English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ U ] / Ubiquitous

Ubiquitous tradutor Turco

74 parallel translation
Well, well, well. The ubiquitous Lieutenant Columbo. And it's only 8 : 47.
Oh, mermilerden söz etmişken, şu ilk atış, gerçek katilin onun başına ateş ettiği.
They were instructed to remove the eyes of the individual... and place them in a hole in the middle of the back, and that would say to the Vietnamese, you have to understand, uh, that whoever did that was ubiquitous.
Onlara insanların gözlerini yuvalarından çıkarıp bu gözleri normal yuvasının biraz arkasında bir delik açarak oraya yerleştirmeleri söylenmişti. Bu hareket Vietnamlılara sizin de bildiğiniz gibi bunu yapan kişinin onları öldürmeye her zaman hazır olduğu mesajını veriyordu.
Awe the energetic Jones the ubiquitous reporter fixed up the case between them.
Hiperaktif Jones ile yırtık dondan fırlayan muhabirin arasındaki husumet davası çözülmüş.
Well, that may be, but I don't like the ubiquitous creep.
Ama her yerde bulunan can sıkıcı adamları sevmem.
With the help of my ubiquitous, clandestine informants i have learned that the mayor has told the fire chief to catch me with chains on the doors.
Kulağı delik gizli muhbirlerim sayesinde, Vali beyin, itfaiye şefine beni kapılarda zincirlerle yakalamasını söylediğini öğrenmiş bulunuyorum.
Well, the mark, Brian, is the bar code, the ubiquitous bar code... that you'll find on every bog roll and every packet of johnnies... and every poxy pork pie.
İşaret Brian, bar-code, her yeri sarmış... her tuvalet kağıdında, her sigara paketinde... ve her bir domuz pastırmasında görebileceğin bar-code'lar.
- She said that I'm ubiquitous.
- Hep hazır ve nazır olduğumu.
Yes. Jamie told Cheryl I'm ubiquitous.
Evet, Jamie, Cheryl'a hep hazır ve nazır olduğumu söylemiş.
If it isn't the ubiquitous queen of AM radio herself.
Bu radyoların her an her yerde bulunan kraliçesi değil mi?
The simple and ubiquitous ant.
Karıncalar.
What you're looking at, Agent Scully, is the most ubiquitous fungal spore known to mankind... derma tuffatosis.
Baktığınız şey, Ajan Scully, dermatofitoz * denen ve oldukça sık rastlanan bir tür mantar sporu.
In the Kremlin, the ubiquitous Molotov signed another agreement with the Germans.
Kremlinde her daim hazır olan Molotov, Almanlarla başka bir anlaşma daha imzaladı.
A.P.C.S, helicopters, tanks, and, of course, the ubiquitous M-16 A-1 assault rifle.
APC'yi, helikopterleri, tankları... ve elbette M-16A-1 saldırı tüfeklerini.
The fact was, Stanford was right. The therapist was as ubiquitous in Manhattan as pirated cable.
Manhattan'da psikologlar korsan kasetçilik kadar yaygındı.
Mr Selden tells me that socially Mr Rosedale... is very ubiquitous now.
Bay Selden bana Bay Rosedale'in her zaman her yerde bulunabildiğini söyledi.
Parties are ubiquitous and eternal.
Her yerde parti var ve hiç bitmiyor.
It is television, which is responsible for spreading the ubiquitous moron "likely".
Şu geri zekalı "gibi" nin her yere... yayılmasının sorumlusu televizyonlardır.
Ubiquitous object with infinite designs.
Her yerde bulunan ama farklı türleri olan bir nesne.
"Ubiquitous gaze" or "pursuant eyes" is the technical term.
"Heryeri gözetlemek" ve ya "takip eden gözler" birer teknik terimdir.
THE UBIQUITOUS JUSTIN TAYLOR.
Her yerde karşıma çıkan Justin Taylor.
T-shirts, coupons, toys for children, giveaways in fast-food places, place mats, just all of the different ways in which food marketing is ubiquitous.
T shirtler, kuponlar, çocuklar için oyuncaklar fast food mekanlarındaki makineler. Bunlarla her yerde karşılaşıyoruz.
I think they're that ubiquitous in-in-in the Muslim world.
Bence onlar Müslüman dünyanın her yerindeler.
It does. It proves that anvils were so ubiquitous at one "point..."
Örslerin hazır ve nazır bulunduğunu kanıtlar.
I detect that unique and ubiquitous combination of nicotine and patchouli oil that can only signal the arrival of the delightful and world-famous Amy Klein.
Bu eşsiz şeyi ortaya çıkardım ve her yerde birden bulunan kombinasyon. Nikotinde and silhat yağı bu sadece geliş sinyalini veriyor. zevkli ve dünyaca ünlü Amy Klein.
Appears to be ubiquitous.
Ubikotus'a benziyor.
Anyone? - Ubiquitous.
- "Ubiquitous".
- Ubiquitous?
- Ubiquitous?
Ubiquitous.
Her yerde varsın!
No, I'm fairly certain coverage has been ubiquitous.
Hayır.Haberlerde arzı endam ettiğine adım kadar eminim.
It is important to note that "dark vs light" or "good vs evil" is one of the most ubiquitous mythological dualities ever known and is still expressed on many levels to this day.
Burada da görüldüğü gibi "Aydınlık-Karanlık" ya da "İyi-Kötü" gibi kavramlar, en çok karşılaşılan ve bugün bile farklı şekillerde karşımıza çıkan en bilindik mitolojik ikilemlerden biridir.
The concept of a Great Flood is ubiquitous throughout the ancient world, with over 200 different cited claims in different periods and times.
Büyük Tufan temasına antik dünyada çok rastlanır. Söz konusu temaya farklı zaman dilimlerinden 200 farklı yerde rastlanabilir.
Minute by minute, surcharge by surcharge... the ubiquitous convenience of modern life is bleeding you dry.
Ücret üstüne ücret. Rahatlık sizi kurutuyor.
Most people who use Helvetica use it because it's ubiquitous.
Pek çok kişi, Helvetica'yı hazır ve nazır olduğu için kullanır.
What is bad taste ubiquitous?
Kötü zevkler her yerde cirit atıyor olabilir mi?
Now it's probably never going to go away because it's ubiquitous ; it's a default. lt's air, you know, it's just there.
Muhtemelen hiçbir zaman da yok olmayacak çünkü her yerde mevcut ; varsayılan. Hava gibi bir şey. Bilirsiniz işte, hep orada.
Witchcraft is ubiquitous, and weíre never going to get rid of it, and weíre fools to try.
Büyücülük her yerde var ve bundan asla kurtulamayacağız, kurtulmaya çabaladığımız için de aptalız.
Albert argued that the concept of matter equaling energy, and vice versa, was far more ubiquitous than any of us could have imagined.
Albert'ın iddiasına göre maddenin enerjiye eşit olma görüşü ve tam tersi birimizin hayal edebileceğinden çok daha fazla aynı zamanda her yerde bulunurdu.
Around 300 species of reptiles thrive within this hothouse including the ubiquitous mourning gecko.
300 civarında sürüngen türü bu ormanlık içinde gelişiyor... heryerde bulunan "hüzünlü geko" da buna dahil.
The unfortunate, ubiquitous aunt Sheila.
Talihsiz ve bol bulunan Shelia Teyze.
But around 1900, around the turn of the 20th century, what you see as oil became ubiquitous was that the population went like this, and it goes up to 6.5 billion people.
Ama 1900'Iü yıllarda, 20. yüzyıla girerken petrolün hazır ve nazır olması ile birlikte nüfus bu şekilde gidiyor, ve 6,5 milyar insana ulaşıyor.
To an older generation, they're a sign of rebellion ; and to someone younger, because they're so ubiquitous, it might mean conformity.
Gençlere göre ise sadece bir moda akımı modaya uymak için olabilir.
Football is ubiquitous in Texas.
Teksas'da her tür futbol oynanıyor.
You know, all the different names, for this, you know, ubiquitous, you know, sub-S retraded credit default swap, blah, blah, blah, blah, OK.
Bilirsiniz işte, farklı isimler altında, mesela dillere pelesenk, sub-S geri zekalı krediler, falan filan zırvalarıyla...
Ubiquitous!
Her yerdedirler!
In 50 years, they go from impossible to practical, to ubiquitous.
50 yılda imkansızdan, kullanışlı ve hatta yaygın şeylere geçildi.
"Ubiquitous." that is correct.
"Ubiquitous." - Doğru!
'Cause whether you like it or not, the President is the most ubiquitous presence in our lives.
Cunku kabul edin etmeyin bir baskan hayatimizin her aninda karsimiza cikiyor.
They, you know, the ubiquitous them.
Lafın gelişi.
One we have seen before, the ubiquitous'H'shaped symbol.
Daha önce her yerde gördüğümüz'H'şeklindeki sembol.
It's like, why are fiskars scissors so ubiquitous?
Mesela neden her yerde Fiskar makasları var?
"Ubiquitous"
# Ubiquitous

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]