Tremendous tradutor Turco
2,013 parallel translation
This is gonna cause a tremendous hardship. "
... bu durum çok büyük zorluk çıkarır. "
In bull riding, the rider's spine must sustain vertical, horizontal and diagonal thrust, together if they put tremendous force onto the spinal column.
Rodeoda, binicinin omurgası... dikey, yatay ve çapraz basınca dayanmak zorundadır, hepsi bir arada, belkemiğine inanılmaz bir güç uygular.
Tremendous.
Cassius'u oynadı.
Tremendous family.
Görkemli aile.
The first lady and I mourn this tremendous loss.
4 YIL SONRASI Eşim ve ben, bu acı kaybın yasını tutuyoruz.
"But your breasts are tremendous."
"Ama göğüslerin nefes kesici." derdi.
It would be a tremendous help if I could have Constable Crabtree's assistance.
Memur Crabtree yanımda olsa bunun çok yararı olurdu.
SADUN : The interpretation and therefore the recognition of certain things takes a tremendous amount of experience.
Belli başlı şeylerin olsa bile anlamlandırılması, buna bağlı olarak da tanınması inanılmaz miktarda deneyim ister.
American writer, not particularly to my taste, much too much of a Nietzschean and what really was once meant by Social Darwinist at one stage but why did he win the tremendous respect of so many people in this country in the 20s and 30s?
Benim zevkime pek de hitap etmiyor ; fazla Nietzscheci. Bir dereceye kadar da Sosyal Darwinist görüşleri var. Ama 20'ler ve 30'larda bu ülkedeki birçok insanın çok büyük saygısını nasıl kazandı?
We know thereíll be great new discoveries, we know weíll live to see great things but we know thereís a tremendous amount of uncertainty.
Ama çok büyük bir belirsizlik olduğunu da biliyoruz. Bütün ayırım da bu.
It takes, I think, tremendous courage to just declare that youíve given that all up and if we can find ways to help people find that courage, and give them some examples of people who have done this and theyíre
Sadece vazgeçtiğinizi açıklamak bile büyük cesaret isteyen bir iş diye düşünüyorum. İnsanların o cesareti bulmalarına yardım edebilseydik bunu daha önce yapmış olup da şu anda gayet iyi durumda olanlardan örnek verseydik ana baba veya başkalarının etkisinden kurtulmalarına yardımcı olabilirdik.
If there is any country in the world equipped to solve environmental problems on a vast scale, it has to be China, with its tremendous human resources and powerful political control.
Eğer Dünya'da bu kadar büyük boyutlardaki çevresel sorunları çözebilecek donanımda bir ülke varsa o ülke, muazzam insan kaynakları ve etkili siyasi kontrol yasalarıyla ancak Çin olabilir.
Just tremendous.
Müthiş.
The only thing standing between them and tremendous wealth was- -
Onlarla devasa bir servetin arasında duran tek şey...
Raj is celebrating a tremendous accomplishment and you're not even going to be there to support him?
Raj muazzam bir başarıyı kutluyor ve siz onu desteklemiyor musunuz?
A tremendous accomplishment would be if the planetary body he discovered were plummeting toward Earth and he exploded it with his mind.
Eğer keşfettiği gezegensel yapı Dünya olsaydı ve onu beyniyle patlatsaydı muazzam bir başarı olabilirdi.
but if you wouldn't mind just giving them the profile, that would be a tremendous help.
Ama profili verme zahmetine girerseniz büyük yardımınız olur.
And why don't you try doing it in a way that isn't a tremendous insult to me, your marriage and your daughter and all the things that we're in therapy trying to save?
Ama bunu yaparken beni, evliliğimizi, kızımızı ve terapi ile kurtarmaya çalıştığımız herşeyi aşağılamadan yap.
It poses a tremendous threat to all of us.
Hepimiz için büyük bir tehlike arz ediyor.
If you chose to do something else you'd be wasting a tremendous amount of potential and you would lose your trust fund.
Eğer başka bir şey yapmaya kalkarsan, mükemmel bir potansiyeli boşa harcamış olursun. Ayrıca aile fonunu kaybedersin.
I have tremendous respect for law enforcement.
Emniyet güçlerine olağanüstü bir saygım var.
One night, there was a tremendous thunder storm.
Bir gece muazzam, gök gürültülü bir fırtına vardı.
The chicken industry has really set a model for the integration of production, processing and marketing of the products that other industries are now following because they see that we have achieved tremendous economies.
Piliç eti endüstrisi ; üretim, işleme satış ve pazarlama süreçlerini entegre eden ciddi bir model ortaya koydu.. Öyle ki yakaladığımız bu başarı ve yarattığımız olağanüstü ekonomi diğerlerine örnek oldu ve bizi takip ettiler..
Now sugar is available 24 / 7 in tremendous quantities.
Oysa şimdi 7 gün 24 saat istemediğimiz kadar şeker var..
That's a tremendous commitment.
