Threshold tradutor Turco
942 parallel translation
When he gets married he wants to carry his bride over the threshold.
Evlendiği zaman gelini eşikten taşıyarak geçirmek istiyormuş.
The power of the law ends at this threshold.
Kanun gücü, bu kapının eşiğinde sona erer.
Aren't you going to carry me across the threshold?
Beni eşiğe kadar kucağına almayacak mısın?
Dumbo, you're standing on the threshold of success.
Dumbo, başarının eşiğinde duruyorsun.
Carry you over the threshold.
Gelini eşikte kucağa almak.
- If they should ever set foot across the threshold, man, they say it's a terrible strong curse.
- Eğer o topraklara ayak basarlarsa... Bunun berbat ve güçlü bir lanet olduğunu söylerler.
Before she died, the woman cursed Kiloran... and every future MacNeil of Kiloran... if they should ever cross the threshold of the castle.
Kadın ölmeden önce Kiloran'ı ve kalenin içine adım atacak sonraki Kiloran'lı tüm MacNeil'ları lanetlemiş.
"If he shall ever cross the threshold of Moy, never shall he leave it a free man."
Eğer kim Moy Kalesi'ne ayak basarsa burayı asla özgür biri olarak terk edemeyecek.
Aren't you supposed to carry me across the threshold?
Beni eşikten geçirmeyi düşünmüyor musun?
You're on life's threshold.
Daha hayatın başındasınız.
A man who was a confirmed skeptic about anything relating to religion... now stands upon the threshold.
Dinle ilgili her şeye şüphe duyduğu tasdiklenmiş bir adam şimdi eşikte duruyor.
Do you want me to carry you over the threshold?
Seni kapı eşiğine kadar taşımamı ister misin?
I'm about to carry her over the threshold when the phone rings.
- Kucaklayıp eşiği aşarken telefon çaldı.
Ever since that woman crossed this threshold, a prairie fire of orgiastic events has swept through this house.
- Evet. O kadın geldiğinden beri bu evde sürekli cümbüş ve eğlence havası var.
And tonight when I enter before God, my salute shall sweep away the stars from the blue threshold.
Ve bu akşam çıkınca Tanrının huzuruna selamım mavi eşikten bütün yıldızları süpürüp attığında, yanımda olacak o.
She's on the threshold of life.
Henüz yaşamının başında.
By the way, ladies... this is how your ancestor carried his bride across the threshold.
Unutmadan, bayanlar... bu, atalarınızın gelinini eşiğin diğer yanına nasıl taşıdığıdır.
We stand on the threshold... of a new year, one of peace and prosperity.
Huzur ve refahla yeni yılın eşiğinde bekliyoruz.
Got to carry you over the threshold.
Seni kucağımda eşikten geçirmeliyim.
'It continues the custom today for the bride, not of herself to pass her husband's threshold, but to be lifted over in memory that the Sabine women were carried in by violence.'
"O adet, gelin için bugün de devam ediyor.Kendisinin değil de kocasının evinin eşiğini geçerken yürümeyip kucakta taşınması zorla taşınan Sabin kadınlarını anmak için yapılmaktadır."
Dr. Meacham, we happen to know that you're on the threshold... Of discovering limitless amounts of free nuclear energy.
Dr. Meacham, fark ettik ki, sınırsız nükleer enerji kullanımı keşfinin eşiğindeydiniz.
You are not the first man to balk at the threshold of matrimony.
Sen evliliğin eşiğine yürüyen ilk kişi değilsin.
Do you realise that you'll be the first man to... cross her threshold?
Onun eşiğinden atlayan ilk erkek olacağının farkında mısın?
But then, seemingly on the threshold of some supreme accomplishment... ... which was to have crowned their entire history... ... this all but divine race perished in a single night.
Ama sonra, görünüşe göre tüm tarihlerini zirveye çıkaracak çok büyük bir başarının eşiğindeyken bu mükemmel ırk bir gecede yok olmuş.
You know, I wanted to carry you over the threshold but I was afraid the bellboys wouldn't have understood.
Biliyorsun, seni eşikten taşıyarak geçirmek istedim fakat komilerin anlamayacaklarından korktum.
I'm going to carry you over the threshold like I planned.
Planladığım gibi, seni taşıyarak eşikten geçireceğim.
I've said for years, the ideal situation at cockcrow is to be alone with one's subject, on the threshold of a deserted lea.
Yıllardır söylerim, şafak sökerken en iyisi... büyü yapacağın şeyle ıssız bir çayırlıkta yalnız olmaktır.
And now the time has come when he took the first step over the threshold of his house.
Ve şimdi zamanı geldi, evrenin eşiğinden ilk adımı atma zamanı.
It's customary for the groom to carry the bride across the threshold.
Damadın gelini eşikten geçerken kucağında taşıması gelenektir.
AND I AM! I'M ON THE THRESHOLD OF DEATH,
Burada ölümün eşiğindeyim ve beni yolcu edenlere bakın!
I'd carry you across the threshold if it were safe.
Sağlam olsa seni eşikten kucağımda geçirirdim.
- Carry the bride across the threshold.
- Gelini eşiği geçinceye dek taşımak. - Baba.
But you held back, as if on the threshold... as if at the entrance to a place too dark, too strange.
Fakat sen alıkoydun kendini, sanki bir eşikte,.. yabancı, zifiri karanlık bir yerin girişindeymişsin gibi.
Aren't you going to carry me over the threshold?
Eşiğin üzerinden taşımayacak mısın beni?
We're on the threshold of the most crucial day of our times.
Çağımızın en önemli gününün eşiğindeğiz.
Beyond some critical threshold, they break down.
Kritik bir eşikten sonra çalışmazlar.
Don't step over that threshold.
O eşikten geçme sakın.
All that flirting with everything in pants that crossed our threshold.
Yolumuza çıkan her bir kişiyle fingirdeştiğin yetmedi mi?
British and American armies were on the threshold of victory.
İngiliz ve Amerikan birlikleri zaferin eşiğindeydi.
Here you stand, Catherine, on the threshold of life.
Catherine, henüz hayatın başındasın!
You're still on the threshold of life.
Hayatının eşiğinde duruyorsun.
It's customary for a gentleman to carry his bride across the threshold.
Gelini kucağında odaya götürmek gelenektir.
I'm on the threshold of a successful career
... son derece başarılı bir kariyerin eşiğindeyim.
I have a very low threshold of death.
Çok düşük bir ölüm eşiğim var.
I've never carried you across the threshold. Oh.
Seni hiç kapı eşiğinden geçirmedim.
In its "heroic" age on the threshold of civilization, of a class society, mankind finds itself organized in a military democracy.
Epik Çağ'daki insanlar medeniyete, sosyal topluma girişin eşiğindelerken kendilerini militer demokrasi içinde örgütlenmiş buldular.
I'll get you now. I have a threshold.
İşini göreceğim. Bir eşiğim var.
Force him through his threshold, while I'm waiting for him, into the corridor. I'll hold him there.
Onu eşikte zorla, koridorda bekliyor olacağım, onu orada tutarım.
You don't really want me to pick you up and carry you over the threshold, do you?
Seni kaldırıp eşikten geçirmemi mi bekliyorsun yoksa?
You won ´ t step over the threshold, because you ´ re scared.
Sınırları aşmayacaksın çünkü sen bir korkaksın.
I dare you to cross this threshold.
Bu eşikten geçmeni men ediyorum.