English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ T ] / There's more to it

There's more to it tradutor Turco

998 parallel translation
And there's one more message that I want you to relay to him. I'm working hard to find the necklace... so I hope that he's not the one to find it.
Artık ben araştırmaya başlayacağım için artık o araştırmaz umarım.
But there's more to it than that, Kemp.
Ama bununla kalmadı, Kemp. Artık anlıyorum.
May it please Your Lordship, but there's a deal more to be said!
Lütfen Baş yargıç, sözden başka anlaşma var!
No, there's more to it than that!
Hayır, bundan fazlası da var!
There's more to it than that.
Dahası da var.
Excuse me, sir, but there's a little more to it than that.
Affedersiniz, efendim, ama buna sebep olan sadece rüzgar değil.
Step down to Lloyd's and take out an insurance policy and it won't cost you more than it did last week when there was no talk of a comet or the world running into one.
Lloyd's şirketine gidip sigorta poliçesi yaptırsan sana geçen haftadan daha pahalıya patlar. Çünkü geçen hafta kuyrukluyıldızdan ve dünyanın sonundan bahseden yoktu.
There's a whole lot more to it, but that's the gist of it
Daha bir dürü şey yazıyor ama bunlar özeti.
There's one thing more I've got to say, and it is this.
Size söyleyeceğim son bir şey var.
If it comes to the point where a woman doubts her husband's sincerity... there's nothing more to do.
Kadın, kocasının içtenliğinden şüphe duymaya başladığı an daha fazla yapılacak bir şey kalmamış demektir.
I can't get over the feeling that there's more to it than that that there's something else something beyond Becquerel's explanation.
Becquerel'in buluşundan daha fazlası olabileceği daha farklı sonuçlara ulaşılabileceğini biliyorum
Because it is a 100-to-1 shot. Because it's so much more than "line of duty." Because there's so little chance of any of us coming out of it.
Şansımız yüzde bir olduğu için... bu iş emir komuta meselesini aştığı için... herhangi birimizin hayatta kalma şansı çok düşük olduğu için... bunu sizinle tartışma gereğini duydum.
But if it's true, then there's all the more reason for you to find Jacqueline.
Eğer dedikleri doğruysa Jacqueline'i bulmak için daha fazla sebebin var.
Porter, there's one more bag. I think it got taken to the other car. - Will you get it, please?
Bayım, arabada bir çanta daha var, onu getirebilir misin lütfen?
Now, would you believe it, that was 45 years ago... and every time I get a few dollars ahead... There's always somebody that seems to need it more than you do.
Şimdi, inanır mısın, 45 yıI önceydi o, ne zaman elime biraz para geçse... hep senden daha fazla ihtiyacı olan birileri oluyor.
Already it has been under construction for more than half a century, and for that, there is exactly 16 miles to show.
Yapımına başlanalı şimdiden yarım yüzyıl geçmiş. O zamandan beri sadece 16 mil yapılmış.
It's a difficult decision, Mr. Bogardus... to decide that there'll be no more St. Mary's.
- Bu, alınması zor bir karar. St Mary diye bir yerin olmamasına karar vermek.
There's a lot more to it.
- Daha çok var.
But there's more to it than that.
Ama dahası da var.
There's more to it than that, Michael.
Bu işin içinde bir iş var Michael.
If we could stop them, we would. But a clue that's so vague... it's not much more use to us than no clue at all... unless you think there's something phony about this call... and somebody's planning to murder you.
Durdurabilsek durdururduk ama elimizdekiler bu kadar belirsizken neredeyse hiçbir ipucumuz yok gibi bir durumdayız.
There's a great deal more to it than that Mrs. Tremayne.
Daha büyük bir çarkın parçası bunlar Madam Tremayne.
- There's more to it than size.
- Büyükten de öte.
I don't quite know how to say it... but there's a mature quality about her that's disturbing in a child... and my husband and I thought that a school like yours... where you believe in discipline and the old-fashioned virtues... might perhaps teach her to be more of a child.
Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum bir çocuk için rahatsızlık verecek kadar olgun tavırları var. Kocam ve ben, okulunuz gibi disiplin ve geleneksel ahlak kurallarına önem veren bir yerin ona biraz daha çocuk olmayı öğretmesi gerektiğini düşünüyoruz.
I'm sorry, Stepp, but there's nothing more to be done about it.
Üzgünüm, Stepp ama burada daha yapılacak bir şey yok.
Oh, no. No, it's just that we get more newspaper attention when there's a legalized killing about to take place.
Hayır, hayır bu sayede gazetelerin ilgisini daha çok çekiyoruz yasal bir cinayet gerçekleşmesi ilgi çekiyor.
I've told you in this job, even when it's finished there's always one more thing to do.
Söylediğim gibi bu işte, iş bittikten sonra bile, hep yapılacak bir iş daha vardır.
Well, there's more to it.
Şey, dahası var.
There's more to it than that.
O kadar basit değil.
Wait. There's more to it
Dur, daha bitmedi yahu!
I think there's more to it than that.
Sanırım, bundan daha fazlası var.
There's nothing more beautiful, you've got to see it with your own eyes.
Daha güzel bir şey yok, kendi gözlerinle görmen lazım.
There's more to it than just switching places.
Biliyor musun? Sadece birbirimizin yerine geçersek daha fazlasını elde ederiz.
- Well, there's more to it than that, sir.
- Aslında hepsi bu kadar değil efendim.
All right, so she's scared. There's more to it than that.
Ama bundan daha fazlası var.
Then there's no more to it.
O halde konuşacak bir şey yok.
- All this lovely scenery - Wa-ba, ba, wa-ba, ba - And there's more to it than greenery
Bu güzel manzarada Yeşillikten fazlası da var
Oh, there's much more to it than that, as I have mentioned to you on the telephone.
Oh, Tabiki size telefonda bahssettiğimden, daha çok daha fazlası var.
No, I think there's something more to it than that.
Hayır, sanırsam bundan fazlası var.
There, that's the Great Seal of England, don't lose it, without the seal, there's no more England and we'll all have to pack up and go back to Normandy.
İşte, İngiltere'nin büyük mührü, kaybetme, bu mühür olmaksızın İngiltere ülkesi olmaz. Ve bizler de pılımızı pırtımızı toplayıp
I don't know if the evidence is as damning as it seems. I do know it's sufficiently damning to proceed as if there were more than a few grains of truth in it.
Deliller göründüğü kadar mahkum edici mi, bilmiyorum ama... sanki bir şey varmış gibi ilerlemek için... birkaç parça bilgi kırıntısından daha fazlaymış gibi görünüyorlar.
But there's more to it.
Ama bundan fazlası var.
He could handle a marriage financially, but there's more to it than that.
Parasal açıdan evliliğe hazır olabilir ama iş bununla bitmiyor.
There's more to it than that.
Fazlası var.
There's even more to it.
Dahası var...
But there's more to it, too good a story if it ended all like that.
Ama bundan fazlası da var,... tamamen bu şekilde bitse gayet güzel bir hikâye.
There's nothing more to it.
Başka söylecek bir şey yok.
It's to drive people out so there's more turnover.
İnsanların gitmesini sağlayarak böylece daha çok iş hacmi oluşturuyorlar.
- No, there's more to it than that.
- Hayır, başka konular da var.
There's more to it.
İzleyin.
Even if there's no poverty to be seen, because the poverty's been hidden even if you got more wages and could afford to buy more of these new and useless goods and even if it seemed to you that you never had so much that is only the slogan of those who have that much more than you.
Sefaletin üstü iyi örtüldüğü için ortada gözle görülür bir sefalet kalmamış olsa bile maaşlarınız arttığı için bu yeni ve işe yaramaz ürünlerin daha çoğunu almaya gücünüz yetiyor olsa bile ve size daha önce hiç bu kadar çok şeyiniz olmamış gibi gelse bile hâlâ sizden çok daha fazlasına sahip olanların savaş çığlığıdır bu sadece.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]