Uncertainty tradutor Turco
534 parallel translation
All this uncertainty can't go on.
Tüm bu belirsizlik devam edemez.
Despite all these setbacks, we're forced to continue searching for clues, examining all avenues - always facing uncertainty and starting out with little chance of success in bringing this case even one step toward its conclusion.
Yinede davayı, bir adım öteye taşımak için her ufak şans onca belirsizlik içinde değerlendirip, .. tüm caddeleri inceleyip... deliller aramaya devam etmek zorundayız.
The memories will be the best... because they'll be right out of reach of uncertainty and care.
Bu hatıralar hep güzel kalacak... çünkü her zaman belirsizlikten uzak duracaklar.
We sort of symbolize the uncertainty of life for those pilots.
Pilotlarïn hayatlarïndaki belirsizligi temsil ediyoruz.
I know... you've always been afraid of uncertainty.
Biliyorum... belirsizlikten hep korkuyorsun.
And all the while, her heart's aching, torn with loneliness and uncertainty. Not knowing whether you're dead or alive.
Yüreği sızlarken yaşayıp yaşamadığını bilmeden yalnızlık ve belirsizlik yüzünden perişan.
Considerable uncertainty in business.
Pek çok şey belirsiz.
However, they're much happier where they are... than living in this world of uncertainty.
Eminim şu anda bulundukları yer... bu dünyanın belirsizliklerinden daha iyidir.
A nervousness, a tenderness... an uncertainty.
... kâh şefkât ve belirsizlik!
There isn't time for uncertainty.
Joyce, kararsızlık için vakit yok.
And so by the time your receive this, my dear Ambassador I shall be away from Ankara far away from intrigue and uncertainty and humiliation.
Siz bu mektubu almış olduğunuzda, sevgili Büyükelçi ben Ankara'dan uzakta olacağım entrikalardan, kuşkulardan ve aşağılamalardan uzakta.
No. The very essence of romance is uncertainty.
Aşkın özü belirsizliktir.
Trouble with the oil pump and the general uncertainty about when the Nyanga will sail forces me to sacrifice my personal comfort.
Yağ pompası sorunu ile Nyanga'nın ne zaman denize açılacağı konusundaki umumi belirsizlik kişisel rahatımdan fedakarlık etmeye zorladı beni.
- No, thank you. - I have no desire to prolong uncertainty.
- Belirsizliği uzatma gibi bir isteğim yok.
It's the uncertainty of being apart and Henry.
Mesele, ayrı kalmamızın verdiği belirsizlik ve Henry.
It's this terrible uncertainty that's driving me mad.
Bu korkunç belirsizlik beni çıldırtıyor doğrusu.
You see, Monsieur, it's the uncertainty that drives you mad.
Görmüyor musun? Müthiş kuşku seni de delirtmiş.
But then uncertainty is part of life's fascination, isn't it?
Bilinmezlik yaşamı çekici kılan şeylerden biridir, değil mi?
We cannot live with this uncertainty.
Bu belirsizlikle yaşayamayız.
Second, to speak of justice and Jews in the same breath... is a logical uncertainty.
İkincisi, hem adaletten hem de Yahudilerden bahsetmek, mantıksal bir gülünçlüktür.
The uncertainty forces us into it, regrettably.
- Ne yazık ki belirsizlik bizi zorluyor.
I can assure you, there is not the slightest uncertainty there. My respect.
Size garanti verebilirim hiçbir belirsizlik yoktur.
Now, that sounds simple enough but you all know it'll mean more hours of waiting of uncertainty and of doubt.
Bu oldukça kolay gözüküyor ama bu demek ki birkaç saat daha kararsızlık ve şüphe içinde bekleyeceğiz.
Every day, trapped within these walls amid uncertainty that may cave in on me at any time.
Her gün bu duvarların arasında sıkışıp kalıyorum. Her an kuşku içindeyim, üzerime yıkılacakmış gibi hissediyorum.
What's all this drama about uncertainty caving in?
Kuşku içinde üzerine yıkılmasıyla ilgili bu dramatik laflar ne?
Much harder than an uncertainty that may cave in.
Üzerine yıkılacakmış gibi kuşku duyman senin için çok daha zor.
And now, knowing what it means to you, the uncertainty.
Senin için anlamının belirsizlik olduğunu biliyorum.
Uncertainty, that's what one fears most.
İnsanı en çok korkutan şey, belirsizliktir. İnsanı en çok korkutan şey, belirsizliktir.
But this little game of hide-and-seek, far from protecting my cherished solitude, introduced an element of drama and uncertainty into it.
Bu minik saklambaç oyunu kalbimde yaşattığım yalnızlığımı bir kenara iterek içime biraz drama biraz da şüphe tohumları serpmişti.
The dramatic events... which occurred in these last few hours... force me to overcome any hesitation... and uncertainty... and go ahead.
Şu son birkaç saat içinde... meydana gelen önemli olaylar... bütün tereddüt ve şüphelerimi yenip... artık konuşmaya... zorladı beni.
I tremble all the time. in a sort of trembling uncertainty.
Hala titriyorum. Adeta titretici bir belirsizlik içinde.
The interval of uncertainty was actually fairly brief.
Emin olmama hali kısaydı.
- With what? Uncertainty?
- Artık tahammül edemiyorum...
Really, to be in uncertainty all these years!
Gerçekten, bu belirsizliğe yıllarca dayanmak!
Love doesn't complicate life... but the uncertainty of love.
Hayatı karmaşıklaştıran aşk değil, aşkın gizemidir.
After all these years of nagging uncertainty...
Bunca sene sonra belirsizliğin yaratmış olduğu rahatsızlık...
In many cases, had to the uncertainty of the situation, the people had gotten rid themselves of its optimum good that could.
Ancak şartların muğlaklığı yüzünden birçoğu çoğu insan mallarını satabildiği en iyi fiyatla elden çıkardı.
It always had that uncertainty if the soil went to blow up or not, but we forget in them this when a mortar falls to our side e a machine gun goes off.
Ayağınızı bastığınız yer her an patlayabilirdi. Ancak yakınınıza bir bomba düştüğünde ya da makineli tüfek ateşi ortalığı cehenneme çevirmeye başladığında, mayın falan dinlemeyip koşardınız.
I need even more : security. Uncertainty about the future destroys my nerves.
Çalışmak zorunda olduğum evde hiç bir şey çok fazla güzel değildir.
It's not the uncertainty of the theater project either.
Ve tiyatro projesiyle ilili endişeler de değil.
Fear, uncertainty, a lack of wisdom.
Korku, belirsizlik, budalalık. Yani karışıklık.
( narrator ) Routine continued under a cloud of uncertainty.
Belirsizlik sıradan bir durum hâline geldi.
It's the uncertainty that makes me so nervous, so furious.
Beni böyle sinirli ve öfkeli yapan yaşadığım tereddüt.
It's not nice to keep a friend in uncertainty for so long.
Bir dostu bu kadar habersiz bırakmak hoş değil.
Go with unisex, and remove any uncertainty about what kind of clothes we should wear.
Unisex giyin ve kıyafetler arasındaki belirsizliği ortadan kaldırın.
We are dealing in an area of uncertainty.
Belirsiz bir bölgeden arıyoruz.
And this uncertainty is our strength
Ve bu belirsizlik bizlere güç verir.
Now, given the uncertainty of your position here...
Şimdi, buradaki durumunuzun belirsizliğini görerek...
We demand rigidly defined areas of doubt and uncertainty!
Kesin olarak tanımlanmış, kuşku ve belirsizlik alanları talep ediyoruz!
Arrest him and release him from his uncertainty?
Belirsizlikten dolayı yakala ve geri sal?
A cold, blue doubt an infinity of uncertainty.
Soğuk, mavimsi bir şüphe, bir belirsizlik hali...