There's nothing else to do tradutor Turco
108 parallel translation
There's nothing else for me to do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
- In that case, there's nothing else to do...
- Evet?
There's nothing else for you to do.
Yapacak bir şey yok.
We talked it over and there's nothing else to do.
Bunun hakkında epeyce konuştuk, yapacak başka bir şey yok.
But there's nothing else for you to do.
Ama başka çaren yok.
There's nothing else to do but kill him the minute he appears.
Onu görür görmez vurmaktan başka çare yok.
- There's nothing else to do.
- Yapacak bir ºey yok.
There's nothing else to do there.
Orada yapacak başka bir şey yok.
But I am. There's nothing else for me to do.
Yapabileceğim başka bir şey yok.
I don't want to go. But there's nothing else for us to do.
Mektup onda olduğu sürece yapacak bir şeyimiz yok.
There's nothing else to do here.
Burada yapacak başka bir şey yok.
No, I'm right... there's nothing else to do.
Ben yapamam. Yapacak başka bir şey yok.
Well, I guess there's nothing else to do except to walk to the nearest station.
Şey, sanırım en yakın durağa kadar yürümekten başka çare yok.
We work because there is nothing else to do.
Çalışıyoruz çünkü yapacak hiçbir şey yok.
At home, there's nothing else to do. It doesn't matter.
Ben her zaman gidiyorum, zaten yapacak başka iş yok ki.
There's too many people in this town with nothing else to do but talk.
Burada konuşmaktan başka yapacak şeyi olmayan çok insan var.
There's nothing else to do.
Yapacak başka şey yok. Yok mu?
Well it's a disgrace, it's a shame... it's absurd, ridiculous and its just plain silly and there's nothing else... to add unless it's to say that your stable is infamous, oh Caesar! But you really do have to face the facts oh Queen, that Egypt is decadent.
Ama Kraliçe, yüzleşmek zorunda olduğunuz gerçek, Mısır'ın itibarını yitirmekte olduğudur.
There's nothing else left for me to do!
Yapabileceğim hiçbir şey kalmadı!
There's nothing else to do then.
Yani yapacak fazla bir şey yok.
There nothing else to do there, so they begin to write.
Ortada hiçbirşey yok, yazışıyorlar.
There's nothing else to do.
Burada yapacak başka bir şey yok.
There's nothing else for me to do
Başka bir şey yapamam ki
There's nothing else we can do. We just have to go on.
Yapabileceğimiz bir şey yok, devam etmek zorundayız.
There's nothing else to do around here.
Yapacak başka bir şey yok.
There's nothing else to do, Nora. Come on. OK.
Yapacak başka birşey yok Nora.
Short of the tumor jumping out and singing, there was nothing else it could do to get recognized.
Tümörüm artık dşarı çıkmış, bağırıyordu. Fark edilmek için yapabileceği başka bir şey yoktu.
Of course, I suppose that we've both got our work to do... so if there's nothing else right now...
Ama elbette ikimizinde yapacak işleri vardır... eğer konuşacak başka bir şey yoksa...
There's nothing else to do.
Yapacak başka bir şey yok.
I do that because there's nothing else to do.
Öyle yapıyorum çünkü başka yapacak hiçbir şey yok.
W - well, partly since there's nothing else to do, and partly so we can come by a big score later.
Kısmen orada yapacak bir şey kalmadı, Ve kısmen büyük ödülü sonra alacağız.
There's nothing else to do around here.
Yapacak o kadar çok şey varken...
There's nothing else for you to do except hold his hand, which is my job.
Senin yapacağın bir şey kalmadı. Elini tutmak hariç ki, bu benim işim. - Tamam.
- No, no, this has nothing to do with you, but I've been having these flashes, and I'm somewhere else, and Matala's there.
- Yo, yo, seninle bir ilgisi yok, ama bazı görüntüler görüyorum. başka bir yerlerdeyim, ve Matala da var.
- There's nothing else to do.
- Yapacak başka bir şey yok.
There's nothing else we can do. Unless you want to press charges.
Şimdi, kanıtımız olmadığı için hiçbir şey yapamayız.
And there's nothing you or anybody else can do to change that.
Ve bunu ne sen ne de başkası değiştirebilir.
There's nothing else we can do but wait. It's up to Prue and Cole.
Beklemekten başka yapabileceğimiz birşey yok Herşey Prue ve Cole'a bağlı.
There's nothing else to do around here, is there?
Bunun okul ile bir ilgisi yok, değil mi?
I don't want anything to fall back on. There's nothing else that I want to do.
Yönetmenlik tutmazsa yapabileceğim bir şeyler olmasını istemiyorum çünkü yapmak istediğim başka bir şey yok.
Well, at the starting buoys there's nothing else to do but run your preflight check and hope all your hard work pays off. It's a tense time.
Evet, başlama çizgisinde uçuş öncesi kontrolleri yapmaktan ve tüm emeklerinizin karşılığını almayı ummaktan başka yapacak bir şey yoktur.
We've been waiting to see if the chemotherapy helped, but they just found out recently that there's nothing else they can do.
- Kemoterapi yardımcı olur diye bekledik ama... - Sadece yeni anladılar ki yapacak başka bir şey yok
Yeah, there's nothing else to do in that fucking town.
Evet, orda başka bi bok yok
If they think it's time to overthrow the system, there's nothing you... or anyone else can do.
Eğer onlar bu düzenin yıkılmasını düşünüyorlarsa. Sizin ya da bir başkasının yapabileceği hiçbir şey yok.
Well, at least there's nothing else Burns can do to me.
En azından Burns'un bana yapacağı bir şey yok.
I am going to the top, and there's nothing you or anyone else can do about it.
En yükseğe çıkacağım ve hiçbir kimse veya herhangi birşey beni durduramayacak.
Now, there's really nothing else to do but take a seat.
Şu an oturup beklemekten başka yapılacak bir şey yok.
We're both stuck here on this base and there's nothing else to do.
İkimiz de burada sıkışıp kaldık ve yapacak başka hiçbir şey yok.
'Cause there's nothing else to do.
Çünkü yapacak başka hiçbir şey yoktur.
Sometimes there's nothing else to do but just let go.
Bazen olayları akışına bırakmaktan başka yapacak birşey kalmıyor.
There's nothing else to do.
Başka bir şeyler.