Muazzam bir bağlılık örneği.
Well, I remember that he was a very quiet young man that was all business, and really had an unbelievable skill level and tremendous work ethic for a fifth or sixth grader.
Hatırlıyorumda, bütün meselemiz çok sakin biri olmasıydı. Ve gerçekten inanılmaz bir beceri düzeyine sahipti. 5. ya da 6. sınıf öğrencisi için çok büyük bir iş etiğine sahipti.
When someone has a tremendous amount of talent at such a young age, we go nuts for it in the United States.
Bu genç yaşta böylesi bir muazzam yeteneğe sahip olduğunuz söylendiğinde insanlar bunun için çıldırırlardı.
They say there are tremendous opportunities for farmers in Brazil, if you have the courage and drive.
Dediklerine göre, Brezilya'da çiftçiler için büyük fırsatlar varmış, tabi cesaretin ve amacın varsa.
And you, Tim... - Wow. - You have become a tremendous role model.
Ve sen Tim harika bir örnek oldun.
When matter and antimatter come into contact... they annihilate each other... releasing tremendous amounts of energy.
Madde ile karşı madde etkileşime girdiğinde birbirlerini ortadan kaldırır ve devasa boyutlarda enerji ortaya çıkarırlar.
A tremendous amount of evidence that one of Torijjos'security guards handed him, at the last moment, as he was getting on the plane, a tape recorder.
Torrijos uçağa binmek üzere iken son anda güvenlik şefi tarafından kendisine bir kayıt cihazı verildiğine dair inanılmaz sayıda kanıt var.
Well, I... this is all very awkward, but I suppose I could carry this tremendous burden.
Şey, ben... çok zor olacak ama sanırım ben bu muazzam yükü taşıyabilirim.
- He has talent. - Stupendous and tremendous.
- Bu herifte yetenek var.
Jets of gas exploding out with tremendous force blasting dust and gas out for millions of miles.
Gaz fıskiyeleri inanılmaz bir kuvvetle fışkırarak, toz ve gazları milyonlarca kilometre öteye püskürtüyor.
A man of tremendous courage, honesty, historic obligation, thinking that the Jewish tradition calls for the preference of the moral call above all other consideration.
Bir adamki cesaret sahibi, dürüst, tarihi yükümlülügü olan, tüm gözler onun üzerinde oldugu halde ahlaki söylemleri Yahudi geleneksel söylemlerine tercih ediyor.
We were encountered by tremendous fire of machine-guns and mortars, and so forth.
Muazzam bir makineli tüfek, havan v.b. ates gücüyle karsilasiyorduk.
It would be a tremendous discovery.
Muazzam bir keşif olurdu.
It would be a tremendous breakthrough, but with today's technology finding another dimension is highly unlikely.
Şahane bir buluş olacaktır, Fakat bugünün teknolojisi ile yeni bir boyut bulmak bir hayli zor.
So, uh, now, while you gave the makers of this film tremendous leeway, obviously... still, there was some material that you simply refused to allow?
Peki, Sen yönetmenlere geniş özgürlükler tanırken hala izin vermeyi reddettiğin konular mı var?
Lightening bolts kill some people, but they give others tremendous power.
Şimşekler insanları öldürür ama bazılarına da inanılmaz bir güç bahşeder.
If that's what knocked the satellite down, it must have been moving at a tremendous rate of speed or be incredibly heavy.
Uyduyu düşüren şey buysa, çok büyük bir hızla yayılıyor olmalı ya da çok ağırdır.
# She's enormous, colossal, # tremendous, gigantic, immense
# O kocaman, muazzam, heybetli, dev gibi, uçsuz bucaksız. #
And Davis reverses field with a tremendous move.
Ve Davis mükemmel bir hareketle yönünü değiştirdi.
Well, I... this is all very awkward, but I suppose I could carry this tremendous burden.
Şey, ben... bu çok utandırıcı ama sanırım bu yükü ben taşıyabilirim.
- Stupendous and tremendous.
- Muazzam ve etkileyici bir şekilde hem de.
Everyone here is engaged in a tremendous enterprise.
Buradaki herkes bu muhteşem ana odaklandı.
Anyway, then they had a tremendous falling-out over this cannon we found...
Her neyse, sonra bu ikisi, bulduğumuz gemi top atarı üzerine bir tartışmaya tutuştular.
You've shown tremendous fortitude holding this family together, Veronica, and I can respect that.
Bu aileyi bir arada tutmak için inanılmaz bir cesaret gösterdin, Veronica, ve buna saygı duyabilirim.
She endured a tremendous amount of pain.
Kasıtlı ama ölümcül değil.
James Wolfensohn, late of the World Bank, recently the negotiator on Gaza, says that he firmly believes that he had tremendous influence for good with the Muslim brotherhood in Hamas, because he was an orthodox Jew. That would be of interest.
Çok ilginç gerçekten.
- Tremendous.
Bu harika.