyük bir fark var.
There's a big difference between you and me.
Seninle benim aramda büyük fark var.
- There's a big difference.
- Arada büyük fark var.
I appreciate what you're saying, Dr. Wrightwood, but there's a big difference between your story and mine.
Düşünceniz için teşekkürler, Dr. Wrightwood, ama sizin öykünüzle benimki arasında büyük fark var.
There's a big difference between mostly dead and all dead.
"Genel olarak ölü" ile " tamamen ölü arasında dünyalar kadar fark var.
There's a big difference.
İkisi farklı.
If you try to compare, the situations and the environment that we live in here with the environment that we live in Brazil, there's a big difference.
Eğer, yaşadığımız bu yer ile Brezilya'daki ortamı mukayese etmek isterseniz aralarındaki büyük farkı görürsünüz.
There's a big difference between knowing about an affair and having love letters crammed down your throat.
Bir aldatma olayını bilmek ile boğazına tıkanmış aşk mektupları bulmak arasında büyük bir fark vardır.
There's a big difference between you.
Aranızda büyük yaş farkı var.
Because when a coup d'état has occurred there's a big difference between an autopsy performed by civilian doctors and one that is performed by military doctors under orders.
Plan, Küba'nın tekrar işgali için Kübalı mültecileri eğitmekti. Banister'ın bürosu, Dallas'tan New Orleans'a... ve Miami'ye uzanan mühimmat hattının parçasıydı. Silahları, patlayıcıları stokluyorduk.
There's a big difference.
Arada büyük fark var!
There's a big difference between wanting to die and not fearing death.
Ölmek istemekle ölümden korkmamak arasında büyük fark var.
There's a big difference.
İkisinin arasında büyük fark var.
I created the exocomps to be tools. And there's a big difference between Data and a tool.
Ben dış üniteleri birer alet olarak yarattım ve Data ile bir alet arasında çok büyük farklar var.
Doctor, there is a big difference between you and a virus, but both are alive.
Doktor, sizinle bir virüs arasında da çok büyük farklar var ama ikiniz de canlısınız.
There's a big difference.
Ondan korkuyorlar.
There's a hell of a big difference... Between being a compulsive womanizer and a murderer.
Bir kadın avcısıyla bir katil arasında çok büyük bir fark vardır.
And there's a big difference.
Arada büyük bir fark var.
I think about how those people are out there every day... making a difference, leading big lives... and how they refuse to be intimidated by the tremendous odds of failure they face.
Her gün bu insanların işlerine gidip,... fark yarattıklarını, hayatlara yön verdiklerini... Ve karşılaştıkları başarısızlık ihtimali korkusunu nasıl reddettiklerini...
There's a big difference between nasty looks and raising the dead.
Kendini savunmakla, ölüleri canlandırmak arasında büyük fark vardır.
I also know now that there's a big difference between what justice is and what the law is.
Ayrıca şimdi anlıyorum ki aralarında büyük bir fark var adaletin ne olduğu ve kanunun ne olduğu hakkında.
There's a big difference there.
Bak ne diyeceğim.
I'm tired of this, and there's a big difference between getting along with and not being able to live without.
Biriyle aranın iyi olmasıyla onsuz yaşayamamak arasında fark var! - O da ne demek?
There's a big difference.
Çok fark eder.
There's a big difference between marriageable material and a fling in the jungle.
Ormanda hoşça vakit geçirmekle evlenmek arasında büyük bir fark vardır.
There's a big difference between wanting to fuck a woman and wanting to kill her.
Bir kadını sikmek istemekle öldürmek arasında büyük fark var.
- There's a big difference.
- Arada fark var.
There's a big difference there.
- Burada büyük bir fark var. - Hayır, hayır.
There's a big difference.
Burada büyük fark var.
There's a big difference.
Aradaki fark büyük.
But now there's a big difference.
Ama şimdi büyük bir fark var.
There's a big difference, love.
Arada büyük bir fark var, hayatım.
There's a big difference between demanding and obnoxious.
Israrcıyla itici arasında dağlar kadar fark var.
there's always hope 39
there's a way 67
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's another one 165
there's always one 16
there's always a choice 42
there's a way 67
there's always another way 25
there's a woman 38
there's an 48
there's always a way 57
there's always something 47
there's another one 165
there's always one 16
there's always a choice 42