English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ U ] / Unmitigated

Unmitigated tradutor Turco

78 parallel translation
In that raging nowhere was a lone cabin, and another lone man, Black Larson, an unmitigated, predatory scoundrel.
Gazaptan saklanmak için bir kulübe yoktu. Başka bir yalnız adam, Black Larson, alçak, yağmacıların daniskası.
The unmitigated nerve of the press.
Basının iflah olmaz rezilliği işte.
You're an unmitigated cad.
Sen korkunç bir insansın.
They also say that he is an unmitigated reveler.
Aynı zamanda aleni bir zevk düşkünü olduğu da söyleniyor.
And so... a quiet, humble, respectable Negro... who has had the unmitigated temerity... to feel sorry for a white woman... has had to put his word against two white people's.
Böylece... beyaz bir kadına acımak küstahlığını gösteren... sessiz, mütevazı, saygın bir zenci... iki beyazın sözlerine karşı sözlerinin doğruluğunu kanıtlamak zorunda kaldı.
And you have the unmitigated gall to pretend you don't know.
Demek bilmiyorsunuz ha?
Any woman who has the unmitigated arrogance to consider herself man's equal.
Kendisini erkeklerle eşit gören her kadın küstahtır.
Will you admit, lieutenant, that his behaviour was the unmitigated, inexcusable act of a coward?
Yüzbaşı, davranışının mazur görülemez bir korkaklık olduğunu kabul ediyor musunuz?
Unmitigated happiness bores me.
Aşırı mutluluk da canımı sıkar.
Unmitigated disaster.
Felaketin daniskası.
What're you talking about? As far as the meeting goes, it was an unmitigated disaster. It was a qualified success.
James'i sizi tanıdığımdan çok daha iyi tanırım ve dürüst olmak gerekirse, bence sürprizlerle dolu olan sizsiniz doktor Linderby.
You're an unmitigated madman!
Sen zırdelisin!
- You are an unmitigated egomaniac.
- Tam anlamıyla egomanyaksın. - İş işten geçti.
First, you have the unmitigated qall to proceed without my permission.
Önce, iznim olmadan bir işe girişerek kusur ediyorsun.
May I say your attempt to hold us at bay with a non-functioning weapon was an act of unmitigated gall.
Çalışmayan bir silahla bizi dışarıda tutmaya çalışmanızın, tam anlamıyla... bir cesaret örneği olduğunu söyleyebilir miyim?
I'm talking about people, folks, who are unmitigated tragedies for the working class.
- Bu insanlar işçi sınıfının batmasından sorumlular.
A time for our fangs to come down, and our eyes to glaze over, so that the beast in us can sing with unmitigated joy : "Oh, yes, ecstasy, I welcome thee!"
Sivri dişlerimiz çıksın gözlerimiz parlasın ki içimizdeki yaratık büyük neşeyle "hoş geldin coşku" diye çığırsın.
What... bear her in hand until they come to take hands... and then, with public accusation... uncovered slander, unmitigated rancor...
Elele tutuşana kadar el üstünde tut, sonra da büyük bir hışımla herkesin önünde suçla, kanıtlanmamış iftiralar at.
LOOK, IT'S VERY EASY TO STAND OUTSIDE THROWING ROCKS, BUT PLEASE, DO NOT HAVE THE UNMITIGATED AUDACITY- - 2 VERY BIG WORDS TO QUESTION WHAT I BELIEVE IN, OK?
Bak, dışarıdan taş atması çok kolay ama lütfen, küstahlığın alemi yok 2 büyük söz söyledin ki bunlar benim de inandığım sorulardı, anladın mı?
But you know, my ex-wife and I had all those things, and our marriage was an unmitigated disaster.
Eski eşimle hepsine sahiptik ama evliliğimiz her bakımdan bir felaketti.
It was an unmitigated disaster.
Kelimenin tam anlamıyla felaketti.
Unmitigated disaster.
Mutlak felaket.
I'm about to show you unmitigated proof... that aliens walk this earth.
Sana tartışılamayacak bir kanıt göstereceğim... uzaylıların bu dünyada yürüdüğü..
The unmitigated gall!
Terbiyesizliğin daniskası!
The Battle of Witchhead was an unmitigated disaster for both sides.
