English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Inglês → Turco / [ U ] / Unrecognisable

Unrecognisable tradutor Turco

31 parallel translation
I stayed there 2 years, learned a lot and... when I left, I had grown up, changed, and was unrecognisable.
Orada 2 sene kalmış, bir çok şey öğrenmiştim ayrıldığımdaysa artık büyümüş, değişmiş ve bambaşka biri olmuştum.
I sat and matured and... didn't care if I became unrecognisable.
Tanınmaz duruma gelmeyi hiç umursamadan oturup olgunlaştım.
I became what I'd been before and... saw that, clean-shaven, I was even more unrecognisable... but for a different reason.
Önceki halime dönmüştüm ve sinek kaydı tıraşlı halimle daha da tanınmaz biri olmuştum ama tabii farklı bir sebeple.
You're unrecognisable.
Gerçekten tanınmaz haldesin.
Maggy said, "You're unrecognisable."
Maggy, "Tanınmayacak haldesin" dedi.
He's unrecognisable from his beatings
O dayaktan tanınmaz halde.
He was unrecognisable.
Şaşılacak bir haldeydi.
It was a disguised, unrecognisable voice.
Değiştirilmiş, tanınamayacak bir sesti.
You declared that only two nights ago Mrs Baumer was threatened in an old theatre of the city by two unrecognisable people and...
Bayan Baumer'in daha iki gece önce şehrin eski bir tiyatrosunda iyice göremediğin iki kişi tarafından tehdit edildiğini söylemişsin.
And within five days, he was dead - his body racked with pain and rotted into an unrecognisable mass of sores.
Beş gün içinde, Herod ölmüş. Vücudunu ağrılar bürümüş her tarafı tanınmaz halde yara öbekleriyle çürümüş.
Patterns unrecognisable.
Gelen veriler anlaşılamıyor.
Don't run to me when you're in the morgue with a toe tag having been beaten to an unrecognisable pulp by a surfer.
Tanınmayacak hale gelene kadar bir sörfçüden dayak yiyip... morga düştüğünde sakın bana geleyim deme.
The face is totally unrecognisable and, yes... skin has been removed from one of the bodies.
Yüz tamamen tanınmaz durumda, evet,..... cesetlerden birinin derisi soyulmuş.
Unrecognisable.
Beden tanınacak durumda değil.
Why would a representative of Clark, unknown to Adams... therefore unrecognisable, never to meet him again...
Clark'ın sözcüsü olan kişiyi Adams zaten tanımıyordu. Kimliği bilinmeyecekti, bir daha görüşülmeyecekti.
She's unrecognisable.
Tanınmaz durumda.
Life would be impossible... and our world would be unrecognisable,
Yaşam çıkmaza girer ; dünyamızı algılayamaz olurduk,
You're unrecognisable.
Bayağı değişmişsin.
So unrecognisable that the police said that he had to be identified by his fingerprints.
O kadar tanınmayacak haldeymiş ki polisler parmak izinden tanımlamak zorunda kalmışlar.
The town has become unrecognisable.
Şehrin eski halinin yerinde yeller esiyor.
Within a few months, they're unrecognisable.
Birkaç ay içinde ise fark edilemeyecek bir hal alır.
It saw you as impure, the DNA is unrecognisable as Dalek.
Sizi saf olarak görmedi, DNA'nız Dalek olarak görünmüyor.
Unrecognisable even to your own eyes.
Kendi gözlerinizce bile tanınamayacağınız haldesiniz.
These ideas are abhorrent to Muslims and non-Muslims, and would have been unrecognisable to Muhammad.
Bu fikirler Müslümanlar ve gayrimüslimler için kabul edilemez olduğu kadar Hz. Muhammed için de kabul edilemezdi.
Your poor face, it was unrecognisable after the fall.
Zavallı yüzün, düşmenden sonra tanınmaz hale geldi.
I mean, it makes the face completely unrecognisable.
Yani, yüzü hiç tanınmaz hale getirir.
They get to a certain age, they become unrecognisable.
Belli bir yaşa gelince tanınamaz oluyorlar.
The wonderpus's strategy is to look so bizarre it is simply unrecognisable as an octopus.
Ahtapotun stratejisi çok tuhaf görünmek, bir ahtapota için tek kelime ile tanınmaz.
But she looks all different. Unrecognisable.
Ama çok farklı görünüyor tanınamaz bir hale gelmiş.
It was either unrecognisable or couldn't be found.
O da ya tanınamayacak halde ya da kayıp.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]