Unintelligible tradutor Turco
96 parallel translation
F35, and a ( unintelligible ).
F / 3.5, ve bir de Sommer.
I have an eccentric interest in the linings of purses, it's ( unintelligible ).
El çantalarının astarlarına garip bir ilgi duyuyorum, bir zaaf işte.
Discovery of the robbery and broadcasting of the alarm was delayed because of the remote locale of the train hold-up [unintelligible] in the area during the night and early morning hours.
Tren soygunu ıssız bir alanda gerçekleştirildiğinden soygunun duyulması ve alarmının verilmesi gecikti. ... bölgedeki arama çalışmaları sabahın erken saatlerinden beri devam ediyor.
LOOK, LADY, [unintelligible], BUT, YOU SEE, I KNOW THE GIRL THAT USUALLY WORKS HERE, GRACIE.
Büyük bir kamyon çarptı, sonrasında kendimi kaldırımda...
The Muslim quarters still echo with those unintelligible and frightening rhythmic cries.
Müslüman mahalleleri. bu anlaşılmaz ve korkutucu ritmik haykırmalarla yankılanıyor
Return nest. " Then it's unintelligible.
Sonrası anlaşılamadı.
"No tide at present for..." Then it's unintelligible again.
Şu anda sular çekilmedi. Sonra. Sonrası yine anlaşılamadı.
- ( in German ) [unintelligible / drunk]
Sen Anton'sun!
- ( in German ) [unintelligible / drunk] - Dear God, Anton!
- Sevgili Tanrım, Anton!
I have briefed a group of civil servants in words of one syllable and they've sent back an unintelligible report, saying the exact opposite of what I asked them to say.
Bir grup memura üç kere kelimesi kelimesine bilgi verdim. Her seferinde de anlaşılmaz bir raporla döndüler. Benim söylediklerimin tam tersini söylüyordu.
With respect, how do you know it says the opposite if it's totally unintelligible?
Affınıza sığınarak Bakanım, madem anlaşılmaz bir rapordu sizin söylediklerinizin tersini söylediğini nasıl anladınız?
And these pages are unintelligible.
Ve bunları okumak imkansız.
'E. B.'monogram, coat-of-arms, with an address which harks back to the dissolution of the [unintelligible].
'E. B.'simgesi, hanedan arması, geçmişte yaşayan çürümüş monarşinin izleri.
[Unintelligible].
- Biz partizan değiliz, taraf tutmayız.
[Unintelligible].
Saflığınını kaybetmişsin.
Blood pudding, sweets and [unintelligible].
Kan pudingi, tatlılar ve bir şeyler.
Aboard the Chesterfield Road where [unintelligible].
Chesterfield Road'daki trene Harika, Bayan Hayes.
Well the thing grows more unintelligible than ever.
İşler her zamankinden daha mantıksız ilerliyor.
It was unintelligible.
Bu tamamen anlaşılmaz.
Fellow called, Silas Brown, trains for Backwater, [unintelligible] himself.
Silas Brown adında bir adam Backwater'ı eğitiyor. Anlaşılamaz biri.
I think we shall justice done at the next [unintelligible].
Sanırım çok yakın bir zamanda adaletin nasıl yerini bulduğunu göreceğiz.
The star fields on the artifact were unintelligible until I took into account 200 millennia of stellar drift.
Parçadaki yıldızlar, 200 milenyumluk... yıldız tarihini araştırana kadar hiçbir şey ifade etmiyordu.
So the next night we followed him. ( unintelligible ) So who was it,
Bir sonraki gece onu takip ettik.
He bought them new last ( unintelligible ).
Onları yeni almıştı.
That would bear out his story he ran when he saw his father on the ground. ( unintelligible ). The father paced up and down right here.
Bu onun hikayesini destekliyor, yerde babasını görünce koşmuş Babası tempolu bir şekilde yukarı ve aşağı sağa yürümüş.
Do a ( unintelligible ), fast!
Kendin için en iyisini yap, çabuk.
Docility itself, ( unintelligible ).
Uysal hayvan...
( unintelligible )
Lütfen, Lütfen, özür dilerim dostum.
I have but one insight, that Ms. Merville might well condone murder yet some smaller affair that might ( unintelligible )
ayan Merville'in cinayete göz yumduğuna dair ufak bir sezgim var.
One may have been, the other I doubt it but ( unintelligible ).
Biri olabilir, diğerinden şüpheliyim ama....
Sent away on a visit to America. ( unintelligible )
Amerika'ya bir ziyarete gönderildiler.
The lady was an actress that is true but it was no [unintelligible]
Bayan, bir aktrismiş, bu doğru, fakat hiçbir zaman uygunsuz yakalanma söz konusu değilmiş.
Camille [unintelligible] is simple.
Camille basit. Camille?
I love- - [Speeds Up, Unintelligible]
Sizi seviyoru...
He's unintelligible.
Dedikleri anlaşılmıyor.
The conversation on the tape is unintelligible.
Telefondaki sesler tam anlaşılmıyor.
This story is unintelligible and encourages unintelligible analysis.
Tüm bu hikâye temel olarak net değil ve net olmayan sonuçlarla desteklenmiş.
Now everything becomes hard to make out... unintelligible.
Buradan sonra iyice belirsizleşiyor. Anlaşılması çok zor.
I am but ignorant, unintelligible foreigner... but if you marry me, I believe that puts, uh... kibosh on deportation.
Ben cahil bir yabancıyım. Ama bildiğim kadarıyla eğer benimle evlenirsen beni sınır dışı edemezler. - Öyle mi?
It was completely unintelligible, but angry.
Hiçbir şey anIaşıImıyordu, ama kızgındı.
his message was garbled and nearly unintelligible.
Mesaj bozuk ve anlaşılmaz durumda.
for ( unintelligible ), for the whole world, this is our world Doctor Ayman Zawahiri!
Ne pahasına olursa olsun bu bizim dünyamız. Doktor Eyman Zevahiri!
Sunny was at an age when one mostly speaks in a series of unintelligible shrieks.
Sunny, anlaşılmaz bir dizi çığlık şeklinde konuşulan yaştaydı.
This essay is unintelligible.
Bu yazı anlaşılmaz.
Lord [unintelligible]
Olamaz.
THAT'S IN THE CONSTELLATION OF [unintelligible].
Oradaki de Betelgeuse yıldızı.
I [unintelligible], BELIEVE ME.
- Keyfine bak.
[UNINTELLIGIBLE] Oh. Please.
Oh, lüften.
[UNINTELLIGIBLE] It doesn't matter.
Fark etmez, eve gideceğiz zaten.
[UNINTELLIGIBLE] Let me untie this.
Bırak çözeyim.
[unintelligible] He's afraid of burglars.
Soygunculardan korkuyor.