There aren't tradutor Turco
4,095 parallel translation
We've searched all over this street, and there aren't any burnt out streetlights.
27. bölgenin her yerini aradık. Hiç sönük sokak lambası yoktu.
The words aren't spoken, we'll be there soon
Kelimeler kifayetsiz, oraya vardığımızda
There aren't any other places.
Başka şeyler yok.
! - There aren't any others, Lee, I'm telling you!
- Başka kimse yok Lee, söylüyorum sana.
There aren't any more.
Başka pencere kalmadı.
There aren't any boys younger than you in this hotel.
Bu otelde senden daha küçük bir çocuk yok.
Why aren't you there?
Sen neden orada değilsin?
Seeing things that aren't there,
Olmayan şeyleri görme,
The 64 Hands aren't there just for show.
64 Hüner de sizin düşündüğünüz gibi değil.
Aren't there seeekers out there?
- Dışarıda çok fazla Avcı var.
Are they in there or aren't they?
Oradalar mı değiller mi?
You see, where I come from, there aren't any real wizards.
Benim geldiğim yerde gerçek büyücü falan yoktur.
As if there aren't enough crazies on this train.
Sanki trende yeterinde deli yokmuş gibi.
Why aren't you down there, Harrington?
Neden aşağı inmedin Harrington?
There aren't many good conversationalists, and he's a great listener too.
Sohbet edecek kafa dengi pek kimse yok ve o aynı zamanda iyi bir dinleyici.
Shadows of people who aren't really there.
Var olmayan insanların gölgelerini.
In these instances, the victim can often see things that aren't there, react to them.
Bu tip vakalarda, hasta aslında var olmayan şeylerin kendisine saldırdığını görebilir.
We usually dismiss this as paranoia, that you're seeing things that aren't there, that it's a trick of the eyes, but let's assume, for the moment, that it's not.
Genellikle bu paranoyayı gördüğümüz şeylerin aslında orada olmadığıyla göz yanılması düşüncesiyle savuşturmuşuzdur, peki bir anlığına öyle olmadığını düşünelim.
There aren't too many like you.
Senin gibisi yok.
Because people return using another route, there aren't many cars.
İnsanlar diğer yoldan döndüğü için fazla araç yok.
In an area where phones and cars aren't working, there's only one person with the President.
Telefonlar ve araç çalışmazken başkanın yanında tek bir kişi vardı.
- Some are, some aren't. If it's manual, then there's a red light and it's up to the driver to stop the train.
Evet.. sanırım öyel gibi
Then why aren't we down there now?
Öyleyse şimdi neden aşağıda değiliz?
And suppose there aren't?
- Artacağını sanmıyorum.
You're gonna sit there and drink that right in front of me, aren't you?
Yani sen şimdi karşımda oturup o şeyi içecek misin, sahiden mi?
As long as there aren't any other Mr. Wattlesbrooks lurking around.
Ortalıkta başka Bay Sazlıdere yoksa, sorun da yok.
Wait, there's some Blips. Those aren't Blips!
Bekle, iste birkac comez.
There aren't.
Yok zaten.
There aren't any.
Hiç yok.
- There aren't any, and they'll just get him too.
- Hiç kalmadı. Onu yakalayacaklar.
There aren't even any tits here.
Hiç meme yok ki.
It is when it isn't raining but there aren't any nightclubs.
Yağmur yağmadığı zamanlar, fakat hiç gece kulübü yok.
My bedroom's full of people who aren't supposed to be there.
Bana aldırmayın. Yatak odam orada bulunmaması gereken insanlarla dolu.
They aren't defending the principles the party's based on. If even the Moderates don't stand in the way of the Freedom Party implementing its immoral policies, then there's not much left.
Partinin prensiplerini savunmuyorlar ve Özgürlük Partisi'nin değerlerine Orta Yol da karşı çıkmayacaksa geriye fazla bir şey kalmamış demektir.
No, it's the story of an old circus horse who feels that there are a lot of people who aren't being heard.
Hayır, bu defa tilkinin dönmesinin sebebi birçok kişinin sesini duyuramaması. - Merhaba, ben Martin.
I'm sure there aren't any laws in your country against it.
Ülkenizde buna karşı çıkan bir kanun olmadığından eminim.
I'm surprised there aren't more like him.
Açıkçası onun gibi daha binlercesi olmayışına şaşıyorum.
There aren't more than 700 people of any importance.
Herhangi bir öneme sahip insan sayısı 700'ü geçmez.
There aren't 1,000 blades.
1000 kılıç yok burada.
There aren't even 200.
200 tane bile yok.
I'm seeing things that aren't there.
- Olmayan şeyler görüyorum.
Well, there aren't very many doors to knock on, so as a psychiatrist, I'm thrilled that she found us.
Burada çalabileceği pek bir kapı yok... o yüzden bir psikiyatrist olarak bizi bulduğu için mutluyum.
There are enough artists on my land already, aren't there?
Kasabada yeterince sanatçı yok mu zaten?
- You know there aren't many.
- Çok fazla olmadığını biliyorsun.
- All right, Mrs. Lynd... - What hope is there for the world if even the police aren't honest?
- Polisler bile dürüst değilse dünya nasıl olsun?
Then why aren't you out there onstage, in the city, taking your curtain call, instead of out here, begging two strangers for a song to help you get there!
- Öyle mi? O halde, kendini göstermek için buraya kadar gelip, iki yabancıya bir şarkı için yalvaracağına, neden şehirde bir yerde sahnede seyircileri selamlamıyorsun?
You need to get on your knees and pray that there aren't any consequences.
Sonuçları olmaması için dizlerinin üstüne çöküp, dua etmen lazım.
There aren't any landlords in government who will support you.
Hükümette seni destekleyecek başka toprak sahibi yok.
There aren't many institutions to turn to around here.
Buralarda acil bir durumda başvurabileceğin fazla kurum yok.
She sees little creatures running around that aren't there. It's imagination.
Etrafta, gerçekte var olmayan ufak yaratıklar görüyor.
There aren't many of my kind left in Boston, but one of them is a purebred killer.
Boston'da benim türümden çok kişi kalmadı. Kalanlardan biri de safkan kurt katili.
there aren't any 65
aren't you 6426
aren't you sweet 50
aren't you hot 24
aren't you clever 17
aren't you cold 71
aren't you tired 48
aren't you eating 23
aren't you excited 41
aren't 42
aren't you 6426
aren't you sweet 50
aren't you hot 24
aren't you clever 17
aren't you cold 71
aren't you tired 48
aren't you eating 23
aren't you excited 41
aren't 42
aren't you curious 39
aren't you hungry 75
aren't you afraid 57
aren't you listening 20
aren't you ashamed 89
aren't you coming in 18
aren't you coming 113
aren't you going to eat 16
aren't you lucky 20
aren't you going home 22
aren't you hungry 75
aren't you afraid 57
aren't you listening 20
aren't you ashamed 89
aren't you coming in 18
aren't you coming 113
aren't you going to eat 16
aren't you lucky 20
aren't you going home 22