Unimportant tradutor Turco
465 parallel translation
Mr Carmichael, I think you should consider your dinner unimportant.
Bay Carmichael, bana sorarsanız yemeğinizin bu olaya kıyasla bir hayli önemsiz kaldığını anlamalısınız.
Everything else has become so unimportant.
Gözümde başka hiçbir şeyin önemi kalmadı.
I'm Peter Alison, one of America's greatest writers of unimportant books.
Ben Peter Alison... Amerika'nın en büyük, önemsiz kitaplar yazarı.
The scandal is now unimportant.
Bu skandalın artık önemli değil.
That unimportant detail can be settled when the ambassador gets here.
Bu önemsiz detay, elçi buraya geldiğinde halledilebilir.
Mr. Song, unimportant
Her şey yoluna girecek.
Everything else is unimportant.
Geri kalan her şey önemsiz.
Miss Seton on New Year's Eve entertained a group of very unimportant people.
Bayan Seton yılbaşı gecesi çok önemsiz kişileri ağırladı.
Pathetic, wasn't it, all my fuss and fury over anything as unimportant as this party.
Bu parti gibi önemsiz bir şey için kopardığım gürültü içler acısı, değil mi?
Oh, those are for unimportant people. We're unimportant people. We'll sit further back.
Ama görünüşe göre, bu insana bu insana o kadar âşık ki Karen'dan boşanıp, diğer kadınla evlilik planları yapmaya karar vermiş.
Children are life renewing itself, Captain Butler. And when life does that, danger seems very unimportant.
Çocuklar hayatınızı yeniler, Yüzbaşı Butler hayat yenilenince de, tehlikenin önemi kalmaz.
So that it — it seems almost unimportant.
Yani — Buradayken çok önemsiz geliyor.
Maybe some of them are unimportant. I won't argue about that.
Belki bazilari önemsiz, bunu kabul ediyorum.
I know all the unimportant details.
Tüm girdisini çıktısını bilirim.
That's unimportant now, don't you realize... you're going into the hands of the Gestapo?
Bunun şu an önemi yok, ama doğruca Gestapo'nun ellerine gittiğinin farkında değil misin?
Unimportant people, though.
Ama önemsiz insanlar.
Guess that makes me an unimportant guy.
Herhalde bu da beni önemsiz biri yapıyor.
In an unimportant sort of way.
Önemsiz bir biçimde.
All the backslapping and the applause, well, became unimportant.
Tüm o yağ çekmeler ve delicesine alkışlar tüm anlamını yitirdi.
This is something I didn't even want to mention to you, it's so unimportant.
Bu sana bahsetmek bile istemediğim önemsiz bir konuydu.
Can't you see how unimportant little things like these are compared to what it might mean?
Görmüyor musun yapabilecekleriyle karşılaştırıldığında bunların ne kadar önemsiz olduğunu?
You see, i'm not the little unimportant nobody whom you always thought i were.
Hep bana önemsiz işler yapan ufak bir adam derdin.
I remember this crossing my mind, but it was quite unimportant.
Aklımdan geçtiğini hatırlıyorum, ama oldukça önemsizdi.
Has someone - the name is unimportant - fallen in love with him?
Birisi... ismi önemli değil... ona aşık oldu mu?
I think you're wasting time on unimportant details.
Bence önemsiz ayrıntılarla vakit harcıyorsun.
Nothing's unimportant.
Önemsiz diye bir şey yoktur.
The value is unimportant. It's the thought.
Paranın önemi yok, önemli olan düşüncesi.
Life is so unimportant.
Hayat çok önemsizdir.
And the victims - inferior beings whose lives are unimportant anyway.
Kurbanlar, önemli olmayan aşağılık insanlar olmalı.
Remember we said,'the lives of inferior beings are unimportant'?
Aşağılık canlıların yaşamları önemsizdir dediğimizi hatırlıyor musun?
I was engaged to Peter Keating because he was the most safely, unimportant person I could find.
Peter Keating ile nişanlıydım çünkü o bulabileceğim en önemsiz insandı.
But I was afraid you wouldn't do an unimportant gas station for me after doing skyscrapers.
Ama gökdelenler yaptıktan sonra, benim için önemsiz bir benzin istasyonu yapmayacağınızı sanıyordum.
No building is unimportant.
Hiçbir bina önemsiz değildir.
It's really frightfully unimportant, but as I'm here...
Korkutucu derecede önemsiz, ama burada olduğum için...
We've been quarrelling a lot lately about little unimportant things.
Son zamanlarda ufak tefek şeyler için tartışıyoruz.
- It's unimportant.
- Önemli bir şey değil.
I am about unimportant things.
Önemsiz şeyler yapmakta öyleyim.
Unimportant, Your Majesty means, of course.
Herhalde önemsiz demek istiyorsunuz, majesteleri.
There are two kinds of wisdom : The important and the unimportant.
İki tip bilgelik vardır :
Every possible clue is being investigated, However small and unimportant it may appear on the surface.
Muhtemel tüm ipuçları araştırılıyor ne kadar küçük ya da önemsiz olduklarına bakılmıyordu.
That's why I trust him with his little unimportant amours.
Bu yüzden küçük, önemsiz aşklarını kafama takmam onun.
New Yorkers are speculating as to the answer to one of the most unimportant questions of the day,
New Yorklular, en önemsiz sorulardan birinin cevabını tahmin etmeye çalışıyorlar.
Your reasons are unimportant to the commissioner.
Nedenlerin onun için önemsiz.
They do not look for such unimportant...
Artık o kadar önemsemiyorlar...
Unimportant. That's right!
Önemli değil, bu doğru!
Unimportant species.
Önemsiz tür.
Whether you consider me a devil or a saint is unimportant.
Beni aziz ya da şeytan olarak görmenizin bir önemi yok.
Ron absolutely refuses to let unimportant things become important.
Ron önemsiz şeylerin önemli olmasına asla izin vermez.
You told me once that Ron was so secure within himself... because he refused to give importance to unimportant things.
Bir keresinde bana Ron'un güvencesinin kendi içinde olduğunu söylemiştin. Çünkü önemsiz şeylere önem vermeyi reddediyordu.
Fortunately the disease of green disc is unimportant
Sadece küçük bir rahatsızlığı var.
It's unimportant.
Bir önemi yok.