Unsettling tradutor Turco
382 parallel translation
I've uncovered something that I find very unsettling.
Çok rahatsız edici bulduğum bir şeyi ortaya çıkardım.
Everything about her is alien and slightly unsettling.
Tepeden tırnağa yabancı olduğu belli ve biraz tedirgin edici bir havası var.
It sure is unsettling.
Eminim ki bu rahatsızlık verir.
How unsettling it must be.
Nasıl da rahatsız edici olmalı.
That would have been frightfully unsettling.
Son derecede rahatsız edici olurdu.
But in such unsettling times, one cannot follow the rules so exactly.
Ama şu buhranlı zamanlarda tarifeye göre hareket edilemiyor.
Why that's most unsettling.
Neden ilgilenmiyorsun.
It's a car coming that seems to be unsettling him.
Bir araba geliyor. Ondan ürktü herhalde.
Unsettling would be a better word.
Huzur kaçırıcı demek daha doğru olur.
It's unsettling the lads, unsettling the staff and it's certainly unsettling me.
Gençleri ve mürettebatı huzursuz ediyor, beni de!
and your abrupt request is somewhay unsettling :
Bu ani ricanız beni biraz tedirdin etti.
No Frenchwoman is more beautiful or unsettling.
- Hiçbir Fransız kadın daha güzel veya çekici değil.
It's unsettling to discover that we're wrong.
Bunun yanlış olduğunu keşfetmek huzurumu kaçırdı.
Ambassador Kollos often finds the process of transport somewhat unsettling.
Büyükelçi Kollos ışınlama prosedürünü genelde sarsıcı bulur.
This is most unsettling.
Bu nasıl oluyor böyle!
On the cliff is an old, unsettling, mysterious castle.
Kayalıklarda feodal bir şato var.
Meaningless, but unsettling.
Anlamsız, fakat tedirgin edici.
Damned unsettling development here.
Burada tedirgin edici gelişmeler oluyor.
I'm afraid it's gonna be unsettling, but I'm gonna ask it anyhow.
Korkarım, rahatsız edici olacak, ama yine de soracağım.
Has it occurred to you that it might be unsettling..... to see you rise from the grave to visit me?
Bu senin başına gelseydi sen tedirgin olmaz mıydın mezarından çıkıp beni ziyarete gelmen?
Have you unsettling memories, too?
Senin de huzurunu bozan hatıraların var mı?
You know, there's a sort of self-satisfied elitist paranoia that grows up... a feeling of "them" and "us" - that is very unsettling.
Gün geçtikçe büyüyen bir tür kendinden memnun, seçici bir paranoya var "Onlar" ve "Biz" hissi, bu çok tedirgin edici.
I realise this whole experience must have been rather unsettling for you.
Tüm bu deneyimin senin için bir hayli rahatsız edici olduğunu anlıyorum.
It's been a most unsettling experience.
Yaşlı bir bayan için çok huzur bozucu bir deneyim oldu.
Your playing is even more unsettling than his Inner Energy.
Onu çok zorlayacaksınız!
- And the unsettling overtones...
Ve şaşırtıcı arka planlar da...
It's unsettling.
Rahatsız edici.
It was an unsettling thought, but that he came back at all...
Huzur kaçıran bir düşünceydi, ama geri dönmüş olması...
I find after breakfast any argument most unsettling.
Kahvaltından sonra en rahatsız edici tartışmaları yaparım.
Well, there-there was one... unsettling dream where I was wrestling with David Niven.
Yani, sadece bir keresinde David Niven'la güreştiğim rahatsız edici bir rüya görmüştüm.
Now, Pierre has yielded a new truth to the world, and however ludicrous and personally unsettling... and regardless of its impact, I think we have an obligation to tell that truth.
Şimdi, Pierre dünyaya yeni bir gerçek sağladı ve her ne kadar gülünç ve şahsen rahatsız edici olsa da ve etkisi ne olursa olsun, bence gerçeği söylemek durumundayız.
- Unsettling?
- rahatsız edici mi?
This can be very unsettling to them.
Tüm bunlar, onlar için çok rahatsız edici olmalı.
It's unsettling, isn't it?
Çok huzursuz edici, değil mi?
This escape has been very unsettling for all of us.
Bu kaçış hepimizin huzurunu kaçırdı.
I gotta tell you, a tuxedo in the afternoon, it's a little unsettling.
Tatlım, biliyor musun, öğlen vakti smokin giymek biraz rahatsız edici.
I have found them to be quite unsettling.
Kaygılarımı gidermek için onların ne olduğunu bulmalıyım.
I know this tension is unsettling, but please.
Bu gerilimin sizi tedirgin ettiğini biliyorum, ama lütfen.
Always an unsettling experience.
Her zaman üzücü bir deneyimdir.
Miss Styles, if that's what you saw, then... yeah, I guess it would be a little... unsettling.
Styles, gördüğün şey buysa biraz rahatsız edici olmalı.
When Gregor Samsa woke up one morning from unsettling dreams... he found himself changed Into a monstrous vermin.
Gregor Samsa bunaltıcı rüyalardan uyandığı bir sabah..... yatağında kocaman bir böceğe dönüşmüş olarak buldu kendini.
John Stahl "s direction and Leon Shamroy" s cinematography... conjured up an unsettling superrealist vision.
John Stahl'un yönetmenliği, Leon Shamroy'un sinematografisi ile birleşince can sıkıcı, süper gerçekçi bir bakış açısı ortaya çıkmıştı.
Kubrick's style was strangely unsettling.
Kubrick'in tarzı garip bir biçimde rahatsızlık vericiydi.
With the destruction of the Obsidian Order and the threat of the Dominion these are unsettling times for Cardassia.
Kara Düzen'in yok edilmesi ve Dominyon tehdidini de düşünürsek Kardasya için zor bir dönem.
They're unsettling for everyone...
Herkes için zor bir dönem.
I received something unsettling and I wondered if you'd gotten it, too.
Bana garip bir posta gelmiş, sana da gelmiş mi diye merak ettim de.
There's something unsettling about that.
Bunda huzuru kaçırıcı bir yön var.
Well, it never should have happened and under normal circumstances it never would have, but there's something about this station I find... unsettling.
Asla olmamalıydı ve normal koşullar altında asla olmayacak ama bu istasyonla ilgili bir şey var rahatsız edici buluyorum.
I haven't considered how unsettling this must be for you.
Bu şeyin, seni nasıl huzursuz edeceğini göz önünde bulundurmadım.
I think for both of you, this trial could be unsettling.
Bence bu dava, ikinizin de huzurunu kaçırabilir.
The whole matter becomes unsettling.
Endişelenmeye başlıyorum.