Trunk tradutor Turco
5,502 parallel translation
I'll put him in the trunk.
- Bagaja atarız onu.
Pop the trunk.
Bagajı aç.
I had something hidden in this trunk.
Bu sandığa sakladığım bir şey vardı.
Well... there's a kid in the trunk of a car and he's just waiting for you to rescue him.
Şöyle ki... Bir arabanın bagajında bir çocuk var ve gidip onu kurtarmanı bekliyor.
My general rule is, you keep talkin', I put you in the trunk.
Genel kuralımı söyleyeyim. Konuşmaya devam edersen, seni bagaja tıkarım.
But I can arrest you for the 1 / 2 kilo I'm gonna find in your trunk.
Fakat bagajında bulacağım yarım kilo mal için seni tutuklayabilirim.
One minute you're meeting a guy for U Peel'Em Shrimp, and the next thing you know, you're wrapped up in jumper cables, trying to open a car trunk from the inside.
Bir dakika bir adamla buluşursun, sonra bir bakmışsın, iplere dolanmış halde, bir araba bagajını içeriden açmaya çalışıyorsun.
Put the vest in the trunk.
Yeleği de bagaja koy.
Even a body in a trunk will have registered a heat signature, but there were no suspicious reports last night.
Eğer ceset bir kamyonda geçseydi bu belli olurdu ama dün akşama dair hiçbir şüpheli durum kaydı yok.
DeJorio's body was found in the trunk of her burnt-out car on a remote dirt road in the Everglades.
DeJorio'un cesedi, Everglades yakınlarındaki bir yerde yanmış bir şekilde bulundu.
Give me a name, Henry, or I'm gonna drag you out, throw you in the trunk, fly you to Papua New Guinea, and have your head stuck on a pole.
Yoksa seni dışarı sürükleyip, bagaja atıp Papua Yeni Gine'ye uçurup kafanı bir kazığa geçireceğim.
-... the bumps from the trunk of a car. - Are those blinking dots us?
Yanıp sönen noktalar biz miyiz?
- Raymond, pop the trunk. Pop the trunk!
- Raymond, bagajı aç bagajı aç!
Riding over here in the trunk of a sedan isn't my favorite way to travel, but if it's in service of President Grant, - hell, I'd sit in a rum barrel. - ♪ All you got to do now ♪
Sedan arabaların arkalarında çöplere saklanarak seyahet etmek favorim değildir, ama eğer Başkan Grant'e hizmet etmek içinse, sokmuşum, fıçının üstünde bile gidebilirim.
I'm in the trunk of a car, and they're taking me somewhere.
Bir arabanın bagajındayım, ve beni bir yere götürüyorlar.
Even the trunk?
Bagajı da hallettiniz mi?
- Especially the trunk. - Good.
- Özellikle bagajla ilgilendik.
There's some bedding in the trunk.
Bavulda yatak takımı var.
Man, woman, and now trunk man?
Erkek, kadın ve şimdi de hortumlu adamlar mı?
We know scientists created men that have a trunk that allows them to have sex with both male and female partners, but we don't like the idea of these people getting married!
Bilim, insanların hortum takabilmelerini sağladı. Böylece hortumlular hem erkek, hem de kadınlarla ilişkiye girebiliyor. Ama biz bu insanların evlenebilme fikirlerinden hoşlanmıyoruz.
The act that says gay... trunk people can get married. Who needs it?
Yasada hortumlular evlenebilirmiş diyor, buna kimin ihtiyacı var?
Hi, I'm a trunk person.
Merhaba, ben bir hortumlu insanım.
Let the trunk people have sex and get married.
- Bırakın da hortumlular sevişebilsin ve evlenebilsinler.
Paid for by... trunk people.
- Bu reklamın masraflarını hortumlular karşıladı.
He's in a trunk.
- Bagajda.
They can't open the trunk without a reason, same like they can't come in the house without a reason.
Sebepsiz bagajı açamazlar. Sebepsiz eve de giremeyecekleri gibi.
You're worried about the trunk?
Kamyonet için mi endişeleniyorsun?
Cut the trunk.
Baglantiyi kes.
You severed the trunk, remember?
Baglantiyi kestin, hatirladin mi?
His trunk is in my home.
Bavulu evimde... içine bakacağım.
You still need to get the study files out of my trunk.
Hala çalışmanın dosyalarını bagajımdan çıkarman lazım.
Carpet fibers from the mat in your trunk, which is where Ron stuffed the body after he hid her, before he dumped her down by the river.
Kamyonetteki halı elyafı, Ron'un cesedi sakladığı yer. - Onu nehire atmadan önce.
But the carpet fibers in Ron's trunk are a match for the ones found on Tara's body.
Ama kamyonette bulunan elyaf örneği, Tara'nın vücudundan çıkanla eşleşti.
But some nights, have a body in the trunk.
Ama işte bazı geceler bagajda bir misafirim oluyor.
Threw his jacket and some other shit in the trunk and hopped in the car.
Ceketini filan bagaja fırlatıp arabaya atladı.
So, labs came back negative- - there was no blood found in Jarrick's trunk.
Lab sonuçları olumsuz, Jarrick'in kulübesinde kan bulamamışlar. Zaten çok titizdi.
We have a partial DNA match from the trunk of the victim's car.
Kurbanın arabasının bagajında DNA bulduk.
Um, I-I see that you're, uh, looking into my trunk of unsolved cases.
Gördüğüm kadarıyla, şey, Faili meçhul vakalarıma bakıyor.
The great Houdini will escape from this trunk, confined by these handcuffs.
Yüce Houdini bu sandığın içinden kurtulacak elleri bunlarla kelepçeliyken.
Never mind the trunk.
Neyse ne kütük.
I thought I was just a woman you put in a trunk and took out when you felt like it.
Sandığa sokup istediğin zaman çıkarabildiğin bir kadınım sanıyordum.
Open the trunk.
Bagajı aç. / Ne?
I got 50 bricks in the trunk of the car.
Arabanın bagajında 50 paket var.
Um, I-I see that you're, looking into my trunk of unsolved cases.
Gördüğüm kadarıyla, şey, Faili meçhul vakalarıma bakıyor.
Why not just go in the trunk of a car?
- Arabanın birinin bagajında girsem?
All of these were in the trunk of your car.
Bunların hepsi arabanın bagajındaydı.
If I had a car this nice, I'd keep that stuff in the trunk.
Böyle güzel bir arabam olsaydı o tip şeyleri bagaja koyardım.
The trunk was open a crack, so I took the liberty...
Bagaj aralık kalmıştı, bende açma cesaretinde bulundum...
And your trunk was lined with plastic.
Ve bagajınız naylonla kaplanmıştı.
Just to my trunk.
Sandığıma doğru.
Someone cut the trunk.
Biri baglantiyi kesti.