There's nothing in it tradutor Turco
511 parallel translation
And I tell you, there's nothing in it.
Size söylüyorum, bundan bir şey çıkmaz.
You caught me in a truth, and it seems there's nothing less logical than the truth.
Doğru söylüyorum, ama gerçekler çok mantıksız görünüyor.
There's nothing in it.
- Bunu. Bunlar boş şeyler.
I don't know what you have in mind about helen Chester and me, but there's nothing to it.
Helen ile benim hakkimda düsündüklerin : Dogru degil.
And it made me feel a little queer in the belly... to have her sitting right there in the room, playing Chinese checkers... as if nothing were going to happen.
Ve onun orada öylece Çin daması oynuyor olması midemde tuhaf bir hisse sebep oluyordu....... sanki hiç bir şey olmayacakmış gibi.
But you can see there's nothing in it.
Ama bunun içinde hiçbir şey göremezsiniz.
I've got a life worth fighting for and there's nothing in this world... I wouldn't do to keep it just the way it is.
Uğruna savaşılacak bir hayatım var ve bunu korumak için... bu dünyada yapmayacağım şey yoktur.
And there's nothing wrong in going out with the boss... - if it'll bring a couple of bucks into the house.
Ayrıca, evin içine fazladan para girecekse patronla yemeğe çıkmanın yanlış bir tarafı yok.
There's nothing like it in the world.
Dünyada bir eşi yoktur.
There's nothing in it for me. Get your father.
Onda bana bir şey yok.
Nothing like it has ever been exploded before. We're going to be pretty close, but there are observers in a forward bunker who will be a lot nearer than us.
Daha bunun gücüne yakın hiç bir şey patlatılmadı Biz oldukça yakın olacağız fakat ilerideki siperde sığınan gözlemciler bizden çok daha yakın olacaklar.
There's nothing in it but water.
İçinde sudan başka bir şey yok.
Probably nothing, but we're not going in there... until I'm sure it's safe.
Bir şey yok, ama orasının güvenli olduğundan emin olana kadar oraya girmeyeceğiz.
There's nothing in it.
İçinde birşey yok.
But when you've drawn it out, there's nothing in it.
Ama dışarı çıkarınca içinde bir şey yoktur.
There's nothing simple about it like we had in the last one.
Sonuncusu gibi basit değil.
There's nothing on it, I'll fill it in later.
Bir şey yazmıyor ama merak etme.
There's nothing wrong in surrendering to overwhelming odds provided we do it in a military fashion.
Unutmayın. Sizden üstün olanlara teslim olmanızda yanlış bir şey yoktur. Yeter ki askeri bir üslupla yapılmış olsun...
We meet for an instant and there's really nothing to say nor time to say it in.
Birden karşılaştık ve ne söyleyecek bir şey var ne de kaybedecek zaman.
There's nothing in it except one chair.
Odada tek bir sandalye dışında hiçbir şey yoktur.
It is my personal opinion, however that there's nothing in what we've heard that is new to Viennese physicians.
Bu benim kişisel görüşüm ama duyduklarımız içinde Viyanalı hekimler için yeni bir şey yok.
In the National Unity system, he who fell out could be left to die, and there would be nothing wrong about it after all.
Ulusal Birlik sisteminde,... anlaşamadıklarını ölüme terk ederlerdi,... nihayetinde bu yanlış bir hareket olurdu.
And the junkman's going to put it in the furnace and skwodge it all up till there's nothing left.
Hurdacı da onu fırına atacak geride hiç bir şey kalmayıncaya kadar eritecek.
- There's nothing in it.
- Gazetede bir şey yok ki.
And there's nothing in the universe can stop it.
Ve evrendeki hiçbir şey bunu durduramaz.
There's nothing perverse there aside from what you see in it.
Anlattığın kadarıyla yani senin gözünden ahlakdışı elle tutulur hiçbir şey göremiyorum.
My mother is really, she really lives in a lot of pain because she's sure I'm going to go to hell and there's nothing I can do to tell her that there is, that it just does not exist for me.
Annem... o gerçekten, çok acı çekmiş. çünkü başımı derde sokacağımdan falan emin ve bu konuda yapabileceğim hiçbirşey yok.
In any event, there's nothing I can do about it.
Hem bu konuda elimden hiçbir şey gelmez.
"There is nothing in this human world of ours that is not in some way right... however distorted it may be."
Ne kadar çarpıtılmış olursa olsun yaşadığımız şu dünyada hiçbir şey yok ki tam anlamıyla düzgün olmasın.
But there's no place in that book where it says nothing about killing a Chinese.
O kitapta Çinli öldürmekle ilgili bir şeyler yazan hiç bir bölüm yok.
In admission, there's nothing about it.
Ayrıca, hakkında bir şey de yok.
" There's nothing personal in it, you understand, but it just has to be done.
" Bu kişisel bir şey değil, anlarsın, ama yapılmak zorunda.
There's nothing sacred about a hole in the ground... or a man that's in it... or you, or me.
Yerin altına açılmış bir deliğin ya da orada yatan adamın, senin, benim hiçbir kutsal yanı yok!
There's nothing in it.
İçinde hiçbir şey yok.
- There's nothing in it.
- İçinde hiçbir şey yok.
I mean, there's a moment when you needn't, and then there's another moment when you know that nothing in the world can keep it from happening.
Yani, öyle bir an olur ki ihtiyacın olmaz sonra da dünyadaki hiç birşeyi engelleyemediğini anladığın başka bir an daha olur.
If there is a truth, written in black and white, it's that nothing is yours.
Yazılmışsa gerçek siyah beyaz O da hiçbir şeyin sana ait olmadığıdır
Ah, yes. There's nothing quite like it in the universe.
Evet, evrendeki hiçbir şey buna benzemez.
- And it isn't dangerous? - Only if there's nothing in there.
- Sadece orada bir şey yoksa.
There's nothing quite like it in the universe.
Ah evet. Evrendeki hiçbir şey buna benzemez.
And I'd heard that they'd grown things in soil... that supposedly nothing can grow in,'cause it's almost beach soil... and that they'd built - not built - they'd grown the largest cauliflowers in the world... and there are sort of cabbages.
Kumsal toprağı olduğu için hiçbir şey yetişmemesi gereken topraklarda, bazı kabak çeşitleri ve dünyanın en büyük karnabaharını yapmışlar aslında yapmak değil de, üretmişler.
There is underneath a phreatic layer... there's nothing like it in the whole region...
Yeraltı kaynağından geliyor. Bu bölgede böyle bir su daha bulamazsın...
There's nothing much in it.
Aslında çok bir şey yazmıyor.
There's nothing in it.
Altında yatan bir şey yok.
There's nothing in life so big, it'll pass in 5 minutes.
Hayatta hiçbir şey büyük değildir, 5 dakikada geçer gider.
There's nothing more to it than there would be to an orgy in a monastery :
Yapacak başka bir şey yok, yoksa bu durum manastırda bir orjiye dönüşebilir.
Maybe that's why there's nothing in it that warned of what would happen later.
Belki bu olaylar esnasında sonradan olacaklara dair bir uyarı olmayışındandı.
Yes, but there's nothing in it for me.
Evet, ama bana fayda sağlamıyor.
If there's one thing I've learned in life... it's that learning things never taught me nothing.
Şu hayatımda öğrendiğim bir şey varsa o da bir şeyler öğrenmenin bana bir şey öğretmediğidir.
There's nothing in the news that isn't the way you wanted it.
Basında, beğenmediğiniz tarzdaki haber yorumları yayınlanmıyor.
There's nothing to look at. We'll have it cleaned up in a couple minutes.
Bir dakikada temizleriz.
there's nothing to see here 35
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295
there's nothing here 275
there's nothing to it 48
there's nothing to see 65
there's nothing i can do about it 58
there's nothing in here 52
there's nothing wrong with that 87
there's nothing to be scared of 52
there's nothing we can do 240
there's nothing i can do 295