Witchhead savaşı, her iki taraf içinde bir felaketti.
What unmitigated ignorance!
Dört dörtlük bir cehalet!
Oh, you mean with unmitigated rage and violence?
Dinmeyen öfke ve şiddet mi?
- This is an unmitigated outrage.
- Bu tam bir terbiyesizlik.
No defence of this unmitigated crap?
Bu dökülmemiş çöp için savunmada yok.
Moving on to new business, what act of unmitigated evil shall the Republican Party undertake this week?
Şimdi işimize bakalım, bu hafta Cumhuriyetçi Parti olarak ne kötülük yapabiliriz?
It's an unmitigated disaster, English.
Bu felaketin daniskası, English.
This is a disaster, an unmitigated disaster!
- Bu bir felaket. Bu tam bir felaket. - Ne oldu?
And that was unmitigated slander.
Ve bu da kuru iftiraydı.
An unmitigated disaster.
Tam bir facia.
First, I must tell you I've been the most unmitigated and comprehensive ass.
Öncelikle, şunu söylemeliyim, kelimenin tam anlamıyla eşeklik ettim.
Peaches, this is the office of unmitigated superiority.
Fıstıklarım! Burası katıksız aşmışlığın mekanı.
'Cause your sweet love is the one thing that saved my life from being an unmitigated disaster.
Çünkü senin tatlı sevgin, hayatımın tam anlamıyla felaket olmaktan kurtaran tek şeydi.
Every last piece of that unmitigated crap.
O pisliğin her sayfasını.
Well, that was an interesting hour and ten minutes of unmitigated torture and toquitoes.
Tam anlamıyla bir işkencenin... ilginç bir saat ve on dakikasıydı. ve toquitoların.
Hell and high water, one and the same again today, in a city overwhelmed under siege, in the grip of unmitigated, unprecedented catastrophe.
Ezilmiş bir şehrin içinde berrak ve yüksek su, bugün de yine aynı kuşatma altında, becerilemememiş kontrol, görülmemiş felaket.
Let's hope... that this... unmitigated disaster doesn't affect perfume sales, because if it does... then that's going to be the final straw.
Şimdi, bu affedilemez felaketin... parfüm satışlarını etkilememesini umalım çünkü işte o zaman her şeyin sonu olur.
And while the intention was good, the evening was an unmitigated disaster... until the second hour, when everyone finally started to come out of their shells.
Niyeti iyi olsa da gece tam anlamıyla felaketti. İki saatin ardından herkes sonunda kabuklarından çıkmaya başlamıştı.
This sandwich is an unmitigated disaster.
Bu sandviç tam anlamıyla bir felâket.
What a bunch of unmitigated rascals!
Bir sürü tam anlamıyla ahlaksız insan!
Of course, when Feynman first started to develop his revolutionary ideas in Caltech in the mid'40s, his contemporaries were horrified because at that time the general opinion was that the quantum electrodynamics project was an unmitigated disaster.
Tabii ki, Feynman Caltech'de 40'ların ortalarında devrimci fikirlerini geliştirmeye ilk başladığında, çağdaşlarının ödü koptu, çünkü o sırada kuantum elektrodinamik projesinin önlem alınmazsa felaketle sonuçlanacağı genel kanısı vardı.
AII I can say at this time is, I would ask the court for a full dismissal of charges against my client based on an unmitigated lack of evidence.
Bu noktada söyleyebileceğim kanıt eksikliği sebebiyle müvekkilime karşı yapılmış bütün suçlamaların tamamen düşmesini istemektir.
Luke tells us today that Jesus had the unmitigated gall to dine with a tax collector.
Luke bugün bize diyor ki, İsa bir vergi tahsildarıyla yemek yiyerek bağışlanamaz bir yüzsüzlük yapmıştır.
Oh, this is an unmitigated disaster.
Bu tam anlamıyla bir felaket.
Hey, how'd it go? Oh, do the words "unmitigated disaster" mean anything?
"Bitmek bilmeyen doğal afet" kelimeleri bir anlama geliyor mu?
This whole thing is an unmitigated disaster.
Bütün bunlar felaketin daniskası.
It was an unmitigated disaster.
Tam anlamıyla bir felaketti.